in , ,

Pis Okurun Notları (194 – 200 )

194.) Selçuk Altun, Kitap İçin 4, İş Bankası Yayınları, Deneme

Cemal Süreya, 1985 yılının sonlarına doğru Doğu Perinçek’in önerisi ile 2000’e Doğru dergisi için “İzdüşümler” başlığı ile portreler yazmaya başlar.  Bu kapsamda kaleme alınan 127 portre yazısı ve 26 söz senaryosu Ocak 1991 yılında Kaynak Yayınları tarafından 99 Yüz adı ile kitaplaştırılır.

Selçuk Altun, 2004 yılından itibaren Cumhuriyet Kitap Eki’nde “Kitap İçin” adını verdiği yazı dizisine, “ Tolstoy mu Dostoyevski mi? Sorusuna, Thomas Bernhard yanıtıyla kaleydoskopik serimizi başlatıyorum…” cümlesi ile başlar.

Aradan geçen yıllarda Kitap İçin köşesi hayatına OT dergisinde devam eder.

Kitap İçin’ler 2006, 2010 ve 2013 yıllarında Sel Yayıncılık tarafından kitaplaştırılır. 2013 yılında yayımlanan Kitap İçin 3’te Selçuk Altun, yazmaya devam edeceğini ancak Kitap İçin’lerin yeni maddelerini kitaplaştırmayı düşünmediğini belirtmişti.

Bu kararına 2021 yılına kadar sadık kalmasının, bir okuru olarak, canımı bir hayli sıktığını itiraf etmeliyim. Neyse ki bu sıkıntım Temmuz ayı itibarıyla sonlandı ve Kitap İçin 4 Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı.

Altun, Kitap İçin’leri kitaplaştırmama kararından tamamıyla vazgeçtiğini ve yazmaya devam ettikçe seriyi kitaplaştırmaya devam edeceğini de belirterek okurlarına bir müjde daha vermiş.

Yeri gelmişken, ilgili okurlara Kitap İçin başlığı altında daha önce yayımlanan üç kitabın yalnızca birer baskı yaptığını, bu baskılar tükenince kitapların tekrar basımlarının yapılmadığını hatırlatmak isterim. Selçuk Altun, Kitap İçin’leri ilgili dönemleri kapsayan birer “edebiyat yıllığı” olarak tanımlıyor, bu nedenle tekrar basımlarına izin vermiyor olabilir.

195.) Selçuk Altun, hemen her fırsatta Kitap İçin fikrinin 99 Yüz etkisi ile ortaya çıktığını belirtir. Süreya’dan aldığı esini yıllar içinde bambaşka bir noktaya taşımayı başardığını bir kez daha belirtmekte fayda görüyorum.

Sevgili dostum Eyüp Rol, 2018’in son günlerinde “Bize de bir şeyler yazsana,” dediğinde yekten kabul etmiş ama formatı düşünmek için biraz zaman istemiştim. Birkaç hafta süren düşünme sürecimin ardından ortaya çıkan biçimin, en basit tanımlamayla bir Kitap İçin klonu olduğunu fark edince ne yalan söyleyeyim önce mutlu olmuş sonrasında da biraz endişelenmiştim. (Endişeyle başlayan süreç bu ay nihayet 200. maddeye ulaştı. Yayıncı bulurlarsa kitaplaşacaklar da.)

Kitap İçin okurları içinde, Pis Okurun Notları’nı da okuyanlar varsa aralarındaki akrabalık/esinlenme ilişkisini fark etmiş olmalılar.

Bu durumda, Pis Okurun Notları’nın dedesinin 99 Yüz, babasının ise Kitap İçin olduğunu söylersem terbiyesizlik etmiş sayılmam, umarım.

