Yaşadığımız yüzyılın önemli filozoflarından aynı zamanda kültür teorisyenlerinden biri olan Byung-Chul Han’ın Psikopolitika adlı eserinden bahsedeceğim.
Han, bu kitabında mutasyona uğradığını iddia ettiği bir yöntem ile psikolojik anlamda toplumların nasıl gönüllü kölelere dönüştürüldüğünü anlatmaktadır. Han’ın bahsettiği şekliyle çağımızın evrildiği yeni yönetim tarzı fertleri şiddete, baskıya, susturulmaya maruz bırakmanın aksine yapabilmenin sınırsız özgürlüğüne bırakır. Öyle ki fertleri zorlamanın katı kurallarıyla değil psişik ya da zihinsel optimizasyon süreçlerle gönüllü kölelere dönüştürüp kontrol etmek daha kolaydır. Böyle bir iktidar modelinde ihtiyaçlardan mahrum bırakmak değil ihtiyaçtan daha fazlasına ulaşım imkanı sağlayarak fertlerdeki bağımlılık derecelerin arttırılması amaçlanır. Bizi ayartan bu özgürlükçü iktidarın mührü ise ‘‘Like/Beğendim’’ simgesidir.
Han’ın değindiği noktalardan biri de Jeremy Bentham’ın panoptikonudur. Bentham’ın panoptikonu bir hapishane inşa modelidir. Bütünü gözlemlemek anlamı taşıyan bu modelde hücrelerdeki kişiler ortadaki kule tarafından izlenilme hissine kapılır. Han ise dijital panoptikon’dan bahseder. Dijitalleşmenin hayatımızın her alanına girmesi teknoloji ürünlerinin insan yaşamıyla bütünleşmesi kullanılan telefonlar birer kara kutu haline geldi. Bugün sosyal medya aracılığıyla veya internet siteleri üzerinden hiçbir zorlama olmadan kendimize dair her türlü bilgileri gönüllü olarak sunup ifşa ediyoruz. Han bu noktada günümüz için ‘‘Dataizm’’ felsefesinin önem kazandığını söylemektedir. Han, Dataizm’in ikinci bir Aydınlanma ile ortaya çıktığını vurgulamaktadır. Ona göre birinci Aydınlanma istatistiktir. İstatistik, bilgiyi mitolojik içerikten kurtarıp nesnel, sayılarla temellendirilmiş bir bilgi oluşturmaktadır. İkinci Aydınlanma ise şeffaflıktır. Dataizm her şeyi veri ve enformasyon olarak istemektedir. Han’a göre dataizm dijital bir totalitarizmdir. Big Data Dijital Kontrol Toplumunda insan davranışlarının, isteklerinin, söylemlerinin, ihtiyaçlarının, ilgilerinin her yönüyle öngörülebilir olup her fırsatta karşımıza sunulması geleceğinde hesaplanabilir hale geldiğini göstermektedir. Han bu yeni yönetimin üretici gücünün Psyche olduğunu söylemektedir. Ruh yani Psikopolitikaya dönüş.
Dijital panoptikon hakkında şunları söylemek istiyorum. Bizler günümüzde adına ‘‘Gözetim Toplumu’’ dediğimiz durumu yaşıyoruz. Bu durumun sadece gözlenen kısmında değil gözleyen kısmında da varız. Öyle ki internet sitelerinde sosyal medyada kişi fark etmeksizin herkes birbirlerinin paylaşımlarına, yazdıklarına, gittikleri yerlere kadar anlık bilgileri kolaylıkla edinebilmekte. Bir yandan da dijital dünyaya endeksli hayatlar ortaya çıkmaktadır. Dijital dünyaya endeksli hayatlarda bireylerin güne nasıl başlayacağı, o günkü ruh halleri, düşünceleri dahi belirlenebilir konuma gelmiştir. Diğer bir husus ise özellikle çocuklardaki sosyal medyada beğenilme, konuşulma beklentisi gerçek hayatta kaygılı, depresif, ruhsal tükenişi artan kişiliklere dönüşebilmektedir. Bu durumun onlarda kendilerini anlayabilme ve anlatabilme sorunlarını beraberinde getireceğini düşünüyorum.
Han kitabının sonlarında ‘‘Budalalık’’ tan bahseder. O’nun budala anlayışı bağlantısız, ağ-dışı, enformasyonsuzdur. Han’a göre Budalalık, olaylar ve tekilliklerden oluşan ve her türlü özneleştirme ve psikolojileştirmeden arınmış bir içkinlik alanı açar düşünceye.
Bu kitaba dair yazımı şu alıntı ile sonlandırmak istiyorum. ‘‘Günümüzde zor olan fikrimizi özgürce duyuramamak değil, içlerinde söylenecek bir şey bulacağımız yalnızlık ve susmanın özgür alanlarını yaratmaktır. Baskıcı güçler bugün fikrimizi söylememizi engellemiyor. Tam tersine, bizi buna zorluyor. Bazen hiçbir şey söylemek zorunda olmamak ve susabilmek nasıl bir özgürlüktür? Çünkü ancak o zaman giderek daha ender görülen bir şeyi ortaya koyabiliriz: gerçekten söylenmeye değer bir şeyi.’’
Harari’nin “21. Yüzyıl için 21 Ders” adlı kitabında da bahsettiği üzere, teknolojik ve biyoteknolojik devrimlerin ve gelişmelerin sanıldığı aksine toplum üzerinde yıkıcı etkilerinin olması konusu ile örtüşen bir yazı olmuş. Teknolojinin gizli bir kontrol mekanizması oluşunun, insanların beyinlerinin kolonize edilmesinin ve teknolojinin tarihteki diğer totaliter sistemlerden çok daha farklı bir kontrol aracı olmasının çok güzel işlendiği bir yazı olmuş. Tebrik ederim, emeğinize ve kaleminize sağlık.
Yazıyı okurken Foucault’nun ”Panopticon” üzerine yaptığı çalışmaların ve söylemlerin tekrardan hayata geçmemesi elde değil, bilgilendirici bir yazı olmuş, tebrik ederim.