Amália Rodrugues’in şarkısı olan ‘Estrahanda Forma Vida’yı, Türkçeye, ‘Yaşam tarzı’ olarak çevirebiliriz. Bu fadonun esasını gösteren bir sözdür. Yani Fado, kısa bir cümleyle anlatılacaksa ancak böyle anlatılabilir ve sanırım duyduklarında birçok fadista bu sözden memnun kalacaktır.
Amália bu şarkısında; ‘Ne tuhaf yaşam tarzı var, benim kaybolan kalbimin/ Geç altın zamanlardan besleniyor ve bilmiyor nereye gideceğini/ Nereye gideceğini bilmiyorsan/Dur biraz, aceleyi bırak/Çünkü ben sana eşlik edemeyeceğim artık’ diye seslenir.
Bu yaşam tarzının ise kökleri olmalı kesinlikle.
Fadonun tam olarak kökleri açıkça gösterilemiyor/bilinemiyor ve tabii ki çeşitli söylentiler var. Henüz ilk bakışta, türetme daha inandırıcı gözüküyor. Öyle ki; Fadonun kökleri Afro-Brezilya müzik formlarına, örneğin Fofa veya Lundum’a geri dönebilecek kadar uzun.
1822’den beri bağımsız olan Portekiz’in eski Portekiz kolonisinden göçmenler, müzik kültürlerini sömürge efendilerine ihraç ettiler. Ve işte müzik seyahat eder. Doğası budur. Tek bir tür yoktur, türler kaçınılmaz olarak karşılaşmış, çarpışmış ve birleşik olmuşlardır. Nereden geldiğinin de pek önemi yoktur. Bir an bakarsınız o gelmiştir ve kabul edersiniz.
İşte Portekiz halk müziğiyle, füzyon yoluyla fado nihayet yaratıldı/oluştu. İlk ünlü fado sanatçısı, tarzın gelişimini belirleyici bir biçimde etkileyen Maria Severa (1805-1871) ‘dır. Eski nesil için (1938 doğumlu) Fernando Machado Soares, Carlos Paredes (1925-2004) ve tabii ki Amália Rodrigues (1942-1999)
Lizbon’un fadosunun diğerleri gibi şekillendirilmesinin elli yılı aşkın bir zamanı var. Fado davasında, birisi şarkı söyleyerek onları ısırıp bağırıp, çağırmadığını” belirtmek için Fadistas’ın temel kalitesi formüle edilmek durumunda kalınır ve bu Amelia sayesinde olur.
Ne kadar kısa bir zaman değil mi?
Ayrıca Amália Rodrigues, Fado’nun nezaketi olarak tanınır. Çünkü fado, fakir ve ‘fahişe’ bölgelerinde Lizbon’da ortaya çıktı. O denizcilerin ve ‘pezevenklerin’ müziğiydi. Amália, fadoyu ‘acımasız imajından’ kurtardı ve onu konser salonlarına götürdü. Öyle sevildi ki; Öldüğünde, ülkede üç günlük yas ilan edildi.
O Fado’nun ikonudur. 99 yılında hayata göz yumana kadar neredeyse bütün yaşamını Lizbon’da geçirdi. Birçok genç Fadista onu örnek alıyor.
Bunlardan biride Mariza‘dır. 40-50 civarında Dünya konser turu yapmış, 3 kez BBC Awards ödülü almış özel bir yetenektir. Mariza, Mozambik’te doğmuş ama Lizbon’un fakir Mouraria semtinde büyümüş. Anne ve babası bu semte bir taverna işletirlermiş.
Mariza’nın saçları kısacıktır ve rengini açmıştır. Konserlerine Barok tarzı giysiler ile çıkar. Uzun elbiseler. İşte bu Barok tarzı kıyafet ile saçları onun fadosunun simgesi gibidir. Klasizm ve modernizim.
Geleneksel fadoyu çok sever Mariza. Ama caz, flamenko ya da bossa nova ritimleri ile de eşlik edebilir fadoya. Rastlarsanız sahnedeki Mariza’ya dikkatle bakın, gözlerini kapatıp hafiften dans edercesine söylediğini görürsünüz ve müziğinin kendisini yaşadığını fark edersiniz.
Annesi Mozambiklidir ve orada büyümüştür. Teninin siyah olduğunu özellikle belirtir. ‘Kafamdaki kapıların her zaman açık olmasını annem sağlamıştır’ der bir söyleşisinde. Miriam Makeba, Senegal müziği, Brezilyalı topluluklar tüm bunları annesinden öğrenmiştir. Özellikle Nina Simone tabii. ‘Müziğin sınırları olmadığını işte bu dönemlerden biliyorum, diye annesine öykünerek anlatır bu durumu. Se Eu Mandasse Nas Palavras adlı bir şarkısı vardır. Sözleri şöyle: ‘Kelimeler sadece duyduğunuz gibi değildir/ Benden onları kazanmamı ya da hissetmemi talep etmiyorlar/ Kelimeler benim yapabileceğimden de fazlalar/ Onları yenmemi ve kandırmamı istemiyorlar’
Mariza 2010 yılında Fado Traditionallen albümünü çıkartır ve ‘Fado klasiklerini gerçek anlamda söyleyebilen biri’ derler onun için.
