Performans sanatı, 1960’lı yıllarda ortaya çıkan, izleyicinin önünde canlı olarak icra edilen bir sanat biçimidir. Metinden bağımsızdır ve o an olur. Dolayısıyla mekan, beden, sanat-sanatçı ve seyirci ilişkisinin ters yüz edilmesiyle bilindik tüm sınırları zorlar. Sanatı steril müze odalarından çıkarıp, gerçeğin yüzlere küstahça tükürülebileceği her türden mekanı işlevli hale getirir. Haliyle de, yapılan işler ya göklere çıkartılır ya da linç edilir.
Çoğu kez seyircinin de icracısı olduğu “tuhaf” performans sanatı örnekleri ve öncülerini hatırlayalım.
Marina Abramoviç
İnsanlar, kendilerini en iyi şekilde göstermeye çalışıp tüm pisliklerini saklıyorlar; fakat benim yaratıcılığımın arkasındaki fikir, tüm bunları ifşa etmek. İnsanlar hem kendilerine hem de diğerlerine karşı dürüst olmak zorunda. Mükemmel değiliz ve bunda hiçbir sorun yok. Hepimizin sorunları var ve bunda da sorun yok. Ağlamak ve duyguları ifade etmek de öyle, hem de herkesin önünde.
Marina Abramoviç, tüm dünyada performans ve beden sanatı denince ilk akla gelen kişidir ve bunu sonuna kadar hak ettiğini sıra dışı performanslarıyla kanıtlamıştır.
Gözyaşlarıyla biten 1 dakikayı hatırlamışsınızdır. Bilmeyenler için anlatalım: 1970’lerdeki yaratıcı üretkenlik partneri ve büyük aşkı Ulay ile 1989’da Çin Seddi’nin iki ayrı ucundan yürümeye başlayıp 90 gün sonra ortada buluşur, birbirlerine son kez sarılıp bir daha görüşmemek üzere ayrılırlar. Ve adeta ‘Her aşk vedayı hak eder’in performans sanatı örneğine dönüşür o an. Derken, 2010’da Marina Abramoviç, MoMa’da bir retrospektif sergi açar. Serginin bölümlerinden birinde, bir sandalyede otururken masanın diğer tarafındaki sandalyede de tanımadığı kişiler 1 dakika boyunca oturmaktadır. Konuşmanın olmadığı, sessizliğin paylaşıldığı bir oturuştur bu. Ancak birden Abramoviç’in hiç beklemediği bir şey olur ve karşısındaki sandalyeye Ulay gelip oturur. Ve tabii duygular şelale affedersiniz.
Sanatçının bu unutulmaz performansına tekrar döneceğiz; güven, bağ ve hassasiyet üzerine kurulu bir başka sanat çalışmasıyla devam edelim.
Rhythm-0
Tehlikenin tanımını zorlayan ve kurcalayan sanat benim ilgimi çekiyor. Ve dahası, izleyenin gözlemi burada ve şimdi olmalı. Dikkatini tehlikede toplamak, şimdiki zamanın, şu anın merkezine kurulmaktır.
Bu performansında da Marina bir sandalyede sakin sakin oturmakta. Yanındaki masanın üzerinde ise şarap, parfüm, bıçak, kuş tüyü, jilet, gül, mermi, tabanca, testere, kibrit, kamçı gibi zarar verebilecek malzemeler yer alıyor. Buraya kadar her şey yolunda. Masanın üzerindeki notta ise izleyicilerin bu nesneleri kullanarak Marina’ya istediklerini yapabilecekleri yazıyor. Oldukça tehlikeli olan bu performansın sonunda sanatçı son derece zor durumda kalmış ve performansı bitirmiştir. Performanstan sonra, insanlar kendi yarattıkları vahşetten korkup kaçmışlardır.
‘’Hiç kıpırdamıyor, konuşmuyor, siyah tişörtüm ve pantalonumla ayakta duruyordum. Önümdeki masada 72 tane obje vardı. Bir kağıda yazdığım açıklamada, bu 72 objenin üzerimde nasıl isterlerse kullanabileceklerini, benim de bir obje olduğumu ve tüm sorumluluğu aldığımı belirttim. Gösteri 6 saat sürdü. Hiçbir şey yapmazsam izleyicilerin ne yapabileceğini görmek istiyordum. Aşırıya kaçtığım için eleştiriliyordum, ben de bu kez hiçbir şey yapmayarak izleyicilerin sınırlarını görmek istedim. Bir nevi cehennemdi. Gösterinin başında herkes çok utangaç ve yumuşaktı, bana güller veriyorlardı. Daha sonra kıyafetlerimi makasla yırtmaya, bıçakla boğazımı kesip kanımı içmeye başladılar. Herkes delirmişti. 6 saat sonra gösteri bitti, performansımdan çıkıp kendim olmaya başladım. Yarı çıplaktım, her yerimde kan vardı. Gözlerim yaşarmıştı. İzleyicilerin arasında hareket etmeye başladım. Kaçtılar. Hepsi kaçtı. Artık kendim olmama (performansın sona ermesine) katlanamıyorlardı. Otele gidip aynaya baktığımda kendi kendime ‘İnsanlar seni öldürebilir, gerçekten.’ dediğimi hatırlıyorum.”
