Yılın ilk günlerinde kaybettiğimiz Ursula K. Le Guin 88 yaşında hayata gözlerini yumduğunda, ”üç çocuklu” bilim kurgu ve fantastik edebiyatın usta kaleminin sevenleri derin bir üzüntü yaşadı. Kitapları kırktan fazla dile çevrilen eşsiz yazarın hepimizin kalbindeki yeri biriciktir. Ben, zat-ı muhteremle ince fakat oldukça kaslı sayılabilecek “Yaban Kızlar” ’isimli öykü kitabı ile tanışmıştım ve elbette diğer kitaplarıyla devam eden yolculukta mutlak iyi ve kötü klişelerinden uzak, insana odaklanan, insanın kendi içindeki kötü ile olan mücadelesini incelikli bir şekilde anlatan, değişen, dönüşen gelgitlerle hemhal olduğumuz, cinsiyete yüklediğimiz anlamı bizlere irdeleten eleştirel bir perspektif sunuyordu ve bu toplumsal cinsiyet ve ırksal eşitliğin olduğu, ekonomik bakımdan adil, kendi kendini yöneten bir toplumu ve çok daha fazlasını yaratan hayal gücü hepimizi olduğu gibi beni de tek kelimeyle büyülemişti.
Onun yarattığı evrene girmek, Avatar filmindeki yarı felçli Jack Sully’in Pandora adlı uzak gezegene girmesi gibi bir şeydi. Bizi soyut tekerlekli sandalyelere mahkum eden tüm kısıtlama ve engellemelerin eski, yaşlı dünyamızda kaldığı bu yeni evrende androjen yaşamı deneyimlemek, felsefi ve politik göndermelerin peşine düşmek insanı hafifleten, yepyeni bir macera olarak önümüze seriliyordu.
*Videoda seksenli yaşlarının ortalarında olan bu billur zihnin pırıltıları üzerimize olsun. Amen.
Kapısı ve penceresi her zaman açık bırakılan evlerde ilk çocukluğunu yaşamış biri olarak, bunu biraz tuhaf bulmakla birlikte şöyle düşünürdüm. O evler sanki başka yaşama biçimlerine de açılırdı. “Biz böyle yaşıyoruz ama bu tek yaşama biçimi olmayabilir.” türünden bir bilinç. Şimdi yeniden pencere ve kapılarımızı Ursula’nın hayal ettiği başka toplumlara ve diğer gezegenlere açalım.
Kafa yorduğu konulardan biri olan ‘’Erkek Olmak’’ üzerine hiciv dolu yazısını, Brainpickings sitesinden sizler için çevirdik.
****
Zamanımızın en önemli yazarlarından biri olan Ursula K. Le Guin, Neil Gaiman and Salman Rüşti gibi pek çok ünlü edebiyat ikonunu etkilemiştir. En iyisini yapmanın peşinde ortaya koyduğu eserlerin bütün yönlerinin neredeyse birbirine taban tabana zıt göründüklerini söyleyebiliriz. O, karmaşık ve sıklıkla zor konuları incelemek için antropoloji, sosyal psikoloji ve saf edebi yeteneği takdire şayan bir zerafetle harmanlamıştır. Örneğin, kim olduğumuz ve erkek, kadın, cinsiyetsiz ruhlar olarak biz, iç ve dış, bireysel ve sosyal, edimsel ve kişisel arasındaki değişmeyen kavgayı yaşarken, cinsiyetin ne anlama geldiği gibi konular. Bunlar, Le Guin’in “Kendimi tanıtıyorum” başlıklı sıra dışı yazısında incelediği konulardır. Söz konusu yazıları, Le Guin ilk olarak 1980’lerde yazmış, sonraki yıllarda ise daha güzel bir başlık ve yazımla, geniş kapsamlı 2004 koleksiyonu olan ‘’Zihinde Bir Dalga: Yazar, Okur ve Hayal Gücü Üzerine’’ olarak güncellemiştir. Doğuştan alışıldık ve toplum söylevleriyle delik deşik edilmiş bir konuyu tamamen özgün ve fevkalade saygı uyandıran bir biçimde konuşmak azımsanacak bir başarı değildir aslında, bu Jack Kerouac’ın deha ve yetenek arasındaki kritik fark üzerine kafa yorduğu zamanlarda aklına gelmiş olması gereken türden bir yazma hüneridir.