196.) Yan Lianke, Günler Aylar Yıllar, Çeviren: Erdem Kurtuldu, Jaguar Kitap, Roman

Pis Okurun Notları’nın eski maddelerine bakınca Jaguar Yayınları’na görece daha fazla yer ayırdığımı fark ediyorum. Bu duruma dair düşününce, büyük yayınevlerinin karşısında tutunmaya çalışan, bence tutunmayı başarmış, bir yayınevine destek mi atıyorum diye aklımdan geçmiyor değil. Kendi tutumumu objektif olarak değerlendirince, yayımladığı kitapların daha fazlasını hak ettiğini düşünmeden de edemiyorum.

Yan Lianke’nin Günler Aylar Yıllar adını taşıyan kitabı 2020 yılının ilk aylarında yayımlandığında da dikkatimi çekmişti. Sonrasında, 72 yaşında bir adam, kör bir köpek ve bir mısır fidesinin yaşadıklarını anlatan bir kitap ne denli başarılı olabilir ki deyip okumayı ertelemiştim.

Kitap, kısa sürede altıncı baskıya ulaştı. 2021’in ilk haftalarında da kitabın çevirmeni Erdem Kurtuldu’nun Talat Sait Halman Çeviri Ödülü’nün 2020 yılı sahibi olduğunu okuyunca Günler Aylar Yıllar’ı okumayı daha fazla ertelememem gerektiğini anladım.

Kitap, Çin’de 2002 yılında yayımlanmış. Çin taşrasında yaşanan bir kuraklık nedeniyle köylüler başka yerlere göç etmek zorunda kalırken romanın ihtiyar kahramanı, filiz veren mısır tanesini görünce kalmaya karar verir. Romanın devamında, artık kendini iyiden iyiye belli etmeye başlayan iklim krizine dair bir distopya ile baş başa kalırız.

Doğaya karşı verilen mücadele, insanın doğa karşısındaki yalnızlığı ve güçsüzlüğü; buna rağmen inat etmesi romanın temel izleklerini oluşturur.

Günler Aylar Yıllar, toplamda 102 sayfa. Erdem Kurtuldu’nun su gibi akan çevirisi ile kitabı birkaç saat içinde okuyup bitirmek mümkün.

Kendi adıma, kitabı bitirdikten sonra Lianke’nin diğer kitaplarını merak etmeden edemedim.

197.) John Williams, Stoner, Çeviren: Özlem Güçlü, YKY, Roman

John Williams’ın romanı Stoner ilk olarak 1965 yılında yayımlanmış. Döneminde hemen hemen hiç ses getirmeyen kitabın yeniden keşfedilmesi için elli yıla yakın bir zaman geçmesi gerekmiş. Bizde Tanpınar ya da Atay’la benzer bir kaderi paylaşan yazarı John Williams, kurmaca yazmakta ısrarcı olmamış ve yaşamının son 22 yılında yayımlanan kurmaca bir eseri olmamış.

John Williams, Stoner’da “Kayıp Kuşak” olarak adlandırılan 1890 ile 1915 yılları arasında doğan insanlardan birinin yaşamını anlatmış.

Romanın başkahramanı, kitabın yazarı gibi taşrada bir çiftçi ailesinde doğmuş ve kaderine müdahale ederek edebiyat profesörü olmayı başarmış bir kişi.

Stoner, sakin sakin akan, okuyana büyük iniş çıkışlar vaat etmeyen ama bitirdikten sonra damakta kalıcı bir lezzet bırakan kitaplardan.

Dünya tarihine damga vuran 1. Ve 2. Dünya Savaşı, 1929 Ekonomik Buhranı gibi olayların merkezinde olmayan, kendi küçük dünyasında gündelik meşgalelerle yaşamını sürdüren iddiasız ve alçak gönüllü bir karakter üzerinden John Williams, hikâyeleri gölgede kalmış milyonların yaşamını anlatmayı başarabilmiş.

198.) Selim İleri, Yaşadınız Öldünüz Bir Anlamı Olmalı Bunun, Everest Yayınları, Roman

Selim İleri, takdir ettiğim ama “benim yazarlarım” listesinde kendine yer bulamayan isimlerden. Buna rağmen yıllardır yayımlanan kitaplarını göz ucuyla takip ederim ve bazılarını da okurum. Geçmişe dönüp bakınca ustanın külliyatının epeyce bir bölümünü okumuş olduğumu fark ediyorum.

