Yağan kurşunlarla yolu bir değildir çiçeğin. O açmaya devam eder. Baharı bilir, doğmayı, sevinci yenilenecek günü… Mevsimi. Bebek de korkuyu bilmediği için sarılır kaplana. Bizleri korona değilse de hep birden günlerdir aynı haberlere maruz kalmak söndürecek. Naylon sentetik. Kurşun. Aynılaştıran her şey. Marketlerdeki raflar gibi. Her biri, birbirinin aynı marketler gibi. Gittikçe yaşamsızlık. Açmaya çalışan çiçeğe karşı dışardan yağan her türlü bilgi sentetik.Uzun süredir her şey bizim dışımızda. Edilgenleştik. Cep telefonlarımızın pencerelerinden bakıp öğrendiğimiz bir dış hayat var. Ne yapıp yapmayacağımızı bize o hayat söylüyor. Bu haliyle bin bir türlü gizem, sonsuzluk ve merak barındıran insan bu haliyle tuhaf bir şekilde masumlaştı. Bilimin bizleri getirdiği nokta bu olabilir mi tuhaf bir şekilde gaipten haber bekliyoruz. Bilgi bombardımanına maruz kalmak yüzünden doğruya yorgun hale geldik. Birden herkes aynı olabilir mi? Farklılıklarımız yorucu gelmeye başladıysa olabilir. Günlük dilden kaçmak isteyen herkes masalların diline sığındı. Ya da geleceğin diline. Ya da yabancı dillere. Temel sorun yok olamamak. Yazılı dünyayı yaşamaya başlamak ne kadar sorumlu olduğumuzu her an hissetmemize neden oldu. Bu da hesap verme, kaygı bozukluğu ve kendini yani özünü birden çok alana dağıtarak, özünün yoğunluğunu azaltmaya neden oldu. Yüzeyselleştik ne de olsa her yerde biraz varız diye. Sosyal medya ve yeni iletişim bizleri parçalı bir hayatı yaşamaya mahkûm etti. Şimdi hepimiz oralara bıraktığımız parçalarımızla oralarda toplanıyor ve karamsar geleceklerimiz hakkında konuşuyoruz. Ancak gerçek dünya bedenlerimizin olduğu dünya. Bizden bakım, temizlik, sağlıklı beslenme, düzen bekleyen bedenlerimizin dünyası. Burada işler o ışıklar altındaki parlaklıkta değil maalesef. Kir pas içinde uygun poz peşinde… İmaj ya da yeni adıyla ruhsal medyada var olma telaşı insanın temel ihtiyaçları hiyerarşisini karıştırdı.Zengininden fakirine, o ırktakinden bu ırktakine, kimsin kim değilsin diye bakmadan herkes için bir risk olan bir virüs hepimizi birden başında olduğumuz ağaçtan sallıyorsa düşürmek için; düşünmek lazım. Dijital hayatlarımızla tamamen saf dışı bıraktığımız 60 70 80 yaş kuşağı belki de küs gibi dünyamızla zaten yeterince üzdüğümüz insanlar olmasınlar? Elimizden telefonlar düşmüyor, başımız telefondan kalkmıyor onlarla küs gibiyiz. Topluca var olduğumuz bir yer yüzünden onları dışarda bırakıyoruz. Bilmedikleri bir dünyanın dışındalar ve geleceğin birden ellerinden alınmış olduğunu yaşarken görüyorlar. Karşılıksız iyilik var mıdır? Vardır.