Le Guin şöyle diyor:
Ben bir erkeğim. Şimdi cinsiyetimle ilgili aptalca bir hata yaptığımı düşünmüş olabilirsiniz ya da belki sizi kandırmaya çalışıyorumdur, çünkü ilk ismim a ile bitiyor, ve üç sütyenim var ve beş çocuk doğurdum, fark etmiş olabileceğiniz başka küçük detaylar daha… Fakat detayların hiçbir önemi yok…Ben kadın kelimesinin icadından on yıllarca önce geldim dünyaya. Aslında tam doğrusunu isterseniz, kadın kelimesi oldukça çeşitli bölgelerde birkaç kez icat edilmişti o zamanlar; fakat mucitleri, ürünü nasıl satacaklarını henüz bilmiyorlardı. Ürün dağıtım teknikleri pek ilkeldi ve pazar araştırma çalışmaları koca bir hiç denebilecek kadar azdı. Bu yüzden kavram, başarılı bir çıkış yakalayamadı. Ardındaki dehaya rağmen bir icat kendi pazarını bulmak zorundadır ve öyle ki kadın kavramı, uzun süre sonuca varamadı. Austen ve Brontë gibi örnekler bile fazla karmaşıktı ve insanlar, kadınların oy hakkı için mücadele veren Suffragette hareketine gülüyorlardı ve Woolf zamanının çok ilerisindeydi.
1929’da doğduğunu belirtelim, o dönemde “gerçekten sadece erkekler vardı” -unutmayalım ki , yirminci yüzyılın en büyük kadın entelektüelleri bile ‘’he*’’ zamirini tüm insanlar için kullanırlardı.- Le Guin, zamirin bu şekilde kullanılması eğilimiyle şöyle dalga geçiyor:
İşte bu benim. Ben ‘’he’’ cinsiyim. “Eğer kürtaj isteyen biri varsa, o (he) başka bir devlete gitmek zorunda.” “Bir yazar balını alacağı çiçeği bilir.**” Bu benim, kendisinden ‘him’ (erkekler için kullanılan nesne zamiri) diye söz edilen yazar. Ben erkeğim. Belki birinci kalite bir erkek değil. Ama pekala ikinci kalite bir erkek olmayı kabul edebilirim. Bu halimle, gerçek bir erkeğe göre, güzelce ızgarada pişirilmiş bir somona karşı mikrodalgada pişmiş ucuz bir balık kroket gibiyim.
*Çevirmenin notu: Türkçe gibi bazı dillerde, bahsi geçen kişinin cinsiyetinin bilinmediği durumlarda evrensel ve cinsiyeti belirtmeyen zamirler kullanılırken, İngilizcede eril zamirler (he, him, his) ve dişil zamirler (she, her, hers) olarak iki seçenek vardır ve söz konusu kişinin cinsiyeti bilinmiyorsa geleneksel olarak eril zamirler tercih edilmektedir.
**Orijinal metindeki ‘’A writer knows which side his bread is buttered on.’’ cümlesinde geçen his sahiplik sıfatı erkekler için kullanılır.
Le Guin, cinsiyetçi ‘he’ konseptiyle ilgili olarak yüzünü beden sorununa çevirir.
Kabul ediyorum, gerçekten kötü bir erkek taklidiyim. Bunu, oldukça moda olan cephane cepli ordu kıyafetini üstüme geçirdiğimde de görebilirsiniz, yastık kılıfı giymiş bir tavuk gibi gözüküyorum. Bana yanlış şekil verilmiş. Fidan gibi olmanız beklenir. Çok zayıf da olmamalısınız. Herkes böyle söylüyor. Özellikle anoreksikler. İnsanlar fidan gibi ve diri bir vücuda sahip olmalıdır, çünkü erkekler genellikle böyledir, zayıf ve diri. Ve erkekler insandır, insanlarsa erkek, bu düzen böyle kuruldu. Ve bu yüzden gerçek insanlar, yani insanların doğru türü olanlar zayıftır. Fakat ben, gerçekten dandik bir insanım, çünkü zayıf değilim, aksine kısa boylu ve şişmanım. Vücudum da hiç gergin değildir.
Doğru insan/adam türüne örnek olarak, Le Guin Hemingway’i işaret eder. Sakalı, silahları, sevgilileri ve küçük kısa cümleleriyle onu gösterir ve özel olarak noktalı virgüllere göz kırparak ve nasıl ölmeliyiz’in önemini ciddi bir şekilde parıldatarak kendi yetersiz insan/adamlığına geri döner:
Benim bir silahım yok, bir karım bile yok ve cümlelerim bitmez, hep devam eder, eder, eder, içlerinde barındırdıkları tüm cümle bilgisiyle birlikte. Ernest Hemingway, söz dizimindense ölmeyi tercih ederdi ya da noktalı virgüller. Ben bu yarım yamalak noktalı virgüllerden çokça kullanırım; hatta onlardan bir tanesini daha kullanmış oldum şimdi; bu ‘’noktalı virgüller’’den sonraki noktalı virgüldü ve al ‘’şimdi’’den sonra başka bir noktalı virgül daha.
