in , , , ,

Rick&Morty ve Bojack Horseman ile Nihilizm

Kelime olarak inançsızlık anlamına geldiği düşünülen nihilizm terimi, gerçekte pek çok felsefik, psikolojik ve etik durumu açıklamak için kullanılır. Bu durumların her biri birbirinden oldukça farklı olsa da bütün nihilizm türlerinin öncülü, yaşamın kendine içkin bir anlamı, düzeni ve değerinin olmadığının kabulüdür. Kalbinin karanlık tarafını provokatif bir şekilde tüm dünyaya göstermek isteyen pek çok insan, herkesçe bilinen nihilist sloganları internet forumlarında yüksek sesle haykırsa da bu kişilerin önemli bir kısmı, nihilizmin ne kadar karmaşık bir yapı olduğunu gerçekte ıskalamış oluyor.

Brad Pitt Fc GIF - Find & Share on GIPHY

‘Ancak elimizdeki her şeyi kaybettikten sonra özgür olabiliriz.’

Nihilizm, Tyler Durden karakterinde vücut bulan felsefi yaklaşımdan çok daha anlamlı bir dünya görüşünü tesis etme kudretini kendinde taşıyor olabilir.

Bu yazımızda nihilizmin iki farklı dalına odaklanacağız: Varoluşçu Nihilizm ve Kozmik Nihilizm (Nam-ı diğer Kozmik Kötümserlik)

Varoluşçu nihilizmin harika dünyasının izini sürmek için öncelikle hepimizin sevgilisi olan işlevsel alkolik Bojack Horseman’dan söz edeceğiz. Kozmik nihilizmin soğuk rasyonelliğini masaya yatırmak için ise yüzümüzü diğer bir işlevsel alkolik olan Rick Sanchez’e çevireceğiz. Sakın endişe etmeyin, şayet alkol ile sağlıklı bir ilişkiniz varsa dahi, yazımızın sonunda hangi nihilizmin sizin için çok daha uygun olduğuna gönül rahatlığıyla karar vermiş olacaksınız 🙂

Bölüm 1: Varoluşçu Nihilizm

Varoluşçu Nihilizm, yaşamın kendisine içkin bir anlamı olmadığını fark ettiğimiz zaman deneyimlediğimiz nihilizm  türüdür. Özgür irade yardımıyla aldığımız kararlar sayesinde anlamı tesis etmek bizim görevimizdir. Çeşitli değerlere sahip olabiliriz ancak onları kuracak ve sürdürecek olan kendimizden başkası değildir. Bojack Horseman dizisini besleyen de bu dünya görüşüdür.

‘Mutluluğumdan kendim mi sorumluyum? Ben kendi kahvaltımdan bile sorumlu olamam.’

Bojack Horseman’daki örtük nihilist göndermelere daha yakından bakmadan evvel, gelin hep birlikte nihilizmin felsefe tarihindeki yerini inceleyelim.

Nihilizm terimi 18. yüzyılın sonlarına doğru Alman filozof Friedrich Jacobi tarafından aydınlanmacı akıla yanıt olarak türetilmiştir. O dönemde akılcı yöntemler ile birlikte gizem barındıran tüm kuşkular mantıklı açıklamalarla bertaraf edilmeye başlanmıştı.

Bu size bir yerden tanıdık geliyor mu?

‘Gelenek dediğimiz şey bilimsel olarak aptal icadıdır.’

Nihilizmi ima eden ilk filozoflardan biri Søren Kierkegaard’dır. Kierkegaard, varoluşçuluk terimini hiç kullanmamış olmasına rağmen, modern varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak kabul edilir. Kierkegaard çoğu nihilist için tipik olan zararlı madde kullanımı ile ünlü biri değildi ancak kahvesine o kadar çok şeker koyardı ki fincanında kahvenin üzerine çıkacak kadar yüksek bir tepe oluşurdu. Diyabet için uyarı niteliği taşıyan bu tepecik, yatmadan önce içilen viskiden muhtemelen çok daha tehlikeliydi.