Yaşadınız Öldünüz Bir Anlamı Olmalı Bunun’u, okuduktan sonra kitabın yalnızca İleri külliyatında değil edebiyatımız içinde de farklı bir yere oturduğunu düşünmeden edemedim.

Kitabın künyesinde “roman” yazıyor ama kitabı “yalnızca” roman olarak adlandırmak bir hayli güç. Roman türünün esnekliğini göz ardı eden biri kolaylıkla kitabın roman olmadığını iddia edebilir bile.

İleri, ikinci tekil kişi anlatımı ile kitap boyunca Tanpınar’a sesleniyor. Burada muhatap, kuşku yok ki okurlar.

Tanpınar’a seslenilerek; yazarın romanları, öyküleri, makaleleri, gazete yazıları, günlükleri ve onun hakkında konuşan ya da yazanların anıları tek tek ve doğrusal bir çizgi izlemeden aktarılıyor.

Kitabın sonuna geldiğimizde anlıyoruz ki İleri, kitabına 2008’de başlamış, sonra dosya belli ki rafa kalkmış 2020’de tekrar raftan inmiş arada geçen zamanda biriktirilmiş kaynaklarla ve yeni/tekrar okumalarla zenginleştirilmiş, bambaşka bir bütünlük içinde yazılmış.

Yaşadınız Öldünüz Bir Anlamı Olmalı Bunun, Tanpınar’ı çok çok iyi tanıyan okurlara seslenen bir kitap. Kanımca, Tanpınar’ın eserlerini derinlemesine okumuş, yaşadığı dönemi az çok bilen, yazarın meseleleri üzerine kafa yormuş, ortalama üstü Tanpınar okurları bu kitaptan tat alabilir.

Bu maddeyi sonlandırırken, Everest Yayınları’nın Selim İleri’ye reva gördüğü kapak tasarım tercihini de tartışmaya açmak isterim. Tasarımcıların niyetini anlıyorum, İleri’nin kitaplarında anlattığı dönemin estetik anlayışını kapağa taşıma kaygısı güdüyorlar ama ben bugünden bakınca bu kapakları itici buluyorum.

199.) Polonyalı gazeteci, Ryszard Kapuściński 1932 ile 2007 yılları arasında yaşamış. Kapuściński, sömürge devletlerinden yaptığı haberlerle ve bu haberlerin detaylarını anlattığı kitapları ile dünya çapında bilinir olmuş bir isim. Ölümünden sonra yapılan derlemelerle beraber, yüze yakın kitapta imzasını görürüz.

Türkçede 2020 yılı itibariyle Ryszard Kapuściński’nin altı kitabı yayımlanmış görünüyor: Bu İş Siniklere Göre Değil (Delidolu, 2019)Herodot’la Yolculuklar (Habitus Kitap, 2015); Abanoz (Habitus Kitap, 2016); Şahların Şahı (Habitus Kitap, 2012); Afrika Aslanı (OM Kitap, 2000); Futbol Savaşı (OM Kitap, 2000)

Portekiz’in Angola’dan çekilip ülkenin bağımsızlığını tanımasının ardından dönemin koşulları gereği, ABD ve SSCB devreye girerler. Ülkenin kendi eksenlerinde yer alması için müdahalede bulunurlar ve sonuçta Sovyet eksenine yakın People’s Movement for the Liberation of Angola (MPLA) ile ABD eksenine yakın National Union for the Total Independence of Angola (UNITA) isimli örgütlere bağlı gerillalar arasında bitmek bilmez bir iç savaş başlar.

Ryszard Kapuściński, 1975 yılında başlayıp 2002 yılına kadar devam eden Angola İç savaşının ilk zamanlarına tanıklık eden isimlerdendir. 1975 yılında ülkede üç ayını geçirir ve bu süreçte defalarca ölüm tehlikesi atlatır. Yazarın bu üç ay içinde yaşadıkları 1976 yılında “Jeszcze Dzień Życia”  adıyla Lehçe yayımlanır. Kitap, aynı yıl “Another Day of Life” adıyla İngilizceye çevrilir.

