Yazan: Indra Aimee Rai | Çeviren: Sinefin Gış
Bu emsalsiz ve tuhaf COVID-19 ve akabinde gelen karantina sürecinde, sirkülasyonda bir metin dolaştığını gördüm.
Bu metin, okumak ve meditasyon yapmak, şarkı söylemek ve dans etmek, ve basitliğin güzelliğini keşfetmek üzerineydi. Dünyanın yavaşladığından bahsediyordu. İnsanlığın iyileşmesinden. Güzel olduğundan. Bu düşünceye çoğunlukla katılıyorum.
Evet, kesinlikle bu zor süreçte kendimizin ve çevremizin ruhunu yükseltmek önemli. Evet, bu tuhaf zamanlarda bunu yapmanın ve zamanı da akıllıca kullanmanın bir değeri var. Evet, hapsolduğumuz bu zamanların sessizliğinden yükselen problemlerimizle baş etmek ve iyileşmek için bir fırsatımız var.
Ama hayatta sıklıkla, bireysel ve kültürel olarak olumlu kalma takıntımız, karmaşık, gerçek, saf insani deneyim için alan yaratmamak anlamına da geliyor. İnsanlara zorlandıklarından bahsetmeleri ve özgür hissetmeleri için alan yaratmıyoruz. Bu durum evlerinde yalnız başına ızdırap çekenleri susturma ve utandırma riski taşıyor. Onlara sanki zor zamanlarla duygusal olarak baş edebilmek için kabiliyetleri olmadığı, onlara dair bir şeylerin ters gittiği mesajını veriyor.
Karantinayı güzellemememiz gerektiğine inanıyorum, çünkü bu basitçe bir ruh sağlığı krizi. Sürece dair farkındalığa sahip olarak kendimiz ve birbirimize daha bütüncül ve sevgi dolu bir şekilde alan tutabilmemiz için bilmemiz gereken şeyler var.
Birçoğumuzun ızdırap çektiği çocukluk travmaları genellikle bağ- daha doğrusu bağın eksikliğinden kaynaklanıyor. Ailelerimizle kurduğumuz ilk bağlar, sağlıksız ve işlevsiz, bizi yalnız olduğumuz -kendimizden, başkalarından ve bizi çevreleyen dünyadan kopuk olduğumuz hakkında dırdırlarla baş başa bırakan anılardır. Pek çok insan için, evlerinde fiziksel olarak kapalı kalmak tetikleyici ve travmaları tekrar edici bir durum.
Pek çoğumuz çocukluktan yaralar ve travmalar taşıdığımızı bilmiyoruz bile. Bağımlılık, kronik ağrı, depresyon, özgüven düşüklüğü ya da kaygı bozukluğu gibi belirtilerden muzdarip olabiliriz. İçkimizi bir tık fazla sevebilir, aşırı çalışabilir, egzersiz fanatiğine dönüşebiliriz. Biraz fazla seyahat edebilir, gerçeklikten kaçabilir, ya da bizi yiyip bitiren yalnızlıktan uzaklaşmak için sosyalleşebiliriz. Bu davranışların kökünde yatan acıyı henüz keşfetmemiş olabiliriz, çünkü bu davranışlar bizi bu acıdan korumak içindir.
Gündelik meşguliyet travmatik ve işgalci anıları uzakta tutar.
Gündelik aktiviteler bizde yer edinen travmayla ve bedenimizde canlı olan duygusal anılarla aramızda durur. Bir şekilde, gündelik aktiviteler bizi sağalmaktan, gerçekte nasıl olduğumuzla yüzleşmekten alıkoyar. Ama başka bir yönden, tahammül edilemez olanın çerçevesini yok eder. Bu her zaman kötü bir şey değildir. Gündelik hayatlarımız sadece zihnimizi dağıtmaz, aynı zamanda bizleri kalplerimizde sessizce taşıdığımız yaranın hakiki boyutundan korur.
Bu yüzden çoğumuz olmakta zorlanır ve yapma bağımlısı oluruz. Evet, gündelik oyalanmalardan uzaklaşmak tüm duygularımızı yüzeye çıkarmakta çok etkilidir, ama bunu yeterli destek olmadan bu boyutlarda yapmak asla önereceğim bir şey değil.
Kendimizle yüzleşmemizin bu derecesi, ideal olarak bir inziva ya da tedavi merkezinde, profesyonel birinin rehberliğinde ya da en azından eğer ekonomik durum bunu karşılamaya yetmiyorsa, doğru düzgün bir kişisel destekle olmalı. İnsanları bu şekilde şeytanlarıyla yalnız bırakmanın tek biçimi hapishane sistemidir ve bu bile aslında kabul edilemez. Dünyadaki herkesi tecrit ettik. Bu, insanları çıldırtıyor.
İnsanlara bu dönemin, sıkıntı ve ızdırabımızı taşımak, kendimizi keşfetmek, sükuneti bulmak ve avunmak için uygun bir zaman olduğunu söylemekte sakınca yok. Ama bu ancak iyileşme yolunda birkaç adım atabilmiş olanlarımız için geçerli.
Bunun herkese uygun olduğunu varsaymak belki birazcık ayrıcalıklı, birazcık kibirli bir yaklaşımdır. Üstelik bilinçsizce.
Yoga da yapan bir klinik travma uzmanı olarak, hareketin, nefesin, sakinliğin ve bulunma halinin faydalarını biliyorum. İyileşme yolunda bunlar paha biçilemez şeyler.