Kierkegaard, ‘ölüme götüren hastalık’ olarak tanımladığı kederi, insan deneyimindeki en temel öğe olarak görüyordu. Keder diyalektiktir, temel olarak kendinizle sonsuza dek sürecek bir çatışma içindesinizdir ya da gelin şöyle söyleyelim,

‘Nasıl olmam gerektiğini bilmiyorum, Diane. Hiçbir şey değişmiyor ve kolaylaşmıyor. Bir gün değişeceğim diyerek kendime yalan söylemeye daha fazla devam edemem. Zehir benim.’

Keder içindeyiz, çünkü her şey imkansız gibi geliyor.

‘Yine aynı şey oldu. Neden bir şeylerin beni mutlu edeceğini düşünüp duruyorum ki? Benim neyim var böyle?’

Bazen de bunun tam tersi olarak, bazı şeylerin mümkün olabileceğini düşünüp sonsuz ihtimal barındıran seçenekler arasında bir türlü karar veremediğimiz için kederleniriz.

‘Ne yapmam gerekiyor? Her şeye bir ara verip Meksika’ya mı gitsem? Orada tanıştığım kıza aşık olup tekstil firmasında iş mi bulsam? O kadar çok çalışırım ki sonunda oturduğum evi falan satın alırım belki. Hayır, ne diyorum ben. Bir tekstil firmasını yönetemem, bu benim kaldıramayacağım kadar ağır bir sorumluluk. Ne yapacağım ben? Sanki duvarlar üstüme üstüme geliyor!!!’

Hepimiz olduğumuz kişi olmaktan dolayı keder içindeyiz.

‘Olduğum kişi olmakla mı lanetlendim ben? Biyografimde anlatılan kişi olmakla?’

Bazen de olduğumuzu düşündüğümüz kişi olamadığımız için kederleniriz.

‘Şimdiye kadar hep, insanların hakkımda düşündüğünden çok daha fazlası olduğumu farz ediyordum ama belki de daha fazlası falan değilim.’

Keder, insan deneyimine veba gibi yayılan melankolinin kaynağıdır. Aynı melankoliyi Bojack Horseman dizisindeki hemen hemen bütün karakterlerde görüyoruz. Cinselliğiyle ilgili endişeleri olan Todd’dan tutun da

‘Sanırım ben aseksüelim.’

Annelikle ilgili kaygıları olan Princess Carolyn’a kadar

‘Doktor: Hamileliğiniz artık geçerli değil.

PC: Tekrar geçerli hale getirebilmek için ne yapabiliriz?’

D: Hiçbir şey.

Dizideki tek keyfi yerinde karakter Bay Peanutbutter.

Bojack ise bunların hepsine birden sahipmiş gibi gözüküyor. Başarılı bir aktörlük kariyeri, güzel bir ev, para ve kadınlar. Fakat yine de hiçbirinin tadını çıkarıyormuş gibi değil. Hatta görünüşte iyi şeyler başına geliyor olsa bile ya sonunda hayal kırıklığına uğruyor:

‘-Oscar ödüllerine aday gösterildin, nasıl hissediyorsun?

-Been…şeey…aynıı…aynı hissediyorum.’

ya da mutluluğunu kendi kendine sabote ediyor.

‘-Emin olmak için soruyorum, bütün top kekleri kendiniz mi yediniz?

-Evet, bir oturuşta hepsini yedim. Çünkü iradesiz ve kendisinden nefret eden biriyim.’

Neye karar vermiş olursa olsun hep pişmanlıkla sonuçlanıyor. İşler ne kadar iyi giderse gitsin Bojack sarsılmaz bir kederle lanetleniyor sonunda. Kierkegaard bu deneyimi  ‘Ya/ Ya da’ isimli kitabında şöyle açıklıyor: ‘Evlenirsiniz, pişman olursunuz. Evlenmezsiniz yine pişman olursunuz.; evlenseniz de evlenmeseniz de her iki durumda da pişman olursunuz.’

Bojack erdemli ya da bencilce sayılabilecek ne yaparsa yapsın hemen pişmanlığın pis kokusu duyuluyor.