Another Day of Life, 2018 yılında yaklaşık on yılı bulan çekim sürecinin ardından sinemaya aktarılır. Raúl de la Fuente ve Damian Nenow’un yönetmenliğini yaptıkları film, animasyon ile gerçek görüntüleri birleştiren örneğine az rastlanan bir yapım olarak nitelenebilir.

Beş farklı ülkenin desteği ile yapılabilen filmde, bir yandan Kapuściński’nin yaşamına diğer yandan da Angola iç savaşının başlangıcına bakabiliyoruz bir başka yanda da Angola’nın bugününden alınan görüntülerle her şeye rağmen insanların normale dönmeye çalışmalarına şahit oluyoruz.

Filmin Künyesi: 

Another Day of Life (2018)

Süre: 85’

Yönetmen: Raúl de la Fuente, Damian Nenow

Senaryo: Raúl de la Fuente, Damian Nenow, Ryszard Kapuściński

Ülke: Polonya, İspanya, Almanya, Belçika, Macaristan

İMDB: https://www.imdb.com/title/tt2967856/ 

200.) ALIŞVERİŞ SEPETİ

 

Alper Canıgüz, 2004 yılında Oğullar ve Rencide Ruhlar’ı yayımladığında Alper Kamu ile tanışmıştık.

“Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.” Cümlesi ile açılan romanda Canıgüz, okurlarıyla her yazarın yaptığı temel sözleşmeyi yapıyordu. Biz okurlar, sözleşme gereğince beş yaşındaki ana kahramanın yetişkin bir dedektif gibi olayları çözdüğü bilgisini kabul ediyorduk yazar da bu tek maddelik sözleşmeye yeni maddeler eklememeyi taahhüt ediyordu.

Romanın kahramanı Alper Kamu çok sevildi. Alper Canıgüz de ara ara ikinci kitabın sinyallerini verince beklenti büyüdü. Büyük beklentinin karşılığını bulması için on yıla yakın beklememiz gerekti. Cehennem Çiçeği adı ile yayımlanan kitap, “beklediğimize değdi,”  dedirtti.

Kamu’nun üçüncü macerasının anlatıldığı Kıyamet Park’ın elinin kulağında olduğu haberlerini ise 2019 yılından beri duyuyorduk. Yazarın yayınevi değişikliklerinin etkisi ile mi yoksa pandemi nedeniyle mi bilmiyorum ama Kıyamet Park bir türlü yayımlanmadı.

Ve nihayet, 2021 yılının Eylül ayının bu son günlerinde Kıyamet Park, Alfa Yayınları etiketi ile okurlarla buluştu.

Alper Kamu’yu bilenler kitabı kaçırmayacaktır. Bilmeyenlere ise tanıştırmış olalım.

Yazan Onur Uludoğan

1978 yılının sıcak bir yaz gününde dalga seslerinin duyulabildiği bir hastanede dünyaya geldiği rivayet olunur.

Bir türlü ehliyet sınavını geçemediği için korsan taksi şoförlüğü, değişen telif yasaları sayesinde korsan CD satıcılığı, Allah vergisi sesi nedeniyle pavyon şarkıcılığı, pasifist düşünce yapısını bahane ederek bar fedailiği, pimpirikli kişiliği yüzünden de torbacılık gibi alanlardaki kariyer fırsatlarını yeterince değerlendiremedi.

İki yıl okurum diyerek başladığı üniversite yaşamını on üç yıl sonra bitirebilmesi belki de kayda değer tek başarısıdır.

onuruludogan@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bir Sirk Şarkıcısı Olmamla Sonuçlanan Tuhaf Gönül Maceralarım (Sürpriz Sonlu)

Yürüyüş, Doğa, Dil ve Umut Üzerine Çatallanan Bir Deneme