Gün geçmiyor ki yeni bir vahşet haberiyle sarsılmayalım. Dehşete düşüren haberlerden bir yenisi bu kez Kırklareli’nden geldi. Mahalle sakinlerinin Garip adını taktığı, henüz on gün önce anne olmuş bir köpek kimliği bilinmeyen kişi ya da kişilerce okla vurularak katledildi. Evet yanlış okumadınız okla vurularak katledildi. Geride günahsız bir yaşam ve sütten kesilmemiş on yavru bıraktı.
Mahalle sakinlerinin anlatımına göre oldukça uysal ve cana yakın bir köpek olan Garip’i kim neden öldürmek ister bunu bilemiyoruz. Filmlerinde burjuva toplumun karanlığını anlatan büyük usta Haneke’nin Beyaz Bant isimli bir filmi vardır. İkinci Dünya Savaşı öncesi bir Alman kasabasında faili bilinmeyen tuhaf ve nedensiz şiddet eylemlerini toplumun çıkışsızlığı ve bunalmışlığı üzerinden anlatır. Bence benzer bir süreçten geçiyoruz.
Faillerin çok küçük cezalarla (genelde para cezas) kurtulduğu bu tür dehşet verici eylemler, toplumda kabaran şiddet ve öfke dalgasının bir yansıması. Adli vakalardaki artış, kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel istismarın dur durak bilmemesi de benzer bir kökenden besleniyor.
Maalesef coğrafyamız, savaşlar, kan, ölüm ve şiddetle yoğruluyor. Bir insanı masum ve kendi halinde bir köpeği katletmeye iten sebepleri düşündükçe önce içinde yaşadığımız gerçekliği sorguluyorum. Suçlu için asalım, keselim, kan kusturalım, intikam alalım diye öfkelenmeden önce bu dehşeti yaratan sosyolojik karanlığa bakılması gerekiyor.
Şiddetin tarihi insanlık kadar eski evet, dünya üzerinde savaşsız geçen bir gün yaşanmadığı da doğru, kadınlar çocuklar ve kendini savunamayan tüm canlıların erkek egemen sistemin vahşetinden payına düşeni aldığı da. Ancak artık öfke sebepsiz, amaçsız ve öylesineleşmiş durumda.
Bacakları kesilen köpekler, üzerine kaynar su dökülen kediler, keyif için acımasızca dövülen eşekler, turistlerin neşesi için aç susuz adalarda koşturulup durulan ve kırbaçlanan atlar, bok ve pislik içinde hormon basılarak kesilmeye hazırlanan zavallı tavuklar, dinamitle avlanan balıklar, türü tehlike altında olmasına rağmen avlanan vaşaklar ya da yırtıcı kuşlar, yok edilen ormanlar, para hırsına yenik düşen küskün dereler, barajlar altında bırakılan antik kentler, lüks oteller için parsellenen koylar… Bıktırıcı bir cinnet sarmalı.
Muktedirlerin yarattığı yeni muktedircikler, palazlandıkça iştahı artan sermaye, çekirge sürüleri gibi tüm kaynakları aç gözlülükle talan eden yeni bürokratlar sınıfı, haksızlığın ayyuka çıkması, işsizlik, yoksulluk, geleceksizlik ve çaresizlik içinde kıvranan bir halk. Militarizasyon ve sıradanlaşan dehşet, bu nedensiz şiddetin toplumsal arka planını oluşturuyor.
Peki Garip ve geride bıraktığı on yavrusu? Onlar bu barbarlık çağında adına dünya denen insan cehenneminde bulunmaktan başka hiçbir suç işlememiş varlıklardı. Yetkililer bunu yapanlar insan olamaz diye açıklamalar yapadursun, gerçek çok açık bir şekilde ortada: Böyle bir alçaklığı doğada sadece ve sadece insan yapar. Soyut insan güzellemeleri yapmaktan vazgeçip, toplumun hızla içine yuvarlandığı şiddet sarmalının nedenleri üzerine kafa yormak ve buradan nasıl çıkabileceğimizi düşünmek gerekiyor.
Bugün Garip’e yönelen oklar, yarın hepimize yönelebilir!