Edgar Degas – Balerinler
Edgar Degas’tan bahsedildiğinde hangimizin aklına tüm zarafeti ve estetiği ile balerinler gelmiyor? Degas, bale tablolarını çizdiği dönemde gerçekçilik ve izlenimcilik akımlarına yakın durmuştu. Paris Opera Binası’nın evine yakın olmasından dolayı sık sık baleye seyirci olarak giden Degas, bale provalarına da eşlik ediyordu. 1870’lerden ölümüne kadar Degas’ın en sevdiği konular, işyerinde, provada ya da dinlenme esnasında balerinlerdi. Duruş ve duruşta birçok varyasyon içeren temayı yorulmadan incelerdi. Sahne performansından ve ilgi odağından çok, onu ilgilendiren eğitim ve provalardı.
Dante Gabriel Rosetti – Kızıl Saçlı Kadın
Eğer bir yerlerde kızıl saçlı güzel bir kadın tablosu varsa bilin ki o tabloda Rosetti’nin parmağı var.
Dante Gabriel Rosetti, şair ve ressam olarak biliniyor. Şiirlerinden önce dikkatimizi resimleri çekiyor ve bize şu soruyu sordurtuyor; kim bu kızıl saçlı kadın?
On yıl kadar Rosetti’ye modellik yapan Elizabeth Eleanor Siddal, on yılın sonunda Rosetti ile evlendi. Fakat Eleanor Siddal evliliklerinden iki yıl sonra aşırı dozda laudanum alıp intihar etti. Bugünden sonra derin bir bunalımın içinde sıkışan Rosetti’nin eserlerinde gördüğümüz kızıl saçlı kadın Elizabeth Eleanor Siddal’ın ta kendisi.
James Ensor – Maskeler
James Ensor, maskelerin ressamı olarak bilinir. Maskeleri, kibar toplumun iki yüzlülüğünü, insanların zalimliğini ve kötü doğalarını anlatmak için kullanır. Çocukken babasının hediyelik eşya dükkanında bulunan maskelerden oldukça etkilenmiştir. Babasının ve büyükannesinin ölümünden sonra resimlerinde kuru kafalara da sıkça yer verir. Fakat kuru kafaların ürkütücülüğü, maskelerin ürkütücülüğünün önüne geçememiştir. Maskeler arasında kendisinin ürkmüş bir otoportresini de resmeden Ensor, adeta kara bir komediyi canlandırır.
Jacob Vrel – Beyaz Başörtülü Kadın
Jacob Vrel hakkında neredeyse hiçbir bilginin izine rastlayamıyoruz. 1654–1662 yılları arasında yaşadığı düşünülen Vrel’in, Hollandalı bir Altın Çağ ressamı olduğunu biliniyor. Bildiğimiz başka bir şey varsa o da neredeyse tüm resimlerinde ana karakter olarak gördüğümüz beyaz başörtülü yaşlı kadın. Kimi zaman Hollanda’nın sessiz sokaklarında gezintiye çıkan, kimi zaman şömine başında oturan beyaz başörtülü kadının gündelik yaşantısına dahil oluyoruz bu tablolarda. Fakat ne Vrel’in ne de tablolarındaki kadının gizemini henüz çözebilmiş değiliz.
Vincent Van Gogh – Ayçiçekleri
Ay çiçeği gördüğü zaman aklına Van Gogh’u getirmemiş olan varsa sessizce uzaklaşsın buradan.
Van Gogh’un belki de dünya çapında en popüler tablolarından biri olan Ayçiçekleri “Sunflowers” 4 resimden oluşan 1.seri ve 7 resimden oluşan 2.seri olarak ikiye ayrılıyor. 1888-1889 yılları arasında yapılan ikinci seri, Fransa’nın Arles kasabasında yapılmış ve dünyaca popüler olmuştur.