Fakat travmaya sahip pek çok insan oturup birkaç dakikalığına bile olsa meditasyon yapmayı imkansız bulur. Fazla uyarılmış bir sinir sistemi dikkat dağınıklığına sebep olabilir. Yerimizde duramayız. Odaklanamayız. Zihnimiz ve bedenimiz bunu yapamayacak kadar huzursuzdur.
Bu tarz bir uygulamaya dair girişimler huzurdan ziyade panik duydusuna sebep olabilir. Gözleri kapatmak, pek çok insanı eski anılara döndürdüğünden akut travmatik durumlar için kocaman bir hayır olabilir. İnsanlara bedenlerini belirli biçimlerde hareket ettirmelerini ya da dikkatlerini içlerine yöneltmelerini isteyen yoga ve mindfulness tipi uygulamalar da aynısını yapabilir. Nefes egzersizleri de yine eski duyguları yüzeye taşıyabilir ve bizi illaki de yatıştırması ya da yoğunlaştırması beklenmez.
Travmayla mücadele etmek gerçekte çoğu insanın anladığından çok daha kırılgan bir dans. Parmak uçlarımızı oraya hafifçe daldırmamız ve geri çekmemiz gerekir. Önce kıyısında kürek çekmeyi öğrenmemiz gerekir.
Etkili travma çalışmasında, en son isteyeceğimiz şey eski bir duygunun medcezir vari bir dalgayla salıverilmesidir. Halihazırda çok fazla uyarılmış bir sinir sistemi bununla baş edemez. Her şeyi tek seferde hissetmek çok fazla gelir.
Ve şuan pek çok insana da olan bu.
Sözünü ettiğim bu metinde bahsedilen türde uygulamalar herkes için yararlı olmayabilir – en azından Google ya da Youtube’da bulduğumuz biçimleriyle. Çoğumuzun çok daha dikkatli bir rehberliğe ihtiyacı var.
Buna bir de sağlığımızın tehlikede oluşunu ekleyin.
Buna bazılarımızın sevdiklerini kaybediyor oluşunu ekleyin.
Buna diğer bilmediğimiz politik gündemler oluşunu ekleyin.
Buna bir sürü insanın muazzam bir ekonomik baskı altında oluşunu ekleyin.
Buna pek çok çocuklu insanın kendilerine ayıracakları en ufak vakit bulamayışlarını ekleyin.
Buna pek çok insanın hayati bir ihtiyaç olmasına rağmen doğaya çıkamadığını, günün yirmi dört saati dört duvar arasında boğuluyor olduğunu ekleyin.
Hareket özgürlüğümüz bir gecede elimizden alındı. Bir daha ne zaman gelecek bilmiyoruz. Bunu da ekleyin.
Çok fazla insan sıkıntılı, öfkeli, depresif, kaygılı ve korku dolu hissedecek. Çok, çok fazla insan kafası karışık, kapana kısılmış, yalnız hissedecek ve onları saran çaresizliğin boyutlarını anlayamayacak.
Bilmenizi isterim ki eğer bu hislere sahipseniz, geçmişiniz ne olursa olsun, bu hisler çok doğal ve utanmanız gerekmiyor. Mevzular karışık. Kendi başına zaten travmatik, bir de bazılarımızın iyileşememiş yaraları yüzünden tekrar travmatize edici.
Bu süreçte çok şey öğreneceğiz tabii. Bazılarımız daha sessiz olmayı, daha azına ihtiyaç duymayı öğrenecek. Büyük kısmımız sevdikleriyle unutulmayacak, kıymetli vakitler geçirecek. Ama çoğumuz bu tecritten dolayı farklı derecelerde ızdırap çekeceğiz. Bazılarımız bu süreç yüzünden duygusal bunalıma girecek. İhtiyaç duyduğu ve hak ettiği yardıma herkes ulaşamayacak.
Şunu anlayalım ki deneyimden deneyime fark var, ve hepsi de eşit derecede kabul edilebilir. Uzaktan çalışmak sizin için keyifliyse bu normal. Gelirinizi aniden kaybettiniz ve panik içindeyseniz bu normal. Bahar temizliği yaparken eski müzik koleksiyonunuza eşlik edip şarkılar söylemekten keyif alıyorsanız, bu normal. Kanepeden kalkamıyor ve çığlık atmak istiyorsanız bu normal. Tüm bu duyguların arasında bir yerlerdeyseniz bu da normal. Hissettikleriniz günün her anı değişip duruyorsa, bu da normal.
Kitaplar okuyan, meditasyon yapan ya da çocuklarıyla birlikte tuvalet kağıtlarından kaleler yapan insan gözleri çıkana kadar karanlıkta ağlayan ve artık baş edemediği için istemeden çocuklarına bağıran insandan daha iyi değil. Belki bu inanılmaz zor durumla baş etmek için çantasında daha çok alet var o kadar. Ya da sadece diğerine kıyasla daha iyi bir gün geçiriyor.
Kimse çuvallamıyor. Hepimiz elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz.
O yüzden lütfen bu inanılmaz sürecin acı gerçeklerine karşı birbirimize nazikçe sarılalım. Çünkü bunu yaptığımızda, insanlık gerçekten iyileşmeye başlayacak.
Zaten yaşadıklarımızı içinde bulunduğumuz ama baş edemediğimiz durumlar bunlar ! tespitler güzel ….çare ne ne yapmak gerek ! bunlardan hiç bir fikir ve öneri yok nasıl başa çıkacağız bu travma ile gençler başka çocuklar başka orta yaşlılar başka yaşlılar başka yaşıyor bu krizi çalışan ayrı çalışmayan ayrı zengin fakir ayrı yaşıyor SONUÇ BAŞ EDİLEMEYEN KRİZ ….ÇARE GEREKLİ ÇARE !!!
..