Normal insan kurgudur.
Michel Foucault
Sana eskiyen yerlerimin hesabını vermeyeceğim ey modern insan!
Evet eskidi tenim. Çünkü ben güldüm. Nefesim kesildi bazen gülmekten.
Ağladım evet. Hem de çok. Sevindim ve kızdım sahiden.
Bağırdım, öldüm bazen üzülmekten. O yüzdendir çizgiler.
O yüz’den.
Eskisi kadar parlamıyorum evet. Çünkü lamba değilim ben. Senin gözlerini kamaştırmak değil hayattaki ödevim.
Selülitlerim var üstelik (bak ben densize!) Mesailerde tükendi çünkü ömrüm, bir ağaç bile görmeden. Suyumu kirlettin, hormon bastın ekmeğime.
Selülitlerim varsa eğer, eserinle ne kadar övünsen değer.
Kilolarım var. Çok var hem de!
Çünkü ben manken değilim. Senin endüstriyel göz zevkine hizmet etmek değil görevim.
Ben yerim. İyi yerim. Çünkü insanım ben. Android değilim.
Gözlerimin altında halkalar var.
Neler gördü neler o gözler, bilir misin ? Taşıyabildiyse yaşamı sırtında -gördüklerine rağmen- halka halka direncindendir.
Morluklar da oluyor bazen -itiraf etmeliyim- Düşün, ne çok acı var biriktirilmiş.
Saçlarım canlı değil biliyorum.
Ne canlı ki sayın modern insan, senin dünyanda?
Havasını klimadan alan salonlara doluşmuş, hiçbir yere gitmeden koşan onca insan, canlı mı sahiden ?
Horozun bile horuldadığı saatlerde kalkıp yollara düşen mesai köleleri.
Kişisel gelişim seminerlerinde kocalarının boşluğuna çare arayanlar, diyetisyen diyetisyen gezip yaralarını gulutensiz sıvayanlar.
Sevişemeyecek kadar yorgun bedenlerini porno sitelere yamayanlar.
Canlı mı bunlar ?
Ha! Belim de kalın. Kemer takamıyorum yıllardır.
Peki siz, incelttiğiniz bedenlerinize nasıl sığacak bu vahşi kapitalizm ?
Nerenize oturtacaksınız mesela, dağ gibi büyüttüğünüz başarma hırsınızı ?
Piyano dersleri çocuğun,
ve etütleri,
ve özel matematik dersleri,
sonra yüzme hocası,
ve daha mükemmel olması, tüm arkadaşlarınızın çocuklarından.
hayallerinizdeki x çarpı x li araba,
beş yıldızlı otelleriniz,
yurtdışı seyahetleriniz,
rezervasyonlarınız,
akreditasyonlarınız,
meditasyonlarınız,
animasyonlarınız…
beş odalı evleriniz,
rezidanslı düşleriniz.
Nasıl taşıyacaksınız bunca yükü o belle ?
Memelelerimin sarktığı da doğrudur yavaş yavaş .
Bin oğul büyüttüler dağ gibi, sokak köpeklerini besleyen. İçi titreyen yoksul görünce. Ve seven tüm insanlığı, gözünün üstünde kaşı var demeden.
Mümkün olsa binlercesini daha büyütürler bakma sen, senin öldürmeyeceğini bilseler.
Üzülüyorum sanıyorsun değil mi tüm bunlar olurken ?
Bir Suriyeli çocuk vardı yan komşum. Balonu elinden kaçtı balkonda oynarken. Ona üzüldüm.
Bir çocuk geldi yanımıza “Açım” dedi “Bir lira verir misiniz ?”
Bir çocuğu kafasına vura vura öldürdüler gözlerimizin önünde.
Ve bir diğerini, ekmek almaya giderken.
Onlarca bayraklı tabut geliyor, dal gibi aklımıza düşen.
Yoksullar var bir de
Ve yokluğu zarafetin.
Ben en son üzüldüğümde, bir baba oğlunun tabutuna bakarak susuyordu. Ve yırtıktı ayakkabısı, akşam haberlerinde.
Bir göçükte boğuldu yüzmeyi bilmeyenler ve ellerinde battaniyelerle bekledi analar, göçük önlerinde.
Atanamayan inşaat işçileri, asansör boşluğuna düştüler.
Ve çocuklar susturuldu çığlık atarken,
Gölgesi sahile vurmuştu bedenlerinin.
Onların da çizgileri olacak yüzlerinde.
Sahi modern insan, senin derdin ne allasen ?
Hicret AYDOĞAR
okurken üzüldüm ve kahroldum.bunlar olurken birşey yapmadan kenardan tanıklık etmek…
Kenarda oldugumuzdan emin değilim. Bunlar olurken kenarda duramaz insan. Hiç olmazsa kalbi, tam da orta yerdedir. Beden izler olan biteni.
Çok güzel anlatmişsınız. Harika