The Artist Is Present
Ulay ile yıllar önce gerçekleştirdiği Nightsea Crossing performansının bir başka boyutu olan performansta Marina’ya bu sefer ziyaretçiler eşlik etti. MoMA’da her gün 8 saat Cuma günleri ise müze 10 saat açık olduğu için 10 saat oturan sanatçı hareketsiz şekilde karşısına oturan kişilerle sadece gözleriyle iletişim kurmuştur. Karşısına oturan kişi kapana sıkışmıştır, kaçacak bir yeri kalmamıştır ve doğrudan sanatçının gözlerine bakmak zorunda kalmıştır.
Balkan Baroque
Sanatçının en etkili eserlerinden biri Balkan Baroque‘tur. Sanatçı performansını bodrum katında kanlı hayvan kemikleri üzerinde oturarak gerçekleştirmiştir. O dönemde hiçbir sanatçı bodrum katında performans sergilemek istemese de Marina özellikle bodrum katını istemiştir, ne var ki o kokuya başka bir yerde kimse dayanamayabilirdi. Elinde bir bez ve kova su ile bu kemikleri temizlemeye ve etlerden arındırmaya çalışıyordu. Zamanla ısınan bodrum katında tam dört gün geçirdi. Tahmin edilemeyecek bir kokunun içerisinde Balkan Savaşı ve diğer tüm savaşları lanetlemiş ve tepkisini göstermiştir.
70’lerden günümüze 40 senelik kariyerinde bedeninin sınırlarını zihnin imkanlarıyla zorlayan, sanatı adeta yaşayan ve sanat tarihinin en cesur sanatçılarından biri olarak kabul edilen Marina Abramoviç’i anlatan “Marina Abramoviç: Sanatçı Aramızda” filmi Sundance, San Francisco, Atina ve Valladolid gibi saygın festivallere katılmış, Berlin ve Saraybosna’da seyirci ödülü kazanmıştır.
Şükran Moral
”Türkiye toplumuna hala tabu olarak öğretilmiş belli başlı olguların üzerine giden avangart bir sanatçı mı yoksa temel içgüdüsüne sanat diyip, bundan para kazanmayı beceren kurnaz bir teşhirci misiniz?” sorusuna muhatap olmuş icracıdır.
Naçizane cevabımız şu: Evet, Moral performanslarıyla izleyicileri rahatsız etmeyi seven bir sanatçı. Ve evet, bunu en doğrudan ve en sert biçimiyle yapmayı tercih ediyor. Çünkü gerçekler öyle…
Türkiye’de genellikle işleri ya sansüre uğruyor ya +18 sınırı alıyor ya da kendisi ölümle tehdit ediliyor. Bu nedenle yurt dışında yaşamak zorunda kalan Moral, dünyada “Muhafazakarlar arasında fikrini söylemekten korkmayan kadın” olarak tanımlanıyor.
Ben seyirciyi pohpohlayan bir sanatçı değilim. Kendimde seyircinin gerçek yüzünü ortaya çıkarmak gibi dayanılmaz bir arzu hissediyorum. İzleyicinin nezdinde aslında toplumun riyakarlığını sorgulamak. Performans sanatının tarihine göz atarsak, geçmiş yıllarda sanatçı acıyı anlatmak için vücuduna zarar veriyordu. Bedenini jiletle kesiyordu. Ben de toplumun riyakarlığını kesiyorum.
Şükran Moral En Sansasyonal İşlerini Anlatıyor:
Çarmıha Gerilmiş İsa”İsmi Artist. 1994’te yapmıştım ve devrine göre çok ileri bir eserdi. Bir koleksiyoner tarafından alındı. Burada kendini çarmıha geren kadın benim. Dünyada ilk kez bir kadın kendini İsa’nın yerine koyma küstahlığında bulunuyor. Çok ses getirdi. İtalya’da bir kere sergilenebildi. Katoliklerin hoşuna gitmedi. 15 yıl geçti, yeni yeni bu eseri feminist kampanyalarda referans gösteriyorlar. Sotheby’s’in Londra’daki Türk Çağdaş Sanatı müzayedesinde 12500 sterline satıldı.”
