in

Sinema Tarihinden Unutulmaz Savaş Karşıtı Filmler

Ana akım sinemanın özelde Hollywood’un hem kârlı bir yatırım olması nedeniyle, hem de Amerikan milliyetçiliğini pompalamak, ABD’nin savaş suçlarını örtmek ve tarihi çarpıtmak için savaş filmlerine yöneldiği bilinir. Biz bu listede savaşı insani ve toplumsal bir sorun olarak ele alan anti militarist filmlere göz atmak istedik. Zira egemen anlatıya karşı çıkan filmler, toplumsal belleği yenilemek ve emperyalist savaşların anlamsızlığını deşifre etmek için oldukça önemli bir role sahipler.

#1 All Quiet On The Western Front – 1930

Erich Maria Remarque’in aynı adlı romanından uyarlanan film, Türkçe’ye Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok ismiyle çevrilmişti. Öğretmenlerinin savaş propagandasına kanarak cepheye giden bir grup Alman gencinin, tıpkı kendileri gibi yoksul “düşman” askerleriyle cephede yüzleşmelerini ve savaşın dehşetini tanımalarını anlatıyor. Neşeyle savaşa giden gençlerin savaş sürecinde korku ve çaresizlikle tanışmalarına tanıklık ediyoruz. Sinema tarihinin önemli savaş karşıtı filmlerinden biri olan Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’un gösteriminin Almanya’da naziler tarafından provoke edildiğini ve romanının toplatılarak yakıldığını da ekleyelim.

#2 The Great Dictator – 1940

Charlie Chaplin’in yazıp, yönettiği ve başrolünü oynadığı film trajikomik bir tonda da olsa sert bir Hitler ve Nazizm eleştirisi. Milyonları savaş ve ölümün yüceliğine inandırmış bir diktatörün sarkastik bir portresini çizerek Hitler kültünü henüz 1940’da yerden yere vurmayı başarıyor Chaplin. Bir rastlantı sonucu diktatör Adenoid Hynkel (Adolf Hitler) ile yer değiştiren ve ona ikizi kadar benzeyen Yahudi berberin (Chaplin) filmin finalinde yaptığı unutulmaz savaş karşıtı konuşmayla hafızalara kazınıyor film. Chaplin, mizahın da gücünü kullanarak anti militarist bir başyapıt ortaya koyuyor. Kendisi de bir sinefil olan Hitler’in filmi birkaç kez izlediğini de ekleyelim. Öfkeden kudurduğunu tahmin etmek güç değil.

#3 Paths of Glory – 1957

Stanley Kubrick’in henüz 29 yaşında çektiği savaş karşıtı başyapıtı “Zafer Yolları”, ordu içindeki emir komuta zincirinin mantıksızlığı üzerinden savaşın ve orduların doğasını sorguluyor. Birinci Dünya Savaşı’nı arkaplan olarak kullanan film, politikacıların istekleri yüzünden genç askerleri savaşın bile mantığına aykırı bir şekilde ölüme yollayan General Paul Mireau’nun hırsına ve emre itaatsizlik sonucu idamla yargılanan askerlerin trajedisine yoğunlaşıyor. Filmin birçok ülkede yasaklandığını da belirtmeden geçmeyelim.

#4 Hiroshima Mon Amour – 1959

Ünlü yazar Marguerite Duras'nın senaryosunu yazdığı ve Fransız Yeni Dalgası’nın önemli isimlerinden Alain Resnais’nin yönettiği film, Hiroşima’ya atılan atom bombasının izlerinin henüz silinmediği bir dönemde savaş karşıtı bir film çekmek için Japonya’ya giden Fransız bir kadınla, evli bir Japon mimarın aşk ilişkisini savaş ve ölüm bağlamında tartışıyor. Sinema tarihinin de en önemli filmlerinden biri olarak gösterilen Hiroşima Sevgilim, şiirsel anlatımı ve izleyiciyi zorlayan kurgusuyla savaşın anlamsızlığını ve yarattığı tahribatı cesur bir sinema diliyle ortaya koyuyor.

#5 Johnny Got His Gun – 1971

1. Dünya Savaşı sırasında cephede bir bombardıman sonucunda kollarını, bacaklarını, görme, işitme ve konuşma yetilerini kaybeden Johnny isimli genç bir askerin hastane odasında rüyalar ve gerçek arasında gidip gelen bilincinin içinde sıkışmasına odaklanan film izleyende yoğun bir klostrofobi ve çıkışsızlık duygusu yaratıyor. Olanca neşesi ve cesaretiyle cepheye giden Johnny’nin tümüyle karanlık bir dünyada kendi başına bir “et yığını” olarak kalmasını ve çıkışsızlığını etkileyici bir karamsarlıkla anlatan film, savaşın yarattığı travmalara odaklanıyor. Devletler tarafından üniforma giydirilip cepheye yollanana kadar pohpohlanan askerlerin “gazi” olduklarında karşılaştıkları ilgisizliğe de ışık tutuyor. Metallica’nın One isimli şarkısının filmden esinlenerek bestelendiğini ve şarkının klibinde filmden görüntüler olduğunu da ekleyelim.