‘İlgilenmem gereken insanlara ne yaptığıma bir baksana, Todd. Gittim, senin şimdiye kadar ilk kez aşık olduğun kişiyle yattım.’

Kierkegaard’a göre bu durum, insan davranışları açısından istisna değil. İnsanlık halinin doğası böyle. Dördüncü sezonda geçirdiği anksiyete(kaygı) atağı esnasında Bojack’i kendinden şüphe etmenin oldukça derin bir türünü deneyimlerken görüyoruz.

‘Aptal. Bütün gün neler yaptın? Seni pislik, bok çuvalı seni.’

Kierkegaard’a göre anksiyete her bir kararın temelinde yatan belirsizlikten kaynaklanır ve özgürlüğü deneyimlediğimiz yollardan biridir. Kararlarımızdan sorumlu ve özgür olduğumuz için, tüm bu kararların ağırlığı bizi anksiyeteye götürür. Kierkegaard anksiyeteyi bir uçurumun kenarında durmaya benzetir: ‘Anksiyete baş dönmesi ile kıyaslanabilir. Uçurumdan aşağıya bakan kişinin başı döner. Anksiyete özgürlüğün baş dönmesidir.’

Bu korkutucu özgürlük, kelimenin gerçek manasıyla her şeyi yapabileceğimiz anlamına gelir, sarı üstü açık bir arabayla acemice girişilen intihar teşebbüsü de dahil olmak üzere.

Kierkegaard’a göre tüm bu anksiyete ve keder ile baş etmenin tek yolu, gerçekliğin kozmik saçmalığını kabul etmek ve hayatı tevekkülle yaşamaktır. Şayet anlamsızlıkla mücadele etmek için dini kullanma taraftarı değilseniz, endişelenmeyin, Kierkegaard’a göre tevekkül, bütünüyle anlamsız bir dünyada anlamlı bir varoluş yaratma cüretini göstermektir. Bunu dördüncü sezonun finalinde görüyoruz. Zorlayıcı bir olay olmamasına rağmen Bojack annesiyle olan ilişkisinin karmaşıklığını kabulleniyor ve anlamı yeni kız kardeşi Hollyhock’ta bulmaya karar veriyor.

Kierkegaard yolda düşüp öldükten yaklaşık yüzyıl kadar sonra Fransız filozof Jean-Paul Sartre örtüyü kaldırdı ve varoluşçu felsefeyi açık bir şekilde ilk olarak geliştiren kişi oldu. Rick ve Bojack’in her ikisinin de seveceği bir şekilde Sartre, pek çok felsefi görüşünü Paris’teki barlarda içki içerek geliştirdi.

Bojack bir bölümde ‘Sartre’a belli bir eleştirellikle’ yaklaştığını ifade etse de Sartre, varoluşçulukta anlamı kişinin kendisinin tesis etmesinin bütünüyle anlamsız olan evrene karşı verilecek bir cevap olduğunu savunur. Böylece dünya üzerinde bulunabilecek herhangi bir etik değer ya da güvenilecek bir Tanrı yoksa insanlık anlamı kendi yaşamı aracılığıyla tesis edebilir. Bu, keder ya da kaygıyı tamamen ortadan kaldıracak bir deva olmayabilir belki ancak en azından kendi yaşamlarımızı anlamlı hale getirmemizi sağlayacaktır.

Diğer taraftan varoluşçu nihilizm, bize anlamlı bir yaşamın olasılı olduğunu söylese de tam olarak hiçbir şeyin garantisini vermez. Anlamı sürekli olarak yaratmak bizim sorumluluğumuz altındadır. Kierkegaard’ın dediği gibi ileriye doğru yaşamalı, geriye doğru anlamalıyız.

‘Filmlerdeki kapanış sahnesi, Steven Spielberg tarafından sinema bileti satmak için uydurulmuş bir şey. Gerçek aşk ya da Münih Olimpiyatlarının gerçek dünyada var olmadığı gibi. Yapılabilecek tek şey, sadece ileri doğru yaşamayı sürdürmek.’