Speculum
”Jinekolojik muayene masaları bana hep çok korkunç ve aşağılayıcı gelmiştir. Bu işi 1996’da yaptım. Tam vajinanın görüneceği yere de bir televizyon koydum. Ekranda daha önce İstanbul’un çeşitli yerlerinde yaptığım çekimler dönüyordu. Ben bu işe ‘konuşan vajina’ da diyorum bazen.”
Suçlu Vajina
Şükran Moral’ın sergisinde yer alan “İşte Suçlu” adlı fotoğrafı, hem 117 sayılı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu hem de TCK’nın müstehcen neşriyatla ilgili yaptırımları nedeniyle yayınlayamıyoruz. Sanatçı bu fotoğrafı şöyle anlatıyor:
“Nasıl çektiğimi bilmiyorum. Sergilenecek ebatlarda basılmış halini gördüğümde sendeledim. Sonuç beklediğimden de çarpıcı olmuş. İsmi, İşte Suçlu. “Kadının vajinası size göre her şeyin suçlusu” diyorum ve kadının sürekli kapatılmasına karşı çıkıyorum. Alabildiğine açıyorum kadını anlayacağınız. Vajinanın etrafındaki kanla da şunları eleştiriyorum: Kızlık zarına verilen kıymet, reglliye duyulan tiksinti ve tecavüz.”
Genelev- Video Performans
”Fahişeliğin nedeni de kadının ekonomik ve kültürel aşağılamasından dolayıdır. O nedenle geneleve girmek ve buradaki insanların gerçek yüzünü herkese göstermek istedim. Ve de yaptım. Galerilerde sanat eseri satılıyor, burada da kadın vücudu diyerek genelevi bir müzeye çevirdim.
Genelev’deki işim aslında Türkiye’nin oto portresi diyebiliriz. Orada yaşanan dram bizim gibi erkek egemen güce tapan, o güçle iktidarını yürüten ikiyüzlü bir duruşun aynası. İşlerimdeki seyircinin konumu çok önemli. İzleyici pasif değil asla, duygusal ve düşünsel olarak çok aktif. Görmek istemediği gerçeğin karşısına getirilmiş ve orada göz göze gelmek istemeyen bir seyirci tabii ki bu işi yapan sanatçıya öfkeleniyor. Toplum kendi marjinalliğini görmek istemiyor, çocuksu bir inatla buna karşı çıkarak sanki o gerçeği yok edebileceğini sanıyor. Buradaki karşı durma, tabu yıkma yine izleyici ile mümkün. Tabuların karnına jilet vurmaktır önemli olan, tabuları yıkmak direnmenin ve saldırmanın en etkileyici yolu bence. Toplum için skandal bir kadının orada çalışması, bir adamın seks satın alması değil bir sanatçının bunun deşifre etmesi. Ve deşifre ederken de yine toplumun kendini merkez alması. ‘Genelev bir MOMA’dır’ demiştim. Yani dünyanın en büyük çağdaş müzelerinden biri. Sanat dünyasına da vurmadan edemedim tabii ki.”
Amemus
‘‘Maalesef birçok performanstan sonra tehdit alıyor, hastaneye gitme ihtiyacı duyuyorum. İstanbul’da iki kadının lezbiyen ilişkisini gündeme getirerek toplumun riyakârlığını göstermek istemiştim, beni linç etmeye kalkıştılar. Sonra o linç olayını anlatan bir heykel yaptım. İsmi ‘Ethic’, bir sırtlan sırtlanın ağzında kanlar içindeki kolum. Sol kolumdaki dövme ve tül eldivenlerle. Bu işi aynı zamanda linç kültürüne maruz kalmış bütün sanatçılara adadım.”
İlhamını, topluma karşı bitmeyen öfkesi ve hayata duyduğu hastalıklı aşktan aldığını söyleyen Şükran Moral, önceden haber vermediği vur-kaç performanslarla bizi şaşırtmaya devam ediyor.
Daha fazlası için;
Bir Yorum
Cevap YazınOne Ping
Pingback:Türkiye'nin Öncü Performans Sanatçısı Şükran Moral: Aile, Düzenin Uşağı ve Tüketicisidir. - Akıl Fikir Müessesesi