Ve başka bir şey. Ernest Hemingway yaşlanmaktansa, ölmeyi tercih ederdi. Ve öyle yaptı. Kendini vurdu. Kısa bir cümle. Uzun bir cümleden daha fazlası hayata dair cümlelerdir. Ölüme dair olanlar kısacıktır ve çok, çok erkeksidir. Yaşama dair olanlar öyle mi ya? Onlar devam eder, eder, sentaksla ve tanımlayan tümcelerle ve kafa karıştıran kinayelerle dolu olarak ve yaşlanarak. Ve bu, erkek olarak sebep olduğum karmaşanın gerçek bir kanıtıdır: Genç bile değilim. Tam kadını icat etmeye başladıkları zaman, ben yaşlanmaya başlamıştım. Ve bunu da iyi becerdim. Utanmasızca. Yaşlanmak için kendime izin verdim ve bunu tersine çevirmek için hiçbir şey yapmadım, silahla ya da başka hiçbir şeyle.
Fakat yarım yamalak noktalı virgüller ve silahların arasında, cinsiyet taklidi sorununun can alıcı düğüm noktası öylece durmaktadır — Seksle ilgili nasıl düşünüyoruz ve konuşuyoruz’un tahakkümü.
Seks, ilgi çekici bir spor olarak, diğer tüm ilgi çekici sporlardan daha sıkıcıdır, hatta beyzboldan bile. Eğer bir sporu icra etmektense izlemem gerekiyorsa, engel atlama sporunu tercih ederim. Atlar muhteşem görünüyorlar. Jokeyler de çoğunlukla bir çeşit nazidir, fakat tüm naziler gibi onlar da üzerine bindikleri at kadar güçlü ve başarılılar ve at engelden atlamamaya karar verip engelin önünde durursa ve naziyi boynundan aşağı düşürürse olacaklara bakın. Burada bir nokta var ki maalesef onlar böyle bir seçenekleri olduğunu bilmiyor. Atlar, müthiş parlak yaratıklar değildir. Fakat, her durumda da, engel atlama ile seks yapmanın ortak noktası çoktur, gerçi engel atlamayı bir Amerikan televizyonunda ancak bir Kanada kanalını açarak izleyebilirsiniz, ki bu da geçerli bir seks sayılmaz. Bu seçeneği teslim ederek, ki bu seçeneğimin olduğunu hep unutuyorum, ben kesinlikle engel atlamayı izler ve seks yaparım. Asla tersi değil. Fakat engel atlama için fazla yaşlıyım ve seks yapmak için de öyle. Kim bilir? Ben bilirim; siz değil.
Le Guin ince mizahı, kısmen trajik kısmen de umut dolu olarak yaşlanma konusunun en ciddi ve içe işleyen noktasına yönlendirmektedir:
İşte şimdi yaşlanmış olarak buradayım, bunu yazdığımda altmış yaşımdaydım, ‘’altmış yaşında gülümseyen halktan bir adam ‘’, Yeats’in dediği gibi, fakat bunu yazdığında o bir adamdı. Ve şimdi ben yetmişin üstündeyim. Ve bu tamamen benim suçum. Onlar kadını icat etmeden doğmuştum ve tüm geçen yılları iyi bir adam olmaya öyle sıkı çalışarak harcadım ki genç kalma konusunu atladım ve bu yüzden de genç kalamadım. Tüm yüklemlerimin zamanları birbirine girdi. Ben de bir zamanlar gençtim ve sonra birden altmış oldum ve belki de seksen, ve şimdi sırada ne var?
Çok bir şey kalmadı.
Gerçek bir erkeğin, bu konuda yapabileceği bir şeylerin olması gerektiğini düşünür dururum. Silahlardan daha az, Loreal yaşlanma karşıtı kremden çok daha etkili bir şeyler. Fakat ben başaramadım. Hiçbir şey yapmadım. Genç kalmak konusunda kesinlikle sınıfta kaldım. Ve sonra tüm yorucu çabalarıma geri dönüp bakıyorum, çünkü gerçekten çok çaba sarf ettim, bir erkek olabilmek için çok çalıştım, iyi bir erkek olabilmek için, ve şimdi bu konuda ne kadar başarısız olduğumu görüyorum. Kötü bir erkek olmak noktasında en iyisiyim. Noktalı virgülleri ve on tane tüyü olan sakalıyla ikinci sınıf bir erkek, bir taklit şarlatanım.
Ve durup düşünüyorum, faydası neydi? Bazen her şeyden vazgeçebileceğimi düşünüyorum. Bazen de daha önce sözünü ettiğim seçeneğin üzerine çalışıp, engelin önünde duracağımı ve böylelikle naziyi kafa üstü düşürebileceğimi hatırlıyorum. Şayet erkekmiş gibi davranmak ve genç kalmak konularında yeterince iyi değilsem, yaşlı bir kadın gibi davranmaya başlamanın zamanı gelmiştir. Yaşlı kadınlar konseptini icat eden bir insan evladı var mı, bilmiyorum; fakat, yine de denemeye değer.