Scotch ve soda, bourbon ve kola, sek ya da buzlu. Viskiyi tanıdığınızı düşünebilirsiniz ama bardağa boşaltılan bu ateşli sıvıyla ilgili daha çok şey var: Örneğin viski Amerika’nın kurulmasına, karanlık çağların bitmesine, modern dünyanın inşasına, balinaların korunmasına ve hatta uzay çağının başlamasına yardım etti. Nasıl mı? Bilmek istediğiniz her şey bu yazıda.
Viski düşündüğünüzden daha önemli olabilir. Aslında o olmasaydı, Amerika Birleşik Devletleri çok farklı bir yer olabilirdi. Belki bir açıdan, viski Amerikayı yarattı diyebiliriz.1791 yılına gidelim. Bağımsızlık savaşını takip eden yıllarda Amerikalılar bol bol içki içti. 18. yüzyılda kişi başına düşen içki oranı 20 litreye ulaştı. Bugünki ortalama, o günki tüketimin yaklaşıkyüzde yirmisine denk geliyor. Peki bunun Amerika’yı inşa etmekle ne ilgisi var? Açıklayalım. Savaş genç hükümete bir yığın borç yükledi. Halkın içkiye düşkünlüğü, hazine sekreteri Alexandre Hamilton‘a para kazanmak için çok ama çok iyi bir fikir verdi. Başkan George Washington‘ı kongreden viski yasasını geçirmeye ikna etti. Bu Amerika’nın ilk federal vergisiydi. İçki üreticileri bu durumdan pek memnun olmadılar. Bazı vergi toplayıcılarını katranla tüye bulamanın yanı sıra, bir kaç çirkin eylem de yaptılar. İşler o kadar kötüye gidiyordu ki Washington, üniformasını raftan kaldırdı ve sözde viski isyanını bastırmak için 13 bin kişilik ordusunun bizzat başına geçti. Bu Amerika tarihinde koltuğunda oturan bir başkanın, Amerika vatandaşlarına karşı askerlere liderlik ettiği tek olaydır.
Bu çatışma nispeten kansız geçse de etkileri bugün bile hissediliyor. Bu, viskinin Amerika tarihine etkisinin bir başlangıcıydı. George Washington sadece bir başkan değil, aynı zamanda piyasadaki trendleri yakalamayı bilen girişken bir iş adamıydı. Savaşta ve barışta ilk sıradaydı Washington ama aynı zamanda en büyük viski tesislerinden birini de işletiyordu. O zamanlar üretim için bugün sahip olduğumuz makineler yoktu tabii ki, elektrik bile henüz kullanımda değildi. Fabrika elle ya da su değirmenleriyle çalışıyordu. Önce tahıl olarak mısır, arpa ya da çavdarın öğütülmesi gerekiyordu ve bu ilkel değirmenlerle yapılıyordu. Elendikten sonra karışımın üstüne sıcak su boşaltılıyor ve nişasta şekere dönüştürülene kadar karıştırılıyordu. Son malzememiz maya ise şekeri alkole dönüştürüyordu. Karışım üç beş gün mayalanmaya bırakılır ve sonra bir kapta damıtılırdı. Bu sistem sadece kırk defa tekrarlanıyor, her fıçı iki defa damıtılıyor ve böylece seksen doksan defa damıtma işlemi yapılıyordu. Bu, Washington’un sattığı sıradan viskiydi. Bugün ile o gün arasındaki en önemli fark, üretimin büyüklüğüdür. Büyük markalar yılda 75 milyon litre viski üretiyor. Daha sonra dünya çapında satılıyor ve perakendeciler tarafından dağıtılıyor. Bu da Amerika’nın ilk başkanını, Amerika’nın ilk ve en önemli lİkör dağıtıcılarından biri yaptı. Çiftçiler gıda için tahıl yetiştirmenin çok da iyi bir fikir olmadığını farkettiler. Tahıl büyük ölçeklerde taşınması gerektiği için nakledilmesi de zordu çünkü kolayca israf olabilirdi. Bu yüzden pek çok çiftçi, elindeki tahıl mahsülünü içkiye dönüştürmek istedi. Bir viski variliyle hem yerden tasarruf ediliyordu hem de aynı miktar buğdaydan kazanacağınızdan çok daha fazlasını kazanabiliyordu.
