İnsanların kitleler halinde ölümüne neden olan bulaşıcı hastalıklar tarihte toplulukları sosyal, kültürel, bilimsel, askeri, iktisadi ve siyasal olarak da etkilemişlerdir.
Bazı savaşlarda hızla yayılan salgın hastalıklar askerlerin büyük kısmının ölümü ile sonuçlanmıştır. Napoli’yi 1494’te, imparatorluğuna katmak isteyen Fransız Kralı; İsviçre, Almanya, Rusya ve Fransa’dan kiraladığı elli bin kişilik paralı asker ordusu ile şehri ele geçirir. Tecavüz ve talan faaliyetlerinin ardından frengiye yakalanan askerlerini hızla kaybeden kral, sayısız kampçısını Fransa’ya geri çekmek zorunda kalmıştır. Böylece bu zührevi hastalıklar Fransa’dan tüm Avrupa’ya dalga dalga yayılmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nda tifüs, kolera, tifo, dizanteri, malaria, infulienza, sıtma gibi hastalıklar tüm birliklerde büyük kayıplara neden olmuştur. Bu sırada sıtmaya yakalanan 412.000 Türk askerinden 20.000’i ölmüştür.
Yine Çanakkale Savaşı’nda özellikle dizanteri nedeniyle 85.000 Türk askeri, hasta olarak cepheden çekilmiş, bunlardan 21.000’i ise hastalıktan ölmüştür. Genel olarak 20. yüzyılddan önce yapılan savaşlarda, salgın hastalıklar nedeni ile ölenlerin oranı, kurşun yarası veya savaş yaralanmaları nedeniyle ölenlere oranla oldukça fazladır.
Bu salgın hastalıklar arasında sarı humma ise kölelik ve sömürgecilik tarihinde önemli bir etkiye sahiptir. 17. yüzyılda Amerika’nın keşfi ile Avrupa’dan Amerika’ya taşınan çiçek ve kızamık gibi mikroplar, bağışıklığı olmayan yerlileri kırıp geçirir. Bu nedenle Avrupalı sömürgeciler ihtiyaç duyduğu iş gücünü Amerika yerlilerinden sağlayamaz ve Afrika’dan köle ithal etmeye başlarlar. Bu kez de köleleştirilen Afrikalılar Amerika’ya sarı humma virüsünü taşırlar. Amerika’da sarı hummaya karşı doğal bağışıklıkları olanlar sadece siyahlar olduğu için çalıştırılmak üzere daha fazla Afrikalı köle olarak getirilmeye devam edilmiştir. Dolayısıyla siyahilerin köle olarak kullanılmalarındaki en büyük etken hastalığa karşı dirençli bağışıklık sistemleri olmuştur.
1802 yılında ise Haiti Devrimi sırasında Karayipler’de İngilizlerle mücadele eden Napolyon, patlak veren sarı humma salgınıyla neredeyse ordusunun yarısını kaybetmiş ve böylece Fransızlar bölgeyi ABD’ye terkedip çekilmiştir. Bu durum da kıtadaki İngiliz egemenliğini sarsmıştır.
19. yüzyılda mikroskop, mikroorganizma, koruyucu aşı ve serumun keşfedilmesine kadar milletler doğal olarak çıkan bir hastalığı düşmana karşı kullanırken, bu hastalığın etkilerinden kendilerini koruyamamışlardır. Bu durumda savaşta galibiyeti getiren en önemli etkenlerden biri ordunun mikroplara karşı da verdiği mücadele olmuştur.
20. yüzyılın başlarından günümüze, orduların imkanlarının artması ve bilimdeki gelişmeler sayesinde askeri hijyen ve salgın hastalıklarda kontrol, geçmişe göre büyük ölçüde sağlanmıştır.