Roma imparatoru ve Stoacı bir filozof olan Marcus Aurelius’un beklide en güzel sözlerinden biri olan ‘’ Mutlu bir yaşam için çok az şey gerekir. Hepsi de içinizde, düşünme şeklinizde gizlidir.’’ sözü bize bu zamanda yol göstermelidir.
İlk çağlardan günümüze kadar kurulan medeniyetlerde insanlar zaman zaman toplumun yaşam tarzından sıkılıp kendi kabuklarına çekilmeye ihtiyaç duymuşlardır. Bu ihtiyaç da değişik felsefelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
İlk olarak İslamiyet’te yaşanan 6.yy-8.yy arasında başladığı düşünülen, bir düşünce hareketi olan zühd hareketinden bahsetmek istiyorum. Zühd hareketi, İslamiyet’te yaşanan bazı rekabet ve çekişmelerden, savaşlardan sonra zenginleşmenin verdiği şımarıklıklar nedeniyle dini ve ahlaki hayatta yaşanmaya başlayan gevşemeler ve yozlaşmalar, bazı insanların tepkisini çekmeye başladı. Bu insanların, bu olaylara dahil olmamak için kendi içlerine çekilmesi, bir ahlak ve zühd hareketini başlattı. Ve giderek daha çok taraftar buldu. Bu hareket 8.yy. ortalarından itibaren tasavvuf adıyla anılmaya başlandı.
Bu ezoterik* hareket nedense bana hiç yabancı gelmedi. Toplumda 6.yy. dan itibaren değişen pek bir şey yok demek ki şimdilerde de zenginleşmenin verdiği şımarıklıktan, israftan, rekabetten, çekişmelerden sıkılan insanlar başka akımlara sığınıyor. Bu akımlardan birisinin adı da minimalizm. Bu felsefe 1960 yıllarında, sanattan mimariye birçok alanda karşımıza çıkan bir düşünce. Sadeleşmenin bir çeşidi aslında. Kısaca anlatmak gerekirse maddi manevi ne varsa ihtiyacından fazlasını kullanmamak, tasarruflu davranmak. Hırs ve negatif duygulardan arınmak. Yani uzlete** çekilmenin bir başka çeşidi.
Bir başka akım da gıdaya saygı. Aslında eskiden yaşadığımız gibi. Yemeğin kalan suyunu atmayıp pilav yapmak, kalan meyvelerden komposto yapıp değerlendirmek gibi tüketimi azaltacak, israfı engelleyecek şeyler bunlardan bazıları. Sadece gıda için değil, ihtiyaç fazlası olan her şey için geçerli bu düşünce.
Yine ilk çağlara dönecek olursak MÖ 4.yy da başlayan ve etik düşüncesinin temellerini atan başka bir düşünce de Stoacılık. Stoacılar için insanın en temel amacı mutluluktur. Mutluluğa ulaşmak içinse doğaya uygun yaşamak gerekir. Roma imparatoru ve Stoacı bir filozof olan Marcus Aurelius’un beklide en güzel sözlerinden biri olan ‘’ Mutlu bir yaşam için çok az şey gerekir. Hepsi de içinizde, düşünme şeklinizde gizlidir.’’ sözü bize bu zamanda yol göstermelidir.
Stoacılar doğaya uygun yaşamayı felsefi olarak benimsemişler ve dünya vatandaşlığını savunmuşlardır. Stoacıların öğretilerine göre sosyal varlık olarak insanlar için mutluluğa giden yol; hayatta sana verileni kabul etmek, zevklerimizin, arzularımızın veya acılarımızın, korkularımızın bizi kontrol etmesine izin vermemek, etrafımızdaki dünyayı anlamak için aklımızı kullanmak ve doğa için üzerimize düşen görevi yapmak bir de başkalarına karşı dürüst ve adil olmak.
Mutlu olabilmemiz için arınmaya, sadeleşmeye, iç dünyamıza yönelmeye ihtiyacımız var. Bu kapitalist düzenin, bu tüketim toplumunun bize dayattığı fazlalıklardan kurtulmaya ihtiyacımız var. Başlıktaki soruya yine Stoacılardan bir alıntı ile cevap vermek istiyorum. ‘’Mutluluk, dış koşullara bağlı olmamalıdır…’’
*Ezoterik: İçe dönük, batıni.
**Uzlet: Tasavvufi bir terim. Toplum yaşamından kaçıp köşeye çekilmek, inziva.
Yazılarınızı heyecanla bekliyorum, kaleminize, ruhunuza sağlık.
Çok teşekkür ederim. Beğendiğinize çok sevindim…