in , ,

“Kadıköy’e Gelmeyin!”

Barış Özkul

Geçtiğimiz günlerde Gazete Duvar’da Grand Korçi imzasıyla yayınlanan “Alkol, kafein ve glikoz kıskacında Kadıköy” başlıklı yazıya Barış Özkul, Birikim Dergisi’nin internet sitesinden yanıt verdi. Tartışma aklımıza 1996 Kadıköy 1 Mayıs’ından sonra burjuva medyanın varoşlar karşısında duyduğu korku ve kaygıyı getirdi. Devrimci hareketin varoşlarda epey güç biriktirdiği doksanlarda, sınıfsal çatışma kent merkezleri ve varoşlar arasındaki gerilim üzerinden su yüzüne çıkmıştı. 4 işçinin polis kurşunuyla öldürüldüğü 1 Mayıs’tan sonra bazı burjuvalar korkularını “varoşlardan gelecekler boğazımızı kesecekler” diyerek ifade ederken, burjuva basın Kadıköy’e varoşlardan gelen yoksulları vandallar vb. sözlerle uzun süre aşağılamıştı.

Yukarıda andığımız tartışma biçimsel olarak farklı olsa da, aslında aynı sınıfsal gerilime işaret etmesi açısından benzer motifler de taşıyor. Sol liberal yaşam tarzı savunucularının ellerinde kalan son kaleleri korumak adına gösterdikleri küçük burjuva sağcı reflekse verilen yanıt açısından Barış Özkul’un yazısını değerli buluyoruz. Yazıyı aşağıdan okuyabilirsiniz.

“Kadıköy’ün merkez mahalleleri (Moda, Caferağa, Mühürdar, Yeldeğirmeni vb.) son on yılda çelişik ve eşzamanlı iki değişime sahne oldu: Bir yandan AKP devrinde gitgide derinleşen yaşam tarzı ve kimlik kavgalarının etkisiyle seküler kesim Kadıköy’de kendi gettosunu kurarken öte yandan Pendik metrosunun Rıhtım’a ulaşmasıyla Kadıköy alt-orta sınıfların bilhassa haftasonları akın ettiği bir modern “mesire” yerine dönüştü. Gettolaşarak içine kapanan Kadıköy’ün “gerçek” sakinleri ile gettonun kültürel kodlarını ihlal etmek üzere semte akın eden davetsiz misafirler arasındaki sürtüşme Türkiye’ye özgü bir “medeniyet krizi”ni tetiklemiş görünüyor.

Adabımuaşeretle sınırlı medeniyet krizlerinin altında çok zaman sınıfsal koşullanmalar yatar ve Türkiye’de solun bu koşullanmalar karşısında tutumu bir tuhaftır. Başka yerlerde varoluş çemberini alt sınıflara doğru genişletmeye bakan solcular burada çemberi daraltıp alt sınıflarla aralarına duvar örmeye çalışırlar. Adabımuaşeret de duvarın harcıdır.

“Kadıköy’e gelmeyin” kavgası öncelikle bu sınıfsal temelde yükseliyor.

***

Birkaç gün önce GazeteDuvar’ın forum köşesinde Grand Korçi imzasıyla yayımlanan ve çeşitli mecralarda paylaşılan yazı bu sınıfsal kavganın tarafları arasındaki “antagonist” çelişkiyi sergilemesi bakımından samimi bir itiraftı. (bkz. link)

Yazar açısından, “gerçek Kadıköylülerin” felaketi metro ağının Kadıköy’ün merkezine ulaşmasıyla başlıyor: “Akbilli kolay erişim Kadıköy’ün her köşesinin bir merkez gibi algılanmasını kuvvetlendirdi.” Böylece “İstanbul metropolünün yoz taşralarında sıkışıp kalmış kitleler” Kadıköy’e sefer başlatıyorlar. Dil tam olarak böyle; pervasız, müdanasız. Yoz taşra semtlerine sıkışıp kalmış kitleler Akbil’i basıp Kadıköy’e baskın yapıyorlar. Ümraniye’de falan oturma gafleti içindeyseniz, ezel ahir yoz kalmaya mecbursunuz. Peki şu durumda birisi Ümraniye’den kalkıp Kadıköy’e geldiğinde, bu hareketliliğe medeniyet adına sevinmek gerekmez mi? Yoksa Kadıköylü olmak medeniyet biletine doğuştan sahip olmak mıdır?