İkinci Bölüm: Kozmik Nihilizm (ya da Kozmik Kötümserlik)

Varoluşçu nihilizmin bizlere biraz anlam ve umut vadetmeyi başardığını görmüş olduk, gelin şimdi de nihilizmin daha az iyimser bir dalı olan Kozmik nihilizme bakalım. Kozmik nihilizm, aklın daha soğuk ve aşırı mantıksal olan bir dalıdır ve evrende anlam ya da gerçek diye bir şeyin var olmadığını, insanlar tarafından inşa edilmiş olan aşk, özgürlük, umut ve neşe gibi anlamların bile, gerçekliğimizin ortasında duran boşlukla baş edebilmek için inandığımız mitlerden başka bir şey olmadığını savunur.  Yarattığımız bu anlamlar en iyi hallerinde bile savunma mekanizması olarak iş gören masallardır.

‘Kimse bir amaçla var olmaz… Hiç kimse bir yere ait değil… Herkes bir gün ölecek… Hadi gel şimdi film izleyelim.’

Kozmik nihilist biri için, evrenin yaklaşmakta olan ısı ölümünü beklerken kendimizi meşgul edecek bir şeyler bulmakta sakınca yok, ancak gerçekten özgün bir anlam yaratma becerisine sahip olduğumuzu düşünüyorsak kozmik nihilizme göre kendimizle kafa buluyor olmalıyız. Çoğu bölümde bu Rick Sanchez’in felsefesine uyuyor, çünkü ona göre hiçbir şeyin bir önemi yok ama bu arada kendisi evrende gezintiye çıkmakla ilgili ağdalı konuşmalar yapmaktan da geri durmuyor.

Rick: Hiçbir şeyin bir önemi olmadığını bildiğinde evren sana ait olur ve bu, evrenin umurunda bile olmaz. Evren aslında bir hayvan. Sıradan olan şeyler ile beslenir. Sonsuz sayıda moron yaratır ki onları yiyebilsin. Arkadaşın Timmy de onlardan farksız değil.

Beth: Onun ismi Tommy.

R: Neredeyse hiçbir fark yok tatlım. Bilirsin, zeki insanların yukarı tırmanıp gerçeklikte gezintiye çıkma şansları olur, fakat onlar da tekrar tekrar aşağıya fırlatılırlar. Başka türlüsü mümkün değil.’

Bu düşüncenin Bojack versiyonu çok daha iyimser.

‘Evren vahşi bir hayvan. Onu evcilleştirmenin bir yolu yok, yapabileceğin tek şey içinde yaşamaya çalışmak.’

Kozmik nihilizm Rick’in nihayetsiz hazcılığını açıklıyor. Günlerini orjilere katılarak ya da kendinden geçene kadar içki içerek geçirmekten mutlu oluyor. Eğer Rick bilime inanıyorsa bu, etrafındakilerin hayatını iyileştirmekten daha çok, zaman geçirmenin bir yöntemi olduğu içindir.

Varoluşçu nihilizm, iyimserler ve hippiler için işe yararken, kozmik nihilizm kendisini turşuya çevirecek cüreti gösteren ‘edgelord’lar için uygun olan tek felsefi pozisyondur. Rick&Morty dizisi, Rick karakterini her şeyi bilime indirgeyen türde bir nihilist olarak kurmak için çok uğraşıyor.

Kendisi bizzat bir kozmik nihilist olmasa da bu pozisyonun manevi babası, Friedrich Nietzsche’dir. Ünlü ‘Tanrı öldü.’ sözü, çoğu lise duvarına kazınmıştır. Bu söz ‘Tanrı öldü ve her şey berbat.’ şeklinde yorumlanarak çoğunlukla yanlış anlaşılmıştır. Fakat kozmik nihilizm, dine yönelik bir karşı-etik ya da gerçeklikle ilgili bir ilke muhakemesi sunmaz.