Mariza ise bu sözü şöyle yanıtlar:
‘Benimle geleneksel Fado üzerine konuşuyorsanız, neyin üzerine konuştuğunuzu iyi biliyorum. Ama bana ‘siz Fado’yu nasıl söylüyorsunuz?’ diye sorarsanız. Kendi tarzımda söylüyorum. Fadista olup olmadığımı sorarsanız. Hayır kendimi öyle hissetmiyorum, geleneksel Fado yu bilirim ama kendimi öyle görmüyorum. Ama Lizbon’da Tavernada, hey fadista gel de söyle! dediklerinde, bunu iltifat olarak görüyorum. Demek ki beni ve müziğimi kabul etmekteler.
Küçücük bir sahne kuruludur, iki gitarist dramatik sesleri oluşturmaktadır. Portekiz gitarının sesleri bunlar, İspanyol gitarı ile farklılığını hemen anlarsınız. Daha nazik. Yaşlı bir kadın sahneye doğru ilerler, bu bütünlüğe karışır. Siyah şalına daha bir sarınır. Gözlerini kapatır, ellerini gökyüzüne uzatır ve başlar söylemeye; ‘Üzüntü, yoksulluk ve ölüm. Kaybolan sevgilinin getirdiği acı ve kabul edilen kader’ Tam ağlamaklı şarkı devam eder. Kalbi ve ruhu sonsuzluğa sürükleyene kadar bu böyle gider.
Mariza’da öyle bir anlatısında “Portekizlilerin hepsinin depresif ve üzücü olduğunu söylemek istemiyorum, ancak kalplerimizde belirli bir nostalji var, eğer fadoyu söylemek istiyorsan bu geleneksel duygu çok yardımcı oluyor” diyerek klasik yönü ile övünür.
Bir başka fadistamız ise; Antonio Zambujo, Fado dünyasında çok iyi bilinir. Kendisi de son yüzyılın Fado kurallarından sıyrıldı. Fado’yu Brezilyalı Samba ve koro ile bütünleştirmek, onun için bir çelişki değil.
2012 yılında çıkarttığı Quinto albümündeki ‘Flagrante’ adlı şarkısında olduğu gibi. İyi bir örnek dinlemelisiniz.
Bu kısa yazı dizisinde, Fado üzerine sözünü edebileceğim en genç fadistanın adı ise Carminho. Değişime onun da büyük katkıları var.
İlk kez 12 yaşında sahne almış ve ‘Fado benim kaderimdir’ diyor. Asıl adı Carmo Rebelo de Andrade olan Carminho, yirmili yaşlarında Fado grubu kurar ve 25 yaşında ‘ Fado’ adlı albümünü çıkarır. Bu albüm 39 hafta aralıksız Portekiz listelerinin başında kalır.
Carminho geleneksel melodileri sever, ama değişik yorumlara da açıktır. Mesela klavye, çello ve perküsyon eşliğinde söyler. “Alma” yani “Ruh” adlı cd’sinde Brezilyalı Cihico Buargue ve de Fernando Pessoa’nın ‘Bom dia Amor’ yani günaydın sevgilim anlamına gelen parçasını yorumlamıştır.
’Şarkı Verem hastalığına yakalanan bir genç kızı anlatır. Penceresinin önünden geçen bir erkeğe aşıktır kız. Onun hakkında her şeyi bilir, ama hiçbir zaman tanışmazlar ve işte bu sevgi genç kızı hayatta tutar’’ İşte tam bir klasik fado örneği; ümitsiz aşk ve onun kişiyi mutlu etmesi zorluklar ile dolu bir yaşam.
Carminho der ki:
Ben hiçbir şeyi modernleştirmek istemiyorum. Çünkü fado benden çok daha büyük bir şey. O istediğinde kendiliğinden değişiyor zaten. Yanı sıra, fado değişimini med cezire benzetir Carminho ve müdahale edilmesini istemez. O isterse yükselir, isterse alçalır, der.
Carminho’nun bir şarkısının adı ‘Folha’ Türkçe’si ‘kâğıt sayfası’ ya da ‘bir parça kâğıt’ anlamına gelir. Sözleri kendisine ait. İçeriğinde şairin üzerine fadosunu yazdığı kâğıt parçasından söz ediyor. ‘Kâğıt, gelen bir çığlıktı’ diye başlıyor şarkı. ‘Çünkü şairler birçok kez yalan yazarlar, gerçekten hissettiklerini değil’ diyerek sürdürür sözlerini.
Fado’nun değişimi, ‘bütün diğer türler’ gibi hep sürecek ve sürmeye devam edecek. Kim bilir bir başka yazıda yeni yeni örnekler ile sürdürürüz bu ‘leziz değişimi’.
Yazının birinci bölümü için tıklayınız.