Van Gogh, Paris’ten Arles’e taşındığında sarıya boyanmış bir evde daire tutar ve hayranı olduğu Gauguin ile temasa geçerek Arles’teki stüdyosunu paylaşmayı teklif eder. Van Gogh, Gauguin’in onu ziyarete geleceğini öğrendiğinde ona vereceği odayı düzenlemeye koyulur ve Gauguin’i etkilemek amacıyla bir dizi resim yapmaya başlar. Gauguin, ilk seri ayçiçeklerinden ikisini çok beğenip satın alınca, Van Gogh, ayçiçeklerinin ikinci serisine başlamaya karar verir. Kısa sürede aralarında gerilimli bir ilişki başlayan iki ressamın yolları ne yazık ki ayrılır. Gauguin’in, Van Gogh’u terk etmesinin ardından Van Gogh, sinir krizi geçirerek önce kulağını keser daha sonra da bir sanatoryuma kaldırılır.
Claude Monet – Nilüferler
Nilüfer’i hangimiz sevmeyiz? Fakat hangimiz nilüferleri Monet kadar sevebiliriz?
İzlenimcilik akımının önderi Claude Monet, hayatının son kırk yılını Paris’in küçük bir kasabası olan Giveryn’de geçirmiştir. Yaşadığı evin bahçesini kendi zevkine göre çiçekler ve ağaçlarla şekillendiren Monet, hayatının son 30 yılını nilüferleri resmetmeye adamıştır. Fakat Monet son dönemlerde gözündeki katarakt rahatsızlığı nedeniyle nilüferlerin çizimine devam edememiştir. 250’den fazla nilüfer resmi olan Monet’in eserleri dünyanın çeşitli müzelerinde hala sergilenmeye devam etmektedir. Aris’deki Orangerie des Tuileries’de bulunan duvar freskinde sekiz büyük nilüfer resmedilmiştir.
Louis Wain – Kediler
İngiliz ressam Louis Wain, eşinin meme kanseri olduğunu öğrendikten sonra onu mutlu etmek için evlerine bir kedi almıştır. Daha sonra eşini bu zorlu süreçte güldürmek ve eğlendirmek için kedi çizimlerine başlayan Wain, kedileri insan figürleri ve hareketleriyle harmanlayıp tablolarına yansıtmıştır. Eşi, bu çizimlerle her ne kadar eğlense de kansere yenik düşerek hayatını kaybetmiştir. O günden sonra kedileri ile başbaşa kalan Wain’e sıkıntılı günler eşlik etmeye başlamıştır. 1.Dünya Savaşı’nın boğucu etkileri ve eşinin ardında kalan boşluk, kendisini derin bir psikozun içinde bulmasına neden olmuştur. Zamanla psikozları şizofreniye dönüşen sanatçının kedileri artık eskisi kadar eğlendirici değildir. Şizofreni ile değişime uğrayan kediler artık insanlar gibi giyinmiyor ve onlar gibi davranmıyordur. Artık tüyleri diken diken, şaşkınlık ve korku ile bakan kediler vardır Wain’in tablolarında. Şizofreni zamanla kedileri fraktallardan oluşan kaleydoskobik silüetlere dönüştürür. Kediler şaşkınlık ve korku ile değil nefret ve öfke ile bakmaya başlamıştır bizlere. Wain, eşinin ölümünden sonra içinde yükselen öfkeyi, şizofren kedileri ile dışarıya çıkarmıştır.
Faruk Cimok – Güvercinler
Çağdaş Türk ressamlarından biri olan Faruk Cimok, Hatay’da dünyaya gelmiştir. Çalışmalarının ilk yıllarında Çukurova’dan manzaraları resmeden Cimok, İstanbul’a yerleştikten sonra İstanbul’daki sıcak insan manzaralarını resmetmeye başlamıştır. Temiz ve modern giyimli kadınlar, neşeli çocuklar, keyifli kedi ve köpekler onun resminin temel unsurlarındandır. İstanbul manzaralarının bir köşesinde mutlaka güvercinlere yer veren ressam zamanla “Kuşçu Ressam” olarak anılmaya başlanmıştır. Cimok çalışmalarına Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve kendi atölyesinde devam ediyor.