“Homo Homini Lupus.” İnsanın insanın kurdu olduğunu dillendiren bu Latince deyiş muhtemelen tarihteki en büyük öngörülerden biridir. Tallheim ölüm çukurundan, genslerin/kabilelerin kabilelere uyguladığı zulümden gaz odalarına, atom ve hidrojen bombalarına uzanan süreç türümüzün kendi türünün diğer üyelerine başka hiçbir türde görülmeyecek büyüklük ve çeşitlilikte uyguladığı şiddetin tarihidir. Bu şiddet tarihi içindeki kimi olgular göz önündedir: Dünya Savaşları, Holokaust, Afrikalı siyahlara uygulanan zor; etrafına bakmış herkes haberdardır bunlardan. Kimi olgularınsa adını duysak da öğrenmemeyi seçmişizdir, “cadı avı” bunun en açık örneğidir.
Cadı avlarıyla ilgili birkaç yanlış malumatı düzelterek başlayalım. İlk olarak, 12. Yüzyılda kayıtlara geçmiş bir “cadı yakma” vakası olsa da cadı avı esas olarak modern bir gerçekliktir, 1428 ile 1783 arasında –Polonya’da 1823’te de bir infaz gerçekleşmiştir- yani Ortaçağdan sonra ve Aydınlanmanın şafağına kadar sürmüştür. Bizim “uygar” vicdanlarımız bu vahşeti karanlık çağa ötelemek, böylece selamete ermek istese de Auschtwitz kadar olmasa da burnumuzun dibindeki bir olgudur. İkinci olarak, cadı avlarının dinsel motiflerle süslendiği doğrudur ama -sanıldığının aksine- idam cezalarının çok büyük kısmı Engizisyonlar değil seküler mahkemeler tarafından verilmiştir, Engizisyonlarca verilen cezalar oldukça azdır.
15. ve 18. Yüzyıllar arasında kimi kestirimlere göre çok büyük kısmı kadın olan 200 bin, kimi kestirimlere göre ise 300 bin insan cadı avları çerçevesinde türlü şiddete uğrayarak öldürülmüştür. Bu bakımdan, popüler kültür içinde fantastik bir öğeye dönüştürülmüş cadılık fikrinin inşası Avrupa’nın her yerinde on binlerce kadının tahayyül sınırlarımızı zorlayan suçlamalarla, tahayyül sınırlarımızı zorlayacak bir vahşetle ortadan kaldırıldığı bir sürecin ürünüdür.
Suçlamalar arasında cadı olduğu öne sürülen kadınların şeytanla işbirliği yaptıkları, Sabbat adı verilen şeytani ve cinsel ritüeller düzenledikleri, çocuk etiyle beslendikleri (Hansel ve Gretel’i hatırlayın), erkekleri iktidarsız, kadınları ise kısır yaptıkları gibi iddialar vardır. Bu iddialarla bir kez muhatap olan, düşman bir komşusu, kendisinden kurtulmak isteyen kocası yahut birliktelik teklifini kabul etmediği bir erkek tarafından ihbar edilen kadın için artık kurtuluş yoktur. Cadılığını itiraf edene kadar işkence görecek, ardından ruhunun arınması için öldürülecektir.
#1 İğneleme
Cadılıkla suçlanan kadınların vücutlarının her yerine ama özellikle cinsel organlarına, “orada saklanmış olabilecek şeytanı çıkarmak için” uzun iğneler batırılır.
#2 Suya batırma
Kurban resimde görülene benzer bir mekanizmayla suya batırılır. “Cadılık teorisini” oluşturanlara göre bu bir testtir. Kimi uygulamalarda kadın suda boğulursa masumdur ve arınmış olarak ölür, suyun üzerinde kalırsa cadıdır ve yakılır. Kimi uygulamalarda ise suya batar ve ölürse cadıdır, batmaz ise cadı değildir, zira Tanrı masuma yardım eder. Her iki durumda da ölüm kesindir. Ancak amaç test değil de işkence ise kurban başka masumların ismini vererek -geçici olarak- sonundan kurtulabilir.
#3 Kazığa Bağlayıp Yakma
Bir heretik kabul edilen Giordano Bruno’nun da kurbanı olduğu, Galileo’nun kıl payı kurtulduğu bir idam ve sınama yöntemi ise sanığı kazığa bağlayarak yakmaydı. Çoğunlukla kurbanların kocaları ve çocukları önünde gerçekleştirilen bu infaz sırasında kurbanın var ise kızları da bir yandan dövülür böylelikle cadı olması muhtemel çocuklar için önlem alınmış olur ve çifte bir cezalandırma gerçekleştirilir.
#4 Ölene kadar ezmek
Kazığa bağlayıp yakmada olduğu gibi cadı avları dışında da sıklıkla kullanılan bir infaz yöntemi de sanığın üzerine giderek artan ağırlıklar koyarak ölmesini sağlamaktır. Resimde Salem cadı avı sırasında bu şekilde öldürülmüş Giles Corey’in infazı görülüyor. Corey’nin mezar taşı ağır yassı bir taştır ve üzerinde “Pressed to Death” (ölene kadar ezilmiş) yazmaktadır.
#5 İspanyol Beygiri
Bir infazdan çok işkence yöntemi olan İspanyol Beygiri’nde, kurban keskin kenara oturtuluyor, ardından acısını çoğaltmak için iki yandaki ayaklarına ağırlıklar asılıyordu.
#6 Judas Sandalyesi
İspanyol beygiri gibi kurbanın genital bölgesine ve anüsüne zarar vermek üzere tasarlanmış Judas sandalyesi çok daha ağır sonuçlar veriyordu.
#7 Askı
Kurbanın kollarının arkada kalacak şekilde asıldığı ve ayaklarına ağırlık bağlandığı bu işkence kurbanın kollarının sakatlanmasıyla sonuçlanıyordu.
#8 Demir Sandalye
Birkaç uygulaması olan bu işkence yönteminde kurban çivili bir sandalyeye oturtulur ve sandalyenin altında ateş yakılırdı.
#9 Germe (The Rack)
Kurban ayakları ve ellerinden bağlanarak ters yönlerde kuvvet uygulayan bir mekanizma aracılıyğıyla ayaklarından ve ellerinden çekilirdi. Kimi durumlarda acısını arttırmak için uzandığı zemine çivili merdaneler yerleştirilirdi.
#10 İşkence Armudu (Pear of Anguish)
Cadı avları ve yargılamalarındaki işkenceler özellikle kurbanın cinselliğine yönelir. İşkence armudu bunun en bariz örneğidir. Eşcinselliğin de büyük suçlardan biri olarak kabul edildiği bu dönemde eşcinsel erkeklere de uygulanan bu işkence sırf bu amaçla üretilmiş olan gördüğünüz metal nesnenin kurbanın vajinasına ya da rektumuna yerleştirilmesi ve ardından açılmasını içerir ve kurbana geri dönüşü olanaksız zararlar verir.
Cabası: Kitap Önerisi
Cadı avları sürecinde gerçekte ne olduğuna dair bir kitap okumak isterseniz Silvia Federicci’nin Otonom Yayıncılık tarafından basılmış Caliban ve Cadı adlı kitabını okuyabilirsiniz.
http://www.otonomyayincilik.com/kitaplik/cadikazani/item/56-caliban-ve-cadi