Viski aynı zamanda Amerika’nın batıya genişlemesinde de önemli rol oynadı. Tren yolları, un ve tahıl gibi ürünlerin yanı sıra öncelikle viski için kullanılıyordu. Batıda kurulan her yeni şehirde viski depolayan bir salon olması gerekiyordu. Batıda çalışanlar, madenciler, tren yolu çalışanları, sığır çobanları ve kovboyların hepsi viski tüketiyordu. Viski ülkeyi birbirine bağlayan tren yollarını da kurtardı. Evet, viski olmasaydı hala bağımsızlık savaşından kalan borç altında ezilebilirdi Amerikalılar.
Amerika’nın varlığı vergiler, ulaşım ve elbette viskiye bağlıdır. Viski üretimi şimdilerde geleneksel kimya olarak görülebilir fakat o zamanki bilim insanlarına göre sihirden aşağı kalır tarafı yoktu. Aslında eskiler viskinin ‘sonsuz yaşamın anahtarı‘ olduğuna inandılar. Damıtılmış içkinin, o dönemki tıbbi ve mistik niteliklerinin sihirli olduğu düşünüldü ve bu yüzden beşinci element olduğu varsayıldı. toprak, hava, su, ateş ve viski : VİSCE BEATHA.
Viskinin anlamı “yaşam suyu” demektir ve genellikle kirlenmiş şehir suyunu içmekten daha güvenlidir. Aynı zamanda viskinin itibarı yüksek muhafaza kapasitesinden de kaynaklanıyor. İşte bu yüzden viski orta çağlar’da çoğu tıbbi işlemde kullanılıyordu. Hatta ameliyatlarda uyuşturucu olarak da kullanıldı. Neyse ki ilaçlar o zamandan bu yana epey değişti, bize de daha sosyal ortamlarda viskiden keyif almak kaldı.
Viskinin gerçekten ölümsüz hayatın gerçek anahtarı olmadığını biliyoruz fakat karanlık çağlardan çıkmamıza yardım etmiş olabilir. Çünkü o zamanlar viskinin gücü sadece insanı çarpmasında saklı değildi. Viski yapma yöntemi de hayret uyandırıyordu. Bu işlemler kaçınılmaz olarak modern kimyanın doğmasına yol açtı. Avrupayı uzun bilimsel sessizliğinden uyandıran şey, tahmin ettiğiniz gibi viskiydi. Her şey Araplarla başladı. Onlar Avrupalı rakiplerinin tersine Mısır ve Yunanistan gibi yerlerden gelen hırslı bilginlerdi. Arap bilim insanları bilimsel yöntemi yeni bir evreye taşıdı ve neler olabileceğini aktif olarak deneylerle gözlemlediler. En büyük buluşlarından biri de damıtma işlemiydi. Basitçe söylemek gerekirse, bir sıvıyı kaynatarak, yoğuşma yöntemiyle bileşenlerine ayırma işlemine damıtma denir. Sıvı kaynatılırken içindeki elementler farklı derecelerde gaza dönüşür ve farklı zamanlarda tüpten dışarı çıkar. Eğer bu numaranın şimdi şaşırtıcı olduğunu düşünüyorsanız, MS 700 yılında bilginlerin beyninin oldukça karıştırdığını tahmin edebilirsiniz. İlk denedikleri sıvı ise günümüzün birası. Alkol sudan daha düşük derecede kaynadığı için sıcaklığı yüz derecenin altında tutarsınız ve alkol kaynar ve sonra da yoğunlaşır, viski olur. Bir damıtma yapmak iyi teknik bilgi gerektirir ve yasal olarak alkol üretmek için izin almanız gerekir. (Düdüklü tencere ile damıtma düzeneği kuranlara duyurulur:)
