Duygusal zekanın teorik alt yapısını Thorndike’in 1920 yılında ortaya attığı sosyal zeka modeli oluşturmaktadır. Bu modele göre kişilerin başkalarının duygularını anlama ve algılama yeteneği genel zekasından ayrı bir özelliktir. Thorndike sosyal zeka adı altında duygusal zekanın tanımına yakın bir yapı oluşturmuştur.
Gardner, 1983 yılında sosyal zeka kavramını genişleterek çoklu zeka kavramını gündeme getirmiştir. Gardner’ın araştırması, kişisel ve kişiler arası zekanın en az standart zeka kadar önemli olduğu fikri üzerine odaklanmıştır. Gardner’a göre sosyal zeka, kişilerin, kişiler arası ve kişisel zekasından oluşmaktadır. Kişiler arası zeka, bir başkasıyla ilgilenen kişinin zekası ve duygu gruplarının karışık ve yüksek farklılıklarını sembolize edebilme yeteneği olarak tanımlanırken kişisel zeka, başkalarıyla olan ilişkide kişinin kendi zekasını ve diğer kişisel yeteneklerinin farkında olması ve bunları birbirinden ayırması olarak tanımlanmaktadır.
Duygusal zeka kavramının gelişmesi, insanların bir konuyla ilgili başarılarını ölçmek için kullanılan genel ölçüm testlerinden – üniversite seçme sınavları, IQ testleri vs.-başarılı olan kişilerin bir çoğunun, gerçek hayatta başarısız olduklarının tespit edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Duygusal zeka kavramı, ilk defa 1990 yılında Salovey ve Mayer tarafından başkalarının duyguları ve hislerini anlama becerisi olarak tanımlanmış ve popüler olmaya başlamıştır. Onlara göre, duygusal zeka sadece tek bir yetenek ya da doğal bir özellik değil, duygusal muhakeme yeteneklerinin, duyguları anlama ve kontrol etme özelliklerinin düzenlenmiş bir şeklidir.
Duygusal zeka kavramı çalışma ortamında, gerek örgüt içerisinde gerekse müşteri beklentilerini yerine getirebilmede, performans kriteri olarak ele alınmaktadır. Duygusal zeka konusunda yapılan araştırmaların merkezinde duyguların bireylerin davranışlarında örneğin; harekete geçme, yardımlaşma ve iletişimde önemli bir fonksiyona sahip olduğu düşüncesi yer almaktadır. Duygusal zeka, duyguların yönetimiyle ilgili oluğu için yüksek duygusal zeka sahibi bir bireyin de pozitif düşüncelerini yüksek performansa çevirmesi ve negatif düşüncelerin olumsuz etkisinden kendisini kurtararak performansını arttırması beklenmektedir.
Weisinger, duygusal zeka ile iş başarısı arasında doğrudan bağlantı olduğunu saptamıştır. Dulewicz ve Higgs’in yaptıkları araştırmada duygusal zekanın örgütsel başarının % 36’nı Iq’nun ise örgütsel başarının % 27’ni açıkladığı tespit edilmiştir. Aynı araştırmada duygusal zekanın kariyer ilerlemelerini de düşük düzeyde de olsa etkilediği tespit edilmiştir. Ancak iş performansı-duygusal zeka ilişkisi konusunda yapılan araştırmaların bulguları farklı sonuçlara işaret etmektedir. Bazı araştırmalara göre duygusal zeka öğrencilerinin ders başarı düzeylerinin ,yöneticilerin iş performansının, maliye memurlarının iş performansının, satış temsilcilerinin performansının ve amirler tarafından yapılan performans değerlendirmenin bir belirleyicisi durumundadır. Diğer taraftan yapılan bazı araştırmalar da duygusal zeka ile iş performansı arasında herhangi bir ilişki olmadığını ortaya koymaktadır. Bu araştırmalara göre, duygusal zeka ile akademik performans ve amirler tarafından yapılan performans değerlendirme arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır. Cote ve Miners ile Carmeli ve Josman tarafından yapılan araştırmada da duygusal zeka ile iş performansı arasında anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilirken, Shaffer tarafından yapılan araştırmada bu iki değişken arasında herhangi bir ilişki olmadığı ortaya konulmuştur.
Bazı araştırmalar, Iq’nun iş performansındaki değişkenliğin %25’lik kısmını etkileyebildiğini belirtmektedir, hatta bu oranın %5-10 arasında olduğunu ileri süren çalışmalar da mevcuttur. Bu araştırmalara göre iyimser bir kabulle bu oran %25 olarak ele alınsa dahi, iş performansındaki değişkenliğin dörtte üçü Iq’nun dışındaki kaynaklara bağımlıdır.Duygusal zekanın, kişinin duygularını düzenlemesinde, amaçlarını belirlemesinde, özel ve iş yaşamından tatmin olmasında dolaysız bir rolünün olduğu ifade edilmektedir.
Pek çok uzman duygusal zekanın başarıya ve performansa bilişsel zekadan yani iq’dan daha fazla etki ettiğini söylese de araştırmalara göre hangisinin başarıda daha etkili olduğu yapılan işin doğasına göre de değişmektedir. Örneğin, pazarlama alanında çalışanlar için duygusal zekanın işe yarayabileceğini düşünebiliriz ancak araştırmalara göre bu alanda çalışan kişilerin ne kadar satış yaptıklarını belirleyen en önemli faktör iq’dur. Buna karşın eğer her gün başkalarının duygularıyla ilgilenmeniz gereken bir işte çalışılıyorsa (örneğin satış, emlakçılık, çağrı merkezi çalışanları veya avukatlık gibi), o zaman duygusal zekanın iş performansına katkısı oldukça artmaktadır. Öte yandan duyguları anlamayı ve duygularla ilgili bilgiyi kullanmamızı gerektirmeyen işlerde çalışanlar için duygusal zeka,başarının bir belirleyicisi değildir. Bunun yanında duygusal zeka, zor ve duygusal açıdan yük getiren işlerde, stres verici iş ortamlarında daha da önem kazanmaktadır. Örneğin polislik,öğretmenlik gibi meslekler ya da çağrı merkezi çalışanı olmak buna örnek gösterilebilir. Bu tarz işlerde duygusal zeka becerileri, karşısındakini anlayarak tepkilerini ona göre düzenleme ve stresle başa çıkma konusunda önemli bir destek kaynağıdır.
Araştırmalara bakıldığında yüksek duygusal zekaya sahip yöneticilerin ya da liderlerin elemanları tarafından daha başarılı ve etkin olarak algılandığı görülür. Ayrıca duygusal zekası yüksek liderlerin çalışanları iş yaşamlarından daha fazla doyum almakta ve iş yerinde daha mutlu olmaktadır. Liderler için duygusal farkındalık ve kendi duygularını farklı ortamlarda en iyi şekilde kullanma becerileri, geliştirmeleri gereken en önemli becerilerdendir. Ancak duygusal zeka liderliğe katkı sağlasa da bazen liderleri aşırı hassas yapabildiği için olumsuz etkileri de görülebilmektedir.
Başkaları ile etkileşim gerektirmeyen işlerde örneğin tüm gün matematiksel hesaplamalar yapan biri için duyguların dikkat dağıtıcı olabileceği ve bu nedenle kişinin iş yaşamını olumsuz etkileyebileceğine dair uzman görüşleri de vardır.
Bilişsel zeka ve duygusal zeka, işlevsellikleri açısından birbirlerinden tamamen ayrılması mümkün olmayan beceriler bütünüdür. Yüksek duygusal zeka düzeylerinin, kişinin yaptığı işten yüksek seviyede doyum almasını sağladığı, kişinin yöneticileriyle ve diğer çalışanlarla daha etkili iletişim kurabilmeyi sağladığı ifade edilmektedir. Günümüz iş dünyası, çalışanın bedensel, bilişsel ve duygusal yeterliklerini bir bütün olarak daha yoğun ve daha etkin kullanmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla duygusal zekanın öneminin her geçen gün arttığını söyleyebiliriz.