“Yoz taşralara sıkışıp kalmış kitleler”in Kadıköy’e geliş sebebi ne peki? Yazara göre, Kadıköy’ün zihinlerdeki “özgür ve modern algısı” nefes alınacak bir vaha izlenimi yaratarak yoz kitlelerle birlikte kahvaltıperverler, “içelim güzelleşimciler,” “gezelim görelimciler” ve “ortam akışkanları”nı kendine çekiyor. “Bunun kötü tarafı ne, insanlar gezip görsünler” diyecek olursanız; yuvarlak ve değişmez bir yanıt var: “Aşırı kalabalık”. “Aşırı kalabalık” kent hassasiyeti dağarcığında en şaşmaz eleştirel tespit.

Tespit edilen aşırı kalabalığa önerilen çözüm ise kalabalığın geldikleri yere gerisingeri dağıtılması: “Kadıköy’ün kurtuluşu sadece Beyoğlu’na değil, Maltepe’ye, Kartal’a, Ümraniye’ye, Kurtköy’e, Sancaktepe’ye, Beykoz’a, Pendiğe, Tuzla’ya, Alemdar’a ve diğerlerine de bağlı aynı zamanda.” Kadıköy’den gidin, her nerden huruç ettiyseniz oraya dönün demenin kibarcası bu.

Kadıköy esnafı da kalabalığa yardım ve yataklık ettiği için kabahatli. Yazar, “ellerinde bira” çevrede dolaşan (bu herhalde lumpen-proletarya oluyor) gençlerden olduğu kadar özensiz dekorasyonları ile birbirinin taklidi meyhanelerin çoğalmasından da rahatsızlığını bildiriyor. Bunun bir çevre duyarlığına veya alternatif bir mekân projesine bağlanmasını beklerken, Moda Parkı’nda yoga yapanlardan da “huylandığını” anlıyoruz. Semtin davetsiz misafirleri kadar Kadıköy ruhuna aykırı davranan Kadıköylüleri de paylamaktan imtina etmeyen bir “geniş özgürlük” anlayışı bu. Kışla tipi bir Kadıköy özlemi.

Kentsel dönüşümle ilgili eleştiriler, yeni binaların ruhsuzluğundan dem vurulması… bunlar haklı serzenişler ama Kadıköy’deki ranta ortak olanların Kadıköy’e dışarıdan akın eden kalabalıklar değil bizatihi Kadıköy’ün yerlileri olduğu unutulmamalı – CHP bir Kürd’ü belediye başkanlığına aday gösterdiği için huysuzlanacak kadar “yerli ve milli” Kadıköylüler.

***

Başta değindiğim antagonist çelişkiye dönerek bitireyim: Kadıköy aynı zamanda komünist ya da sosyalist sıfatını sahiplenen irili ufaklı toplulukların cirit attığı bir semt ve Kadıköy’e Anadolu yakasının kenar mahallelerinden akan alt-orta sınıf gençler sergiledikleri grotesktavırlar nedeniyle tam da kendine solcu diyen birileri tarafından dışlanıyorlar. Bu karşılaşmaların yarattığı bir duygu durumu, besleyip büyüttüğü bir aidiyet sorunu var. Alt-sınıfların varlığından rahatsızlık duyan, onlarla zinhar bir arada olmak istemeyen bir orta-sınıf tavrının burada sol yerine konması Kadıköy’den öte Türkiye’nin antagonist çelişkisi.”

Kaynak: Birikim Dergisi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Negri ve Hardt’ın Son Kitapları “Meclis” Yayınladı

Anestezinin İlginç Tarihi