Marksist filozof ve kültür eleştirmeni olan Slavoj Žižek, sistem karşıtı keskin perspektifini edebiyat ve sinemanın günümüzdeki örneklerine getirdiği yorumlar aracılığıyla açıklamayı tercih eden kendine özgü tarzıyla biliniyor. Bunu, herkesin anlayabileceği açık ve taze bir dilin yanı sıra belli bir mizah anlayışıyla sunuyor. Yeni gerçeklikleri daha iyi anlamamızı sağlayan yaklaşımı ile geniş kitlelere ulaşmayı başaran Žižek, çağdaş felsefenin önemli iletişimcilerinden biri olarak kabul ediliyor.
İsveç’teki Malmö Stadtsbibliotek’te düzenlenen ve yürütücülüğünü gazeteci eşi Jela Krečič’in üstlendiği röportajın bir bölümünde, Bong Joon-ho tarafından çekilen ve son zamanların en çok konuşulan filmi olan Parazit’in, sınıfsal bölünme, sınıf içi ve sınıflar arası ilişkiler gibi güncel meseleleri hangi yönden ele aldığını ve bunun feminizmle hangi noktada ortaklaştığını tartışmaya açıyor.
Jela Krečič : Son olarak sınıfsal bölünmeden bahsetmiştiniz. Pek çok sol görüşlü teorisyen, yeni emek gücü ya da yeni işçi sınıfı olan göçmenlerin, gelecekteki sol eğilimli devrimin temelini oluşturacağını düşünüyor. Bu nedenle, size bu tabloyu nasıl gördüğünüzü sormak isterim.
Slavoj Žižek: ‘Aman Tanrım’ diyerek bu soruyu sormana şaşırmış gibi sizlere numara yapmayacağım. Fakat bu yerinde bir sorudur. Çünkü bence bizler, üstten bakan bir yaklaşımla konuyu ele almamalıyız. Göçmenlere, yoksullara, masum insanlara vs. yukarıdan bakarak konuşmak, ırkçılığın en sinsi şeklidir.
Bu duruma verilebilecek son örnek ise şudur: Dün akşam ve bu sabah, aranızdan birkaçı ile sohbet ettik. Pek çoğunuz Güney Kore filmi olan Parazit’i beğendiğinizi söylediniz. Bence de harikulade bir film çünkü bodrum katında yaşayan yoksulları, hayal dünyamızda yaşattığımız idealize edilmiş hallerinden arındırıyor. Film boyunca yoksullar hiç de içlerinde sıcak bir kalp taşıyan iyi insanlar olarak tasvir edilmiyor. Hayır. İyi kalpli ve nazik olanlar evin üst katında yaşayan zenginler. Niçin? Çünkü bence, filmdeki karakterlerden birinin de dediği gibi, yeterince zenginseniz, kibar ve iyi kalpli olmaya maddi gücünüz yetecektir. Bu yüzden bence en kötü küçümseme biçimi onları idealize eden tasvirdir. Hayır, yoksullar sıklıkla merhametsizdir. Çünkü ancak bu şekilde hayatta kalabilirler. Çözüm, yoksulların aslında iyi insanlar olduklarını söyleyerek onları idealize etmek değildir. Gerçek çözüm, onları bu hale getiren koşulları değiştirmektir.
Ayrıca bu benim, kadınların tarafında durarak feminizmi desteklediği halde yine kadınlar tarafından zalimce manipüle edildiğini iddia eden pek çok erkeğe vereceğim yanıttır. Elbette böyle olacak. Kadınlar ikincilleştirildiler. Böyle davranmaya hakları var. Ancak bu şekilde savaşabiliyorlar. Ne bekliyordunuz? Erkekler olarak kadınlara sürekli olarak zulmedeceğiz, yine de onlardan bize karşı birer aziz gibi sevecen davranmalarını bekleyeceğiz, öyle mi? Kadınlara uyguladığımız onca şeyden sonra olan bitene karşı koyabilmek için acımasız olmayı hak ediyorlar.
İlgili bölümün orijinal kaydını buradan, röportajın tamamını ise şuradan dinleyebilirsiniz.