Tutku, hırsın kardeşi gibi. Hırs yırtıcı bir sözcük. Elde etmek için ya da korumak için, hırlamayı, dişlerini göstermeyi, dikenlerini çıkarmayı çağrıştırıyor bana. Herkesin iyiliğini istemek yerine, yarıştığı, geçmek istediği giderek düşman gördüğü birilerinin kötülüğünü istemek… Hırs sahibi için bir şekilde geçmesi gereken birileri vardır her zaman. Oysa hoşgörülü insan için hep birlikte güzeldir her şey.
Tutku da işte hırsın duygusal yanı ağır basan tarafı. Hırsı genelde başarı, yenmek vs. gibi daha akılcı durumlar için kullanırız. Tutkuyu ise aşk, bağımlılık, kimi zaman da nedensiz takıntılarımız için… Bir şeyi elinde tutmak, kimseye vermemek, paylaşmamak. Hırs nasıl ki kendinde olanı ve hep kendinde olacağını varsaydığı şey için kişiyi kötü biri haline getiriyorsa (istedikleri gerçekleşmeyince bağırıp çağırıp çevresindekileri azarlar, emreder, öfke saçabilir hırslı kişi) tutku da kapılarını “yaşayana” kapattığı için, (Örneğin tutku ile bağlandığı bir sevgili ise bağlandığı kişi) hoş görüyü kaybettirir. Mülk edinilen her şey zarar, gelip geçici şu dünyada. Aklın ve mantığın görkemli gökdeleni (hırslı kişi her zaman çağa uygundur) ve tutkunun duygusal rokoko tarzı sarayı, her ikisi de yalın sade kendi halinde yaşamaya çalışan biriyle bağını kesmiştir. Hayvanlarla doğayla bağını kesmiştir.
Tutkusunun sarmaşığı ile doladığı sevgilisini de boğar aslında tutkulu aşık kişi. “Yenmek”, “başarı” gibi kavramlar bu kez duygusal dünyada harekete geçmiştir. Tutkuya çoğu kez kıskançlık eşlik eder. Çünkü tutkuda gözetleme, kontrol altında tutma, kaydetme, günü gelince hesap sorma, yok edinceye kadar büyün detayları ile özümseme, giderek yutma yok etme vardır. Yaşamsız bırakacak kadar sarıp sarmalama… Onsuz yaşayamamanın kökeninde “bensiz yaşayamasın” ın mantığı vardır ve çoğu kez sevgililer arasında bu çapraz bir duygulanıma dönüşebilir. Örneğin, “seni seviyorum, sensiz yaşayamam, her an seninleyim” gibi aşırı ilgi gösteren, karşı tarafın sessiz tutkusunun açığa çıkarıcısı olmuş olabilir. Gizli olan çünkü her zaman daha tehlikeli, daha delice, daha güçlüdür.
Tutku tutkal gibi sentetik bir sözcük. Bir ağaç düşünün. Koca bir çınar. Bir sarmaşık dolanmış gövdesini. Birbirlerine karışmış gövdeleri ama gene de birinin sarmaşık birinin çınar olduğu belli. Şekilleri değişmeden sarılarak göğe yükselmiş, birlikte yaşlanmışlar. Biri birine destek olmuş. Bir çok evlilik ve sevgililik ilişkisinde olduğu gibi birbirini tamamlamak, bu doğal. Ancak gövdelerini plastik bir bağ ile bağlamış biri. İşte doğal olmayan bu. İşte tutku buradaki gibi sahte, sentetik. Doğasına bıraksan da zaten birbiriyleyken, tutku biraz da kendi doğasına inanmamak… Tutku inançsızlık. “Benim o”, diye neye sarılıyorsak o inançsızlık. Çünkü “benim o” diye neye sarılıyorsak, “hayır senin değil, benim,” diyen bir sesi harekete geçirmiş oluyoruz. Öfkeyle kalkmak tutku.
Oysa hoşgörü ile gökyüzündeki kuşların kanat yumuşaklığında sevmek öyle mi? Her şeyi ve herkesi kendi doğasına bırakarak, kendi damarlarında kendi olma özünün akmasına izin vererek sevmek öyle mi? Bir çiçeğin, bir güvercinin, bir kedinin, denizin üstündeki teknenin, elma çiçeğinin güzelliğine bakarak sevmek öyle mi? “Hep beraber, hepimiz buradayız ne güzel, dünya geniş mutluluk hepimize yeter” diye sevmek… işte güzel olan bu. Hiçbir yere kıstırmadan, köşeye sıkıştırmadan. Tutku kıskaç gibi ve her zaman canı acıyan birileri oluyor… Bir yerde tutku varsa orada mutlaka yalnız kalan birileri olacak. Bir yerde tutku varsa orada mutlaka katı sınırlar olacak. Tutku kin gibi nefret gibi unutulmayana, süregidene işaret ediyor… Çizgisel, rakamsal, hesapçı. Hoşgörülü sevgi ise döngüsel, varoluşsal; her an açık penceresi de var sevenler içinde nefes alabilsinler diye. Tutkunun çölünde hesapçı kaktüsler yetişir dikenli… Durmadan şikâyetle, bitmez tükenmez ağıtla kendini koruyan insan… Hoşgörülü sevginin toprağında ise sabahla açan, akşamla kapanan gündüz sefaları ya da mevsimlerle yaşayan çiçekler yetişir.
Tutku muhafazakârdır. Kapatır kapıları. İçinde yaşayanları kafeste yaşayanlara dönüştürür. Etkileşimi, akışı keser. Tutkunun olduğu yerde vesvese, evham gibi nem yapıcı hisler dolanır. Hoşgörünün olduğu yerde açık sözlülük, açık yürekliliğinin günebakanları açar. Güneşin sonsuzluğunda…