Hüzünden, Orta Çağ mistik şiirlerden ve sözlerinden, şarkılarında bahseder flamenko şarkıcısı Curro Pinana. O hüznü, bireysel iç acısını, günlük yaşamı şarkılarıyla anlatır bize.
Cartagena’da dünyaya geldim
burada bazı zamanlar mutluydum
ağlardım bazen
ama yine de burada ölmek istiyorum
Curro Pinana,1974 yılında Cartegana’da Flamenko müzisyenlerinin yoğun olduğu bir ailede doğar ve bugün Murcia’da yaşamaktadır. Konservatuarda Flamenko şan dersleri vermekte ve akademik çalışmalarını sürdürmektedir. Flamenko’ya alışılmadık konular yükler, adeta okuyabileceğiniz bir belgesel eser gibidir albümleri. Yaşamın içindendir ve yaşamı anlatmaktadır. Bazen yüzlerce yıl geçmişi ortaya çıkarır, bazen de burnumuzun ucunda olup her nasılsa göremediğimiz aykırı bir yaşamı sorgulatır bize.
Her yıl ağustos ayında La Union’da yapılan flamenko festivalinde aldığı, Türkçesi ‘madencinin lambası’ anlamına gelen ‘Lampara Minera’ ödülü önemlidir. Yanı sıra; duble albümü olan Cante de Minas kısa zamanda İspanya’nın en iyi flamenko albümleri arasında görülmüştür. Albüm kendisi de bir flamenko şarkıcısı olan ve Cante de Las Minas’ın tüm gelenekselliğine sahip dedesi Antonio Pinana adına çıkarılmıştır. Murcia bir Flamenko bölgesidir. Kentin festivali ise medyada yer alan bir festivaldir. Bir söyleşisinde; dedem maden işçilerinin şarkılarını yani Cantesleri, Antonio El Rojo’dan almıştır, ondan esinlenmiştir’ der Curro Pinana. Böylece kuşaklar boyu flamenkodda yaşanan mirası ve etkileşimi göz önüne serer. Usta çırak ilişkisi gibi.
Curro Pinana’nın altı kardeşinden 3 tanesi profesyonel müzisyendir. Erkek kardeşleri Pepe ve Carlos ile birlikte birçok albüme imza atarlar. Cantes de Las Minas’ın yani ‘Madenci şarkılarının’ stilini ve estetiğini dedesinden öğrendiