in

Oscar Wilde’a Dair Bilmediğiniz 10 Gerçek

Edebiyat dahileri genellikle işleri ve yaşam tarzları ile bilinir. Bazıları muhteşem oyun yazarlarıdır. Diğerleri onları ünlü yapan romanlar ve daha küçük kitaplar yazarlar. Birçoğu, tuhaf ve düpedüz garip olana acayip tutkuyla bağlanmış dilbilimci ve şairlerdir.

Eserlerinin ötesinde, hayatları sevgi, aşk, “sapkınlık” ve sefaletle dolu olabilir. Tüm bu şaşırtıcı ve vahşi şeyleri, kaç tane edebi figürün hayatına sığdırabiliriz?

Aslında, bütün bu sayılanlara uyan birisi var: O müstehcen, dekadan ve tam anlamıyla tekinsizdi, yine de dünya onu sevdi. İrlanda’da doğan Oscar Wilde cafcaflı yaşam tarzı, yozlaşan yaşamı ve hüzünlü ve tutkulu aşk ilişkileriyle dünyayı sarstı.

Ama Oscar Wilde’ın hayatına dair aforizmalarından ve Dorian Gray’den çok daha fazla şey var… Onun hayatı parlak diller, aşk ilişkileri ve muhteşem bir estetizm ile doluydu. Wilde, zamanın ağır çekimde aktığı bir zamanda hız şeridinde yaşadı.

#1 Wilde Çok İyi Bir Eğitim Görmüştü

Hayatın erken dönemlerinde Wilde, kitaplara ve edebiyata aşık son derece parlak bir çocuktu. Erken yaşlarda, Enniskillen’deki Portora Royal’de eğitimine başladı. Orada olduğu süre boyunca, ilk aşk ilişkisine  -Antik Yunan ve Roma çalışmalarınaydı bu aşk- başladı. Ayrıca okulun klasisizm öğrencileri için en büyük ödülünü ve son yılında sanat ve çizimde  ikincilik ödülünü kazandı. Akademik yetenekleri, Dublin’deki Trinity Koleji’ne girmek için Royal School Bursu’na hak kazanmasına da yardım etti. Trinity Koleji’nde Wilde yine harika bir performans sergileyerek akademik başarısını gösterdi. Profesör Sir John Pentland Mahaffy’nin vesayeti altında klasik dönem derslerine hakim olan Wilde, 1872 yılında yaptığı inceleme ile birinci sırayı alarak bir başka vakıf bursu kazandı. [1]Wilde’ın akademik başarıları, 1874’te ona üniversitenin Berkeley Grekçe Altın Madalyasını kazandırdı. Bu kez ünlü Oxford Üniversitesine başka bir burs kazandı. Oradayken çalışmalarına devam etti, aynı zamanda Estetik Hareket’e katıldı ve “sanat için sanat” yaklaşımının bir savunucusu oldu. Oxford’daki son yılında Wilde, “Ravenna” adlı şiiri ile Newdigate Prize’ı kazandı.

#2 Wilde Bir Estetizm Savunucusuydu 

19. yüzyılın sonlarında, Britanya’nın kültürel yaşamına “sanat için sanat” olarak bilinen Estetik Hareket damga vurdu. Bu kültürel hareket, güzelliğin yaşamdaki en önemli şey olduğu fikrine dayanıyordu. Yazarlar ve zamanın diğer sanatçıları, bu felsefeye dayanarak ahlaki işlevleri için değil, güzelliğine hayran olunsun diye eserler üretmeye başladılar.

Hemen harekete katılan Wilde, estetik yaşam tarzına daldı. Hatta kendisini “büyük estetik rahibi” ilan etti. İnanıyordu ki ideallerle ilgili mesajlarına, kendisi yaşam ve sanatın güzelliğine gerçekten taptığı için inanılacaktı.

Wilde’a göre estetizm, kişinin nasıl davranması ve davranmaması gerektiğine dair önyargılardan kurtulmak anlamına geliyordu. Kişinin bu toplumsal kısıtlamalardan kurtulması ve mutlak mutluluğa ulaşması için güzel ve tamamen özgür hareket etmesi gerektiğine inanıyordu.