 

Nietzsche’nin kendisi bile kozmik nihilistler kulübü tam üyeliği için boşluğa atlamaya bütünüyle hazır değildi. Nietzscheci nihilizmin tersine kozmik nihilizm, anlam arayışına karşı çok daha soğuk ve rasyonel bir tutum takınıyor. Var oluşun kendisinde herhangi bir değer olmayışını Rick&Morty çok daha ilerilere taşıyor ve evrenin sadece bize karşı ilgisiz ve soğuk değil aynı zamanda da sonsuz sayıda olduğunu gösteriyor.

Rick: Ah, kimse anlamıyor. Önemli olduğunu düşündüğünüz hiçbir şeyin bir önemi yok ve bu durumun kendisi bile özel değil. Sonsuz sayıdaki gerçeklikte sonsuz kez olan bir şey bu.

Beth: Bu an da mı öyle?

R: Evet.

Çağdaş düşüncenin bir çeşidi olan Eleyici Materyalizm, Rick’in yüzüne bir miktar neşe kondurabilirdi. Patricia ve Paul Churchland isimli bir çift tarafından ortaya atılan bu düşünce, modern psikolojiden miras alınan pek çok tutumunun, daha bilimsel ve ampirik kanıların lehine olacak şekilde terk edilmesi gerektiğini savunur.

Evli bir çift olmalarına rağmen ironik bir şaşırtmacayla aşk gibi kavramların inanç psikolojisine girdiği gerekçesiyle terkedilmesi gerektiğine inanırlar. Partnerinizi sevdiğinizi söylediğinizde aslında uyarıcılara karşı beyninizin verdiği bir kimyasal süreci kastediyorsunuz. Ya da Rick’in deyimiyle ‘İnsanların aşk dediği şey aslında hayvanları üremeye zorlayan kimyasal bir reaksiyondur.’

Bojack anlamı Daine’e karşı dinmeyen aşkında bulurken, Rick gibi bir eleyici materyalist bilir ki insan duyguları tamamen saçmalıktır. Rick ve Jerry arasında parçalanan Beth’in üçüncü sezondaki arkını bu ışıkta görebiliriz. Bir tarafta aptal bir adama karşı duyduğu saf, duygusal, mantık dışı aşk, diğer tarafta ise yerini klonuyla değiştirip ailesini terk ederek uzay maceralarına çıkmanın iyi bir fikir olduğunu söyleyen ve böylesi soğuk hesaplamalar yapan babası.

Şayet Rick çağdaş bir filozofu sevseydi, büyük ihtimalle gözdesi Thomas Metzinger olurdu. Öz benliği, hepimizin sahip olduğu bir gerçeklik olarak farz edenlerin aksine Metzinger, böylesi bir şeyin hiçbir zaman var olmadığını, içimizde bir yerlerde bulunan bir öz benlikten ziyade, nöron ve kimyasallardan oluşan karman çorban bir ağ yığınından oluştuğumuzu savunur. Öz benlik dediğimiz şey deneyimlerimize anlam kazandırmak için kullandığımız işlevsel bir fantezidir, psikolojik bir peri masalıdır.

Eğer Metzinger haklı ise, insanlığın gerçek bir gayeye, her birimizin de eşsiz ruhlara sahip olduğuna dair yanılsamayı bir an önce terk etmeliyiz. Rick’in yaratımları duygusallaşıp varoluşsal krizler geçirdiği zaman, Rick&Morty dizisi, öz benlik ve gerçeklik konularını sıklıkla sulandırıyor.

Şu klasikleşmiş replikte dediği gibi:

Robot: Benim amacım ne?

Rick: Tereyağını uzatmak.

Robot: Hadi ya

Rick: Evet, kulübe hoş geldin.

Nihilizmin bu çeşidi kulağa insanlardan iğreniyormuş gibi gelebilir, kendi torunuyla zaman geçirmesinin asıl nedeni torununun aptallığının kendi dehası için boyutlar arası gizlenme aracı olarak işine yaraması olan Rick ile ilişkilendirebiliriz bunu.