Viski damıtma teknolojisi İslam dünyasından Hristiyan dünyaya yayılırken, tek bir içkiden daha fazlasını beraberinde getirdi: Avrupalıların zihinlerini yeni fikirlere açtı. MS 1500 yılında Avrupa’da sanat ve bilim patladı. Rönesans olarak anılan tüm bu gelişmeler damıtılmış içkilerin keşfedilmesini tetikledi. İçki o kadar yaygınlaştı ki öğretmenlerin, rahiplerin ve askerlerin maaşlarının bir kısmı viskiyle ödeniyordu. 18. yüzyılda İngiliz denizciler, viskinin saf olup olmadığını anlamak için basit bir test geliştirdiler. Yaptıkları şey barutu bir kaba koymak ve aldıkları damıtılmış içkiyi üstüne eklemekten ibaretti. Ateşe verildiğinde yükselen alev, denizcilerin iyi kalite bir içki aldıklarını kanıtlıyordu. Böylelikle “kanıt” kelimesi de doğmuş oldu. Alkol derecesi, bu testten geçebilmek için basitçe ikiye katlandı fakat neyse ki bunu anlamanın tek yolu barut değildi: kaçak içkiler için sallama yöntemi de popülerdi. Dağ adamlarının yöntemi içkiyi sallamaktı: Balonlar ne kadar küçükse içkinin kalitesi de o kadar iyiydi. Bugün kanıt konusu sadece müşterilere içkinin kalitesini inandırmakla sınırlı değil; aynı zaman da ürünün üzerinde yazan dereceye göre vergileri de etkiliyor.
Bugün Amerika’da 6 milyon kilometreden fazla otoyol ve asfalt yol bulunuyor ve viski olmasaydı bu yolların inşa edilmemiş olması kuvvetle muhtemeldi. Yollar bu içeceğin tek bağlantısı değil aslında. 1820’lerde bazı içki üreticisi Amerikalılar, arta kalan posalarla süt ineklerini besleyerek karlarını arttırma yollarını arıyordu. Elbette posalarda biraz alkol vardı ve inekler alkolik oldu, hiçbir şey yemiyorlardı. Ürettikleri maviye yakın renkteki süt pek iç açıcı değildi ve üreticiler süte biraz alçı katmanın iyi bir fikir olduğunu düşündüler. Bu sizi biraz şaşırtabilir ama alçılı süt, çocuklar için çok büyük bir sorun olabilir. Kamuoyunun tepkisi, gıda güvenliği düzenlemelerine yol açtı ve nihayet “gıda ve ilaç kurumu“nun kurulmasına yol açtı. Amerika’da içki damıtıcıları sayesinde büyük bir sağlıklı gıda hareketi başladı.
Gelelim viski balinaları nasıl koruyor sorusuna. Balinalar, dünyadaki en büyük hayvanlar. Aslında bugüne kadar yaşayan en büyük hayvanlardan biri. Ama neredeyse soyları tükeniyordu ta ki viski -daha net söylemek gerekirse viskinin içinde tutulduğu variller- ortaya çıkana kadar. Varil, viskinin tadının ve renginin oluşmasına yardım eder. Üretimde ağaç, metal kasnaklar ve oldukça gürültülü makineler kullanılır. Sızıntı yapmaması için özellikle içinde kimyasal bulunan beyaz meşe ağacı kullanılır. Bu varil üretme yöntemi 2000 yıl önce kullanılmaya başladı fakat modern makineler bu süreci pek sadeleştiremedi. Variller, şekerin dönüşümü için kömürde kavrulur, bu da viskiye rengini ve kokusunu verir. Varillerin sızdırmazlığı içine hava basılarak test edilir, eğer tıpa fırlarsa viski için hazır demektir. Eğer varil üretildikten sonra dört gün içinde sıvıyla doldurulmazsa kurur ve dağılır çünkü onu tutan şey, bu bantlardan eğilen ağaçtan gelen basınçtır. İşte bir varil böyle yapılır. Peki bu varillerin balinalarla ne ilgisi var? 19. yüzyılda bunun gibi variller viskiden daha değerli bir şeyi taşımak için kullanıldı. Bu şey, gün battıktan sonra kitap okumanızı sağlayan ya da yollarınızı aydınlatan balina yağıydı. Gemiler dünyayı dolaşır ve bu yağı doldurdukları varillerle geri dönerlerdi.Fakat balina yağı mükemmel yakıttan çok uzaktı, özellikle de balinalar açısından. Kötü kokuyordu, pis bir işti, bundan daha da kötüsü, dünyadaki balina türünün tükenmesine yol açıyordu. Neyse ki biraz da tuz endüstrisinin yardımıyla viski kurtarıcı olarak geldi. Tuz madencileri, genellikle üretimleri mahveden siyah, köpüklü yapışkan bir maddeye rastlıyordu.