#6 İdi i Smotri – 1985

İdi i Smotri (Gel ve Gör) pek çok eleştirmene göre savaş üzerine yapılmış gelmiş geçmiş en önemli film. Savaş sahnelerini estetize eden, şiddeti yücelten ve savaşın yakıcı doğasını perdeleyip Amerikan ordusunun kahramanlık hikayelerini ön plana çıkaran Hollywood filmlerine atılmış sert bir tokat da aynı zamanda. Hikaye 1943 yılında Belarus’ta geçiyor. Yağmacı, hırsız ve tecavüzcü Nazi cinayet şebekeleri Belarus’ta önlerine çıkan tüm canlıları ve doğayı yok ederek acımasızca ilerlerken, Fliora ve Glasha adlı ergenliğe yeni adım atan iki çocuk bu dehşetten kurtulmanın bir yolunu arıyorlar ve Sovyet partizanlarına katılmaya karar veriyorlar. Hem ses hem görüntü yönetmenliğiyle, oyunculukların gerçekçiliğiyle ve izleyeni sarsan uzun planları ile tam bir Elem Klimov başyapıtı. Filmin etkisinden günlerce çıkamayacaksınız.

#7 Full Metal Jacket – 1987

Stanley Kubrick’in kült filmi iki bölümden oluşuyor. Vietnam Savaşı’na gönderilmek üzere bir grup askerin eğitim sürecine eğilen birinci bölüm; militarist eğitimin insanları duygu ve düşüncelerinden soyutlayarak nasıl ölüm saçan robotlara dönüştürdüğünü anlatıyor. Bu bölümde erkeklik ve vatanseverlik gibi kavramlar üzerinden beyinleri yıkanan, öfke ve şiddetle doldurulan gençlerin, dünyanın hiç tanımadıkları bir bölgesine savaştırılmaya gönderilme sürecine tanıklık ediyoruz.

İkinci bölümdeyse savaşın gerçekliği ve korkunçluğuyla yüzleşen askerlerin psikolojilerindeki dönüşümlerini ve savaşı sorgulamalarını izliyoruz.

#8 Hotaru No Haka – 1988

Gerçek bir hikayeden uyarlanan filmin yönetmenliğini ünlü anime yönetmeni Isao Takahata üstleniyor. Dilimize Ateşböceklerinin Mezarı olarak çevrilen anime iki küçük kardeş üzerinden dokunaklı bir öykü anlatıyor. Seita ve Setsuko, Japonya’nın Kobe şehrinde yaşayan iki küçük kardeştir. Amerikan bombardımanı sonucunda ailelerini kaybederler ve hayatta kalabilmek için savaş sonrası yıkım, yurtsuzluk ve açlıkla boğuşmak zorunda kalırlar. Sinema tarihinin en çarpıcı dramlarından biri olarak kabul edilen ve savaşın çocuklar üzerindeki travmatik boyutunu anlatan filmi izlediğinizde gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız.

#9 Stalingrad – 1993

1942 yazında Kuzey Afrika cephesinden dönmüş bir Alman birliğinin, İtalya’nın denize kıyısı olan şirin bir kasabasında dinlenmelerini, eğlenmelerini ve genç kadınlarla kurlaşmalarını göstererek başlayan film, bu geçici barış döneminde oldukça mutlu görünen askerlerin Stalingrad’a doğru yola çıkma emri almalarıyla birlikte cehenneme dönen hayatlarını anlatıyor. Film, 2. Dünya Savaşı’nın en sert cephelerinden biri olan Stalingrad muharebelerinde Sovyet ordularının direnişini kıramayan Alman birliklerindeki çözülmeyi olağanüstü derecede gerçekçi bir şekilde tasvir ediyor. Zamanla bit, bulaşıcı hastalıklar, tedavi edilmeyen yaralanmalar, açlık ve soğukla boğuşan Nazi askerlerinin savaşın anlamsızlığını kavramalarını ve Nazi iktidarına güvenlerini yitirmelerini başarılı bir sinematografi ve gerçekçi oyuncuklarla izleyiciye yansıtıyor.

#10 Waltz with Bashir – 2008

Beşir’le Vals, 1982 yılında İsrail ordusunun gözetimi ve yol göstermesiyle, Lübnan’lı aşırı sağcı Falanjistlerin, Şabra ve Şatilla mülteci kamplarında yaşayan savunmasız çocuk, kadın, genç, yaşlı Filistilinleri katletmesine toplumsal hafıza ve tarihsel sorumluluk bağlamında eğiliyor. Katliam sürecinde İsrail ordusunda asker olan anlatıcı, tanık olduğu vahşetin izlerinden onları unutarak kaçmaya çalışacaktır. Gösterildiği dönemde eleştirmenler tarafınan beğeniyle karşılanan film animasyon olmasına rağmen belgesel anlatıya oldukça yakın.

Yazan Hidayet Marsilya

Dünyayı gezmek istediğim zamanlarda Google Earth imdadıma yetişir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Maud Lewis’in İnanılmaz Renkli Dünyası

Avusturya-Macaristan Veliahtının İlginç Suikast Olayı ve Şans Faktörü