Öz benliğin reddi, gösterişli kuzeni Varoluşçu Nihilizme göre Kozmik Nihilizmi etik değerlere karşı çok daha az eğilim göstermesini sağlıyor. Özgürlük, varoluşçular tarafından o kadar çok göklere çıkarılıyor ki kozmik nihilistlerce en sonunda bir tür yanılsamaya dönüşür. Bu nedenle etik değerlerin dayanacağı hiçbir şey yoktur. Kesin olan tek şey yıkımdır. Etik sistemi üzerine inşa edebileceğimiz hiçbir değer olmadığına göre birey istediği her şeyi yapmakta özgürdür. Televizyon izlemek, galaksiler arası silah ticareti yapmak, bütün gezegeni canavara çevirmek, kendini öldürmek, aileni terk ettikten dakikalar sonra kanepede bira içmek gibi şeyler. Çünkü ne fark eder?

Rick, Bojack ile belli idealleri kesinlikle paylaşıyor olsa da kozmik nihilizmi onun, felsefik olarak kuzeni olan Rust Cohle’a daha çok yaklaşmasını sağlıyor.

‘Felsefik terimlerle söyleyecek olursak ben bir kötümserim. Öz benliğimiz olduğu yanılsamasıyla iş gören şeyleriz. Her birimizin biricik olduğu sanıyoruz. Halbuki hepimiz hiç kimseyiz. ‘

Alın size insan sevmeyen bir başka alkolik daha.

Üçüncü Bölüm

Bu aşamada sizin için hangi nihilizm türünün daha uygun olduğunu soruyor olabilirsiniz. Kendinizi sığ ve manasız bir dünyada keder ile mücadele ederken yakaladığınız oluyor mu? Her ne kadar bunun anlamsızlığının farkında olsanız dahi hala belli bir amaç ya da iyilik peşinde koşuyor musunuz? Arkadaşlarınızın çoğu hassas kalpler mi? O halde siz de bir varoluşçu nihilist olabilirsiniz. Sevgi ve mana, sizin için mümkün olan şeyler ancak bunları elde edebilmek için -herhangi bir garantisi olmadığını bile bile- çok sıkı çalışmak gerektiğini düşünüyorsunuz. Bu yüzden yanınıza birkaç Kierkegaard, Sartre ve Simone de Beauvoir kitabı alın ve sert kokteyller içip koyu bir sohbete girişebileceğiniz yakınlardaki bir bara gidin.

Yoksa insan varoluşunun kendine içkin anlamından şüphe mi duyuyorsunuz? Arkadaş ya da ailenize karşı hiçbir etik zorunluluğunuzun olmadığını mı düşünüyorsunuz? Cevabınız evet ise kozmik nihilizm aradığınız yaşam felsefesi olabilir. O halde True Detective dizisinin birinci sezonunu indirin ve bilişsel kapasitenizi artıracak yolları araştırın. Belki duvarınıza geri sayım saati de asarsınız, böylece evrenimizin kaçınılmaz ısı ölümüne hazırlıklı olursunuz.

Kötü yazılmış bir bilim kurgu ile karışık türde  bir inanç sistemi mi arzuluyorsunuz? O zaman yapacağınız şey belli, hemen Tom Cruise’u arayın.

Şayet anlamı bulmak için hala yeterince istekliyseniz, Rick&Morty ya da Bojack Horseman gibi diziler, nihilizm etrafında oluşan çetrefilli ayrıntıların gerçek hayatta nasıl göründüğü hakkında belli bir görüş kazanmanıza yardımcı olacaktır. Her iki nihilizm türü de hayattan elini eteğini çekmek yerine tamamen belirsiz olan bir dünyada ileri doğru hareket edebilmek için bizlere çeşitli yaklaşımlar sunuyor.

Ancak şayet kozmik nihilistseniz ve sevgililer gününde randevunuz varsa bundan bahsetmek için üçüncü ya da dördüncü randevuyu beklemek, sizin için çok daha iyi olabilir 🙂

Bu yazı Wisecrack  tarafından hazırlanan  Gaze into the Abbys: Nihilism in Rick and Morty & Bojack Horseman isimli içerikten derlenip dilimize çevrilmiştir.

Yazan Juno

juno.afm@gmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Kırmızı Başlıklı Kız

Kedi Raporu