Bugün, onun ham petrol olduğunu biliyoruz fakat o zamanlar sadece atık olarak dışarı pompalanıyordu. Bunu düşündüğünüzde komik geliyor; tuz çok değerliydi, insanlar onun için kazı yapıyordu ama ona sürekli bu çirkin yapışkan şey bulaşıyordu. Bu durum Samuel Kier gelene kadar sürdü. Kendisi bir tuz madencisiydi ve iyi kar etmesi, bu yapışkan şey tarafından engelleniyordu. Peki bunun balinalarla ya da viski ile ne ilgisi var. Kier 1840’ların sonlarında bir gün, tuz madeninden çıkan ham petrolü damıtıcıda denemeye karar verdi. 1851 yılında, damıtma teknikleriyle yepyeni bir yakıtı nasıl elde edeceğini bulmuştu: Petrol. Ona karbon yağı adını verdi. Balinaları öldürüp yağlarını almak için çok uzak adalara kurulan devasa makinelere gerek yoktu artık. Modern petrol rafinerisi ile dev bir viski fabrikasının arasında çok bir fark yoktur. Dünya balina yağını bırakıp fosil yakıt kullanmaya başladığı için, viski balinaları korudu diyebiliriz .Hikayeyi tamamlamak gerekirse, ilk petrol üreticileri, muhafaza için sızdırmaz bir kaba ihtiyaç duyduklarında bilin bakalım neyi kullandılar? Tabii ki viski varillerini. Bugün bile “varil” kelimesi ham petrol ölçümünde kullanılan bir birimdir. Ancak viski varillerinin içine giren en garip şey sadece petrol değil. Annie Edison Taylor, bu sayede, Niagara şelalesinden düşerek hayatta kalan ilk kişi oldu.
Öyle veya böyle reklamcılık da bugün geldiği noktayı viskiye borçlu. Nasıl olduğunu anlamamız için 1800’lerin başına, modern reklamcılığın doğuşuna gitmemiz gerekiyor. O zamanlar alkol, diş ağrısından travma sonrası stres bozukluğuna kadar, insanları tedavi etmenin tek yoluydu. Fakat tüm ilaçların içeriği aynıysa, sizinkini nasıl öne çıkarabilirdiniz? Böylelikle gezici ilaç şovları başladı. Sözde doktorlar tarafından yapılan bu şovlarda, her türlü performansa yer vardı. Keskin nişancılar, ateş yutan adamlar, ne ararsanız. İlaç şovları 1950’lere kadar devam etti. İlginç bir şekilde televizyonda 40-50’li yıllarda yükselişe geçti. En sevilen programlar sık sık bir satıcı tarafından bölünüyordu. Ne tesadüf. Gezici ilaç şovları hala gerçekleşiyor, tek farkı televizyonda olmaları. Bir daha ki sefere, yoğun bir günün akşamında; bilgi edinmek, eğlenmek ya da rahatlamak amacıyla televizyonun karşısına geçtiğinizde, bunun viski tarafından size getirildiğini unutmayın. Balinaların kurtuluşu, petrol, yollar, bilimsel gelişmeler, aya bir insan çıkarmak.. Tüm bunlar viskinin dünyayı nasıl değiştirdiğine dair sadece ufak ipuçları.
kaynak:https://www.youtube.com/watch?v=VDAYEEwCE_g
iyi hoşta çok sündürmüşsünüz hocam