#3 Wilde Sadece Bir Roman Yayınladı

Oscar Wilde’ın en önemli romanı şüphesi Dorian Gray’in Portresi’dir. Peki Wilde’ın başka hangi romanları vardır? Cevap koca bir hiçtir.  Yaşamı boyunca sadece bir tam uzunlukta roman yayınladı. Lady’s World’ün editörü olarak çalışırken, Wilde yoğun bir yaratıcılıkla doldu ve yedi yıl boyunca neredeyse tüm önemli eserlerini yarattı. 1891’de ise ilk ve tek romanı Dorian Gray  yayınlandı. Ancak, bu yılların geri kalanında Wilde, pek çok şiirsel yayın da dahil olmak üzere sayısız başka eseri de yaratmakla meşguldü. 1888’de, Mutlu Prens ve Öteki Masallar başlıklı bir çocuk öyküleri koleksiyonu yazdı. Estetikçiliğin ve onu desteklediği yaşam tarzının gösterişli bir savunucusu olarak, estetiğin ilkelerini kitlelere karşı savunan bir dizi makale yayınladı.

Şiirler, bir roman ve diğer düzyazılarıyla birlikte, Wilde bir oyun yazarı olarak da ünlüdür. 1800’lerin sonlarında Wilde, Britanya çevresinde sahnelenen birçok senaryo üretmiştir. Belki de en iyi bilineni, Victoria toplumuna dair kaprisli bir hiciv olan “Ağırbaşlı Olmanın Önemi”dir.

#4 Muazzam Bir Dilbilimci

Evet, Wilde birçok eser yayınladı. Fakat edebi becerinin kapsamının ötesinde, genel olarak inanılmaz bir dilbilimciydi. Sıklıkla “dilin efendisi” olarak adlandırılan Wilde, dilin güzel doğasını göstermek için araç olarak İngilizceyi kullanmıştır.

Onda muhteşem edebi eserler yaratmasını sağlayan her tür retorik araç ve yetenek vardı. Üstelik Wilde çok dilli idi. Yaklaşık dokuz yıl boyunca Yunanca okudu. İngilizce, Almanca ve Fransızca’yı akıcı konuşurdu ve akıcı olmamakla birlikte İtalyanca ve Yunanca’yı da konuşabiliyordu.

#5 Oscar ve Bosie: Bir Aşk Hikayesi

Oscar Wilde evli ve çocuklu olmasına rağmen, belki de aşkla ilgili en büyük hatıraları eşcinsel ilişkilerinden gelir. En bilinen ilişkisi Oxford Üniversitesi’nde “Bosie” olarak tanınan lisans öğrencisi Lord Alfred Douglas’la tanıştığı 1891’de  başladı. Aşkları güzel bir ilişkiye dönüştü. Bosie kısa süre içinde Oscar’ın kendi Dorian Gray’i, ilham perisi, şeytani dehası ve elbette sevgilisi oldu. Bu süre zarfında, Wilde, en büyük eserlerinden biri olan Salome gibi birçok edebi eser üretmiştir.

Bu iki adam arasındaki ilişkiyi en iyi biçimde, bir dizi yaratıcı ve romantik aşk mektubunda görürüz.  Oscar ve Bosie yıllarca mektuplaştılar. Wilde Bosie’ye şöyle yazmıştı: “Benim sevgili oğlanım, sensiz yaşayamam. Çok sevimlisin, çok harikasın.” İlişkileri romantik ve cesur olmasına rağmen, Bosie’nin babası Wilde ve Bosie arasındaki ilişkiyi keşfettiğinde tamamen koptu.

#6 Wilde Eşcinsel İlişki Suçundan Hapse Girdi

Bosie’nin babası John Douglas Bosie’ye bir mektup yazdı ve “ondan iğrendiğini” söyledi. Ancak, yine de dindar bir adam olan John Douglas ailesinin adını kurtarmak için Wilde’ın peşine düştü.

John Douglas, Wilde’i oğlu Bosie’ye karşı sodomi ve sapkınlıkla suçladı. John Douglas davayı kazandı. Bu arada, Wilde ahlaksızlık suçlamasıyla tutuklandı.

Wilde iki yıl hapis cezasına çarptırıldı, yargıç aslında bunun Wilde’ın işlediği suç için çok yetersiz olduğunu söylemişti. İki yıllık hapis sonunda Wilde hem fiziksel hem de duygusal olarak incinmişti. Cezaevinde kağıt ve kaleme izin verildiği halde sadece tek bir parça, De Profundis’i  (Latince “Derinliklerden”) yazdı. Bu metin aslında sevgilisi Bosie’ye yazılmış ve ilişkinin sonunu ilan eden uzun, hüzünlü bir  mektuptu.

#7 Wilde Mezarında Yalnız Değil

Bosie’yle yaşadığı skandal ilişkisi dikkatleri Wilde’ın üzerine çekse de, şartlar ne olursa olsun bir kişi daima onun tarafındaydı. Çoğu zaman ilk aşkı olarak kabul edilen Robert “Robbie” Ross, Oscar’ın uzun zamandır arkadaşı, sevgilisi ve sırdaşıydı. 1886’da Oscar, sık sık “Oscar’ı yoldan çıkaran ilk çocuk” olarak anılan Ross’la tanıştı. Ross aynı zamanda Bosie’nin de arkadaşıydı ve üçü de Salome üzerinde birlikte çalıştı. Her ne kadar Wilde, Douglas davasından dolayı hapsedilmiş olsa da, bu genç Robbie’yi caydırmadı. Oscar’dan hiç vazgeçmedi ve düzenli olarak hapishanede onu ziyaret etti. Ross’un yıllardır süren sadakatini ve dostluğunu takdir eden Oscar, Ross’u hapishaneden serbest bırakıldıktan sonra onu edebi editörü yaptı. Wilde’ın ölümünden sonra, Ross, Oscar’ın alacaklılara olan sayısız borcunu ve ödedi ve aynı zamanda Oscar’ın malikanesinin ipoteğini kaldırdı. Ross ve Wilde’ın ilişkilerinin cinsel yönü küçük olsa da, arkadaşlıkları zamanın sınavından geçti ve tüm yol boyunca sürdü: Kelimenin tam manasıyla mezara kadar. O kadar yakınlardı ki, Ross ölümünden sonra külleri Wilde’ın mezarına gömüldü. Şimdi ikisi de Pere Lachaise Mezarlığı’nda birlikte yatıyorlar.

#8 Ünlü Aforizmalarından Biri Wilde’a Ait Olmayabilir

“Kendin ol. Başka herkes zaten kapıldı.” Bu aforizma genellikle Oscar Wilde’a atfedilir. Bununla birlikte, Wilde’ın bunu söylediğine dair kesin bir kanıt yoktur.

Ralph Keyes’in “Oscar Wilde’ın Zekası ve Bilgeliği” adlı geniş edebi koleksiyonunda, bunun söylendiğine dair hiçbir kayıt yoktur. Wilde, kimlik ve görünüş hakkında birkaç söz söylemiştir ama bunlar, Estetik Hareket hakkındaki düşünceleriyle sıkı sıkıya bağlıydı ve aslında “kendin olmak” üzerine değildi.

#9 Oscar Wilde Rock’n Roll’a da Damga Vurdu

Oscar Wilde ölümünden sonra  da parlamaya devam etti. 60’larda hem The Beatles hem The Rolling Stones albümlerinde Wilde’ı kullandılar.

Oscar Wilde fanatiklerinden John Lennon, Wilde’nin en büyük şiirsel rol modellerinden biri olduğunu iddia etti. Lennon, Oscar’a öyle hayrandı ki  Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band albümünün kapağında, Oscar Lennon’un hemen arkasındaki yerini aldı.

Bundan çok kısa bir süre sonra Rolling Stones’da Oscar Wilde’ı andı. Mick Jagger ve Stones “We Love You” adlı şarkılarını yayınladılar. Şarkının klibi Wilde’ın hüküm giydiği mahkemeyi anlatıyordu ve klipte Oscar Wilde’ı Mick Jagger canlandırıyordu.

#10 Oscar Wilde ve Öpücük Dolu Mezarı

Oscar Wilde inanılmaz bir hayat sürdü. Aşk ilişkileri, skandallar, edebiyat ve sevgi. Onu tanıyanlar ona hayran kalıyordu. Ölümünden sonra bile çok sevildi.

Kara komedisi, Önemsiz Bir Kadın’da Oscar şöyle yazmıştı: “Bir öpücük insan yaşamını mahvedebilir.” Fakat günümüzde öpücükler Oscar’ın hayatını değil ama mezarını mahvediyor. Yıllarca, dünyanın dört bir yanından gelen hayranları son dinlenme yerine uzanıp anıtı öptüler.

Ancak bu, Wilde’ın ailesini sıkıntıya soktu. Anıt mezarın gözeneklerine sızan ruj lekelerinin temizliği anıtta hasar oluşturdu. Bunun  üzerine anıtı korumak için tedbir alndı. 2011 yılında ruj lekelerini çıkardıktan ve hasarı giderdikten sonra, gelecekteki öpücüklerden korunmak üzere mezarın etrafı cam bir panoyla çevrildi. Buna rağmen mezarda ruj lekeleri görebilirsiniz, nasıl beceriyorlar bilinmez.

Paris’e gidecek olursanız, sevgili Oscar’a uğrayın ve “merhaba” deyin. Ama dudaklarınıza hakim olun.

Bu içerik boredpanda.com’dan derlenmiştir.

Sevgi Soysal: Kadınca Bilmeyişlerin Adı

İnsanlara Yeni Duyumlar Eklenebilir mi? Dil ile Görmek, Dokunarak Duymak Mümkün mü?