-Sen neden buradasın?
-Ben de öldüm.
-Biliyorum, yani nasıl öldün?
Bilmem ki bir anda. Hiçbir şey anlamadım. Kurşun sesleri vardı. Çok. Annem koşuyordu. Kucağındaydım. Sonra düşmüşüm. İçi parçalandı annemin. Öyle çok üzüldü ki keşke hiç doğmasaydım dedim. “Geçti anne, geçti” demek için, onu teselli etmek için, dirilmeyi ne çok isterdim. Sanki kalbi sökülüyormuş gibi kütür kütür ağlıyordu. “Anne,” demek istedim. “Anne!” Büyümeye niyetli her bebek gibi çok güzel bakmış olmalıyım ki annemin yüzüne; “umut var” demiş olmalıyım ki öldüm sanki yüzünün kaleleri bir bir düştü annemin. Güneşli gülüşleri sudaki halkalar gibi çekilip yok oldu. Yüzü birdenbire kerpiç çatlar gibi kuraklıktan toprağa kesti. Öldüğümü o zaman iyice anladım. İyice öldüğümü. Bir akarsu da akmaktan vazgeçip benimle geldi, bak. “Durmam” dedi, buralarda daha yeni yerleşmişti yatağına oysa tarihi bir nehirden çatallanıp koparak… “Senin dedi, senin yüzün suyu hürmetine geziyordum buralarda… Daha baharlar gelecek, kütür kütür akacaktım.’ Sonra sessizliği ipliklere bölen inşaat işçilerinin seslerini duydum. Garip geldi. Demek burada da bir düzen… Burada bekleniyor ister istemez yolu bir gün mutlaka düşecek herkes ve burada kurşunlar çıkacak benim gibi bebeklerin gövdesinden ve savaşı ilk başlatan sonsuza kadar tekrar tekrar vurulacak. Hayatın tersine buradaki kurgu. Azala azala bite bite hiç’ ten bile daha az kala kala cezasını çekecek kundak kokusunu çalan. Ya sen?
Ben uzun bir gece geçirdim annemle doğarken. Odasında yalnızdık. Büyükannemle büyükbabam yan odada uyuyorlardı. Bizden hiç haberleri olmadı. Annemin çok canı acıdı. Sonra beni bir kenara bıraktı. Yorgunluktan bayılmış. Sızmışım ben de başında eriyip biten bir mum gibi. Kordonundan sabaha kadar kanamışım. Ben önce o da benimle geliyor sandım. Çünkü kordonun bir ucu da ondaydı. Sonra bi baktım yalnızım. Ölen bi tek benmişim. Babamı tanısaydım her şey daha farklı olurdu belki. Büyükannemi, dedemi… Annem niçin genişletmeye çalıştı ki yalnızlığını tek başına benimle, bir göz oda, taşacağı belliydi birinin bu tarafa. Babama kızamıyorum bile. Böyle bildim çünkü babalar hep böyle yaparmış gibi. Öğrenmek çok kalıcı bir iz bıraktı; öldüm.
Annem bir bebekle tanıştı ve o artık yok.
Terazinin bozulmuş dengesi, iki kefesi gibiyiz. Ben burada kaldım annem orda… Askıda. Minicik halimle ben ondan daha ağırım. Ölenler çünkü hemen yaşlanırlar. Yaşlıdırlar, yaşayan en yaşlıdan bile. Madem tecrübe işi yaşlanmak ve en büyük tecrübe ölmek.
Cezalar veriyorlar anneme şimdi sürekli. On sekiz yaş için yirmi beş yıl, upuzun bir gece…
Oysa ben şahidim çaresizliğine. Tek şahidi burada kaldı. Beraberdik. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Korktuk. Ben mesela hiç bilmezdim doğmanın bunca şuç olduğunu… O da. Doğurmanın.
Şimdi ne olacak peki?
8konu çok iyi ama anlatım sanki,biraz çalakalem ve özensiz yazılmış gibi,özellikle yazım dili,örneğin;kütür kütür akma…gürül gürül akar…şırıl şırıl akar…ama kütür kütür akmaz.
Teşekkürler. Kütür kütür, şelale benzeri büyük sular için ses taklidi olarak yerel dillerde kullanılır ancak söylediklerinize haklısınız. Bu anlatıda acı hakim olduğu için yürekten sökülerek, koparak gelen güçlü bir akışı en iyi tarif için seçmiş olabilirim kütür kütür sözcüklerini… Gürül gürül neşeli gibi.. Şırıl şırıl da zayıf..