Gidersen yıkılır bu kent
Kuşlar da gider…
Ahmet Telli
Şaire Saldırmak, Papağanı Öldürmek
Papağan öldü. Maraş’ta insanlar öldü. Şairler hep öldü…
Harper Lee’nin dilimize “Bülbülü Öldürmek” diye çevrilen bir kitabı var. Kitabında özetle şunu söyler: Sakın papağanlara ve şairlere dokunma! Onlar masumdur ve masumiyeti öldürmek büyük günahtır…
Üzgünüm ama binlerce yıldır birilerinin terli avuçları papağanların ve şairlerin boynunda…
Papağanlar
Her şey ölüyor ama Bahtiyar’ın ölmemesi gerekiyordu. O günahsız bir gri papağandı. Primatlara yakın beceriler sergilediği için öldü diye düşünüyorum. Keşke sadece “Acun Baba” diyen bir saksağan olsaydı. Bahtiyar’ın da öldüğü günlerdeyiz. Kuşların Aynştayn’ıymış Bahtiyar. Kuvvetle muhtemel kendisinden daha az muhakeme gücü olan bir primat tarafından öldürülen ilk kuş olarak tarihe geçti. Küçük bir çocuk, rüyasında onu zihnine dikecektir eminim. Yeşerip yeniden seslenecek bize Bahtiyar. Tüm dünyanın bahtiyar olduğu bir gün, küçük bir çocuk resmini çizecek Bahtiyar’ın.
Ve o gri papağan o çocuğun tuvalinin üzerinde, allı morlu gezecek sokaklarda, özgürce bağırarak ve şarkı söyleyerek…
Şairler
Şairler, kutsal kitap yazıcıları…
Üç şairden bahsedeceğim, ikisi ölü biri ağır yaralı…
Pir Sultan Abdal
Hüma kuşu yere düştü ölmedi,
Dünya, Sultan Süleyman’a kalmadı.
Bu dizelerin sahibi büyük ozan Pir Sultan Abdal, bir şeyi biliyordu: Birileri kibirleriyle ne kadar şişinirse şişinsin Hüma kuşu yere de iniyor. Hatta şişman boğumlu parmaklara boynunu da uzatıyor.
Pir Sultan’ı recm ettiler…
Ağlama gözlerim, Mevla kerimdir.
Lorca
İki karanlık güvercin gördüm
defne dalları arasında
Biri güneşti,
öteki ay
‘Komşucuklarım’ dedim onlara
Mezarım nerde benim?
Güneş ‘kuyruğumda’ dedi
‘Boğazımda’ dedi ay.
Ve belinin çevresinde
dünyayla yürüyen ben
kardan iki kartal
ve çıplak bir kız gördüm
Her biri bir ötekiydi onların
ve kız hiçbiriydi
‘Kartalcıklar’ dedim onlara
Mezarım nerde benim?
Güneş ‘kuyruğumda’ dedi
Boğazımda dedi ay
Defne dalları arasında
iki karanlık güvercin gördüm
Biri ötekiydi onların
ve her ikisi hiçbiriydi
Beş kurşunla boğazını sıktıklarında otuz sekiz yaşındaydı. Adı Federico Garcia Lorca.
Ahmet Telli
“Çok naif ve keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Çok memnun olduklarını söyledi öğrenciler. Söyleşi devam ederken bölüm sekreteri içeriye girdi. ‘Salonu boşaltın tutamıyoruz kapıdakileri’ dedi. Sonrasında etkinliği düzenleyen gençleri tehlikeye atmamak için tek başıma salondan çıktım. Kapıda bekleyen 30-35 kişilik güruhun arasından geçtim. Arkamdan slogan atmaya tehdit etmeye başladılar. ‘Hacettepe sana mezar olacak’ diyerek bağırdılar.”
Bu sözler Şair Ahmet Telli’ye ait. Ülkenin köklü üniversitelerinin birinin edebiyat fakültesinde şairin gördüğü muamele bu.
Bir şaire neden saldırılır? Bilmiyorum, bilmiyoruz. Ama şairlere saldırıyorlar. Kim onlar? Bence bunun cevabını yine şairler veriyor.
“Yürü bre Hızır Paşa/Senin de çarkın kırılır.” diyorlar.
“Her akşamüzeri bir çocuk ölür/Her akşamüzeri Granada’da./Her akşamüzeri yerleşir de su,/Dostlarıyla konuşur baş başa.” diyorlar.
Bir delinin avuçlarında oldu hep şairlerin boğazı. Oysa onların sözleri kimseyi öldürmedi.
Ölmek için ne gerekir?
İnsan olmak,
Kuş olmak,
Olmak…
Şairlerini ve kuşlarını boğazlayan bu dünyayı yine şairler ve kuşlar güzelleştiriyor. Onlar bu dünyanın temiz kalan son yerleri. Kimi öldürürseniz öldürün ama onlara dokunmayın…
Deli kuş bilir misin nedir
Türküler kadar sevdalanmak
Duyabilmek yüreğinde
Bir depremin uğultusunuSuya düşen bir karanfilse yüreğin
Bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
Vursun seni o taştan bu taşa
O çağlayandan bu çağlayanaKavgadan uzak kalmışsan
Sevdadan da uzaksın demektir
Devinmez yüreğinin mağması
Çatlamaz sabrın kara taşıAhmet Telli
Küçük masum çocukların zihinlerinde yeniden yeniden filizlenen tüm şairlere saygıyla…
Kuşlar ve şairler…yükseğe ,aydınlığa kanat çırpmalarından mıdır öldürülmeleri?
Farklı ve çok güzel bir yazı.
Okurken gözlerim doldu, yüreğinize sağlık.