Eşitsizlik, kadın cinayetleri, yoksulluk vb. gibi toplumsal olayların hepsinin bir ucu mutlaka politiktir.
Bir insan “Çocuklarım Aç!” diyerek kendini bir devlet binasının önünde yakıyorsa bu durum önce toplumsal sonra politik bir meseledir. Toplumsal bir meseledir, çünkü o kişinin çığlıklarını duymamışızdır. Politik bir meseledir, çünkü o kişi taleplerinin karşılığını bulamamış ve son umudu olan devlet kapısında canını vermiştir. Adeta toplumun ve devletin duyarsızlığına karşı simgesel bir yok oluşla var olma mücadelesi vermiştir.
Kişi kendi mücadelesini kazanamamış olabilir. Ancak geriye hatırlanması ve sorgulanması gereken pek çok meselenin yeniden gün yüzüne çıkmasını sağlamış; adeta duyarsızlığımızı yüzümüze çarpmıştır.
Maalesef üzücü bir durum. Hatta utanılacak bir durum. Biliyorum. Bu satırlar bile belki okunmayacak; okunsa bile öylece kalacak. Ama bu duyarsızlığın bu görmezliğin üstüne gidilmedikçe, insanlar hızla kendilerini yok etmeye varacak kadar çaresizce, bu hayatta var olmaya çalışacaklardır.
Biz ve siz -yönetenler- bu insanların çığlıklarını duymadıkça bu insanlar bir şekilde bu hayatta var olduklarını bir şekilde -bazen bu şekilde- bize her seferinde hatırlatacaklar. Taa ki biz pes edene kadar.
Ama unutulmamalı ki, hayatın işlevselliği açısından yaşanan her türlü olumsuz ve üzücü durum, toplumun yararı açısından işlevsel olabilir. Çünkü bizler yaşanan bu üzücü hadise sonucu bazı değerlerimizi sorgulamaya ve kendimizle yüzleşmeye başlayabiliriz. Toplum, duymazdan geldiği, kulağını sağır, gözünü kör ederek yozlaştığı değerleri ile yüzleşmeli; politik alan ise, ellerinde, canına kıyan yurttaşının mesajını çok net bir şekilde almalı.
Sonuç olarak, canla verilen bir mesaj, toplumsal ve politik alandaki yozlaşmanın DAMGASIDIR.