in

Komünist Olduğunu Nazım Hikmet’ten Öğrenen Antep Canavarı: Abdullah Palaz

Abdullah Palaz öldüğünde ülkemizin bütün maphusanelerinde yas tutuldu, arkasından ağıtlar yakıldı. Öylesine seviliyordu ki; devlet onu Karşıyaka Mezarlığı’na gömdü ama sevenleri yasal dayanak olmadığı halde naaşını mezarından çıkardı, Antep’in Tırnatan köyüne gömdü. O efsanevi kabadayı nam-ı dğer Antep Canavarı’ydı.

43 kişiyi öldürüp yüzlerce kişiyi yaralayan Abdullah Palaz işlediği cinayetlerin tümünde haklı olduğunu, haksızlıklara başkaldırdığı için cinayet işlemek zorunda bırakıldığını savunmuştur. Hayatı, cezaevinden çıktıktan sonra Dr. Turhan Temuçin tarafından 1991’de  kitaplaştırılmıştır. Abdullah Palaz “mapusluk” yaşamını 48 yılda 38 farklı cezaevinde geçirmiştir. 1.90 boyunda pala bıyıklı ve heybetli bir adam olan Palaz, Turhan Temuçin’e ölmeden kısa süre önce anlattğı hayat hikayesine şöyle başlar:

 “Abdullah Dayı adını Türkiye’nin tüm cezaevlerinde herkes bilir. Bu ad, adalet demektir, haksızlıklara başkaldırmak demektir, haksızlıklara karşı Hazreti Ali’nin kılıcı demektir. İnsanlığa kendini adamak demektir. Bu ad Allah’ın yeryüzündeki kötülüklerin üzerine gönderdiği gazabıdır. Ben Abdullah Dayıyım, Baba değilim. Ama herkese sorun. Beni Türkiye’de bütün Babalar bilirler. Beni anlatsınlar size. Ama onlar neyi anlatabilirler? Onların hangisi benim yattığımın onda biri kadar yatmıştır? Onlardan hangisi beş on seneyi devirebilmiştir ki? Onların hangisi bir kez idam yemiştir ki? O zaman Abdullah Dayıyı en iyi gene ben anlatırım. Haydi bakalım, çalıştır aletini ağam dünya âlem öğrensin, herkes bilsin, sabi sübyanın ırzına geçenin, “fağkiri” ezenin, haksızlığa arka çıkanın, elleri arkadan “kelepçekli” insanlara zulmedenin, hırsızın, namussuzun başına Rabbilalemin Abdullah kulu ile neler getiriyor?

Abdullah Palaz ilk cinayetini 12 yaşında işledi fakat bu faili meçhul olarak kaldı. Üç kez büyük koğuş baskını düzenledi. En büyük koğuş baskınını yaptığı Afyon Cezaevi’nde yaralanmadan çıktığı koğuştan geriye 59 yaralı ve 1 ölü bıraktı. 4 kez idam cezası aldı ve 740 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Cinayetten tutuklu olarak Gaziantep Cezaevi’nde yatarken dışarıda dayısını öldüren ve cezaevine konan iki kişiyi öldürüp, ikisini de yaraladıktan sonra, Cezaevi Savcısı İsmail Oktay Beye verdiği ifade şöyledir:

 “Savcı Beyim! Hapisanede işlediğin cinayetlerin yüzde doksan dokuzunu, sonu ölüm diye yaparsın. Ama idare buna karşı çıkar. Elimde bu silah olmasa, idarenin adamları kafamı kırarlar, sakat ederler. Ciğerlerimi sökerler. Sen bunu daha iyi bilirsin, işkence yapılır. Bunlar kanuni cezaların dışındadır. Orman kanunudur. Bak sana anlatayım Savcı Beyim, Bir arkadaşımıza, Erzurum Cezaevinde iken kumar teklif ettiler. O oynamak istemeyince de bu sefer borç para istediler. İstedikleri parayı verirken de elinden bütün parasını aldılar ve bu parayı kumarda kaybettiler. Arkadaş parayı geri isteyince vermediler. Bu arkadaş bir alet buldu, parasını alanı gece öldürdü ve cesedini helaya astı. Bu arkadaşa idam verdiler, cezası da infaz oldu. Şimdi bu arkadaş idamlık suç işlediğini bilmiyor muydu? İdam hiçbir zaman caydırıcı değildir. Ben de şu anda cezaevinde iki kişiyi öldürmüş, iki kişiyi de yaralamış durumdayım. Ama idam edilir miyim diye falan hiç düşünmüyorum. Beni icbar ettiler. Yiğit dayımı öldürdüler. Hem de arkasından kahpece vurarak. Bunları öldürmedikten sonra, ben yaşasam ne olur, yaşamasam ne olur? Öldürünce de idam edilmek vız gelir bana. Ama şunu da söyleyim Savcı Beyim, ne olursa olsun ben şu anda iki can almış durumdayım, içimde bir eziklik var… Ölüm akıbettir Savcı Beyim. Nasılsa öleceğiz. Bunun günü, zamanı vardır. Öleceğiz, ölmemek mümkün değil…

Abdullah Palaz’ın Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet ile aynı koğuşta kalmışlığı da vardır ve onunla ilk karşılaşmalarındaki diyaloglarını şöyle anlatır;

“Abi” dedim, “senin suçun ne? Niye yatarsın burada?”

“Benim suçum kalemimdir. Şiirlerimdir. İnsanları sevmemdir. Memleketimi de çok severim.”

“Peki abi, biz yazmasını bilmeyiz ama, biz de insanları severiz. İnsanlara kötülük gelmesin diye bunca işler yaptık.Haksızlığa tahammül etmeyiz, haksızlığa uğrayanın yanında oluruz. Benim atalarım da bu memleket için savaşmıştır. Cenk etmiştir. O zaman bizim bunlardan da suçumuz olması mı gerekir?”

“Yok, sizin bunlardan suçunuz olmaz. Size bundan bir şey demezler, bize derler. Bu yüzden de bana ceza verirler.”

“Neden?”

“Çünkü, bana bunlardan dolayı komünist diyorlar.”

“Komünist ne demek ağam?”

“İşte bu anlattıklarım, yazdıklarım, düşüncelerim komünistlik oluyor.”

Ben bu “komünist” sözünü yeni duyuyordum. Güldüm. “O zaman demek ki, ben de komünistim de haberim yokmuş.” Bu kez de o dev gibi adam güldü:

“Yok, olmaz öyle şey. Çünkü sen haksızlıkların üzerine silahla gidiyorsun. İnsan sevgini, haksızlık yapanı öldürerek göstermek istiyorsun. Ben bu işi kalemimle yapıyorum. Kalemimle anlatıyorum. Senin silahın patladığı yerde kalır. Benim kalemim ise bu haksızlıkları anlatarak, bir gün bu düzeni patlatır, anladın mı?”

Hiçbir şey anlamamıştım. Ama bu dev gibi, yiğit adamı çok sevmiştim.

Abdullah Palaz bir canavar mıydı, yoksa gerçekten haksızlıklara karşı savaşan ve savaşırken de kırk üç kişiyi öldüren, kendi deyimi ile “Hazreti Ali’nin Kılıcı” mıydı bilinmez. Ancak Ezel dizisinde halkın sempatisini kazanan “Ramiz Dayı” karakerine ilham vermiş olan Palaz’ın hayatı şüphesiz okunmaya değer bir sosyolojik manzara sunuyor.

Yazan fionamimi

3 Yorum

Cevap Yazın
  1. abdullah palazı ozan telli yoldaştan kesit yazılarından okudun goguldan aradım buldum OKUDUM aslan parçası gibiymiş.Bursa cezaevinde pislik çukurunda o zülümde gönlünü açan nazıma denk gelmesive NAZIM HAYRAN lığı tabiri hoş görün sanki aslan terbiyesi ASLAN parcası nazım hayranı ve o zaman BABA BİZDE köministiz DEMEK hayranlık uyandırdı iki dev adama saygılar olsun .ALKIŞLARLA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Cezayirli Rock-Rai Yıldızı Rachid Taha Hayata Gözlerini Yumdu

İyi ki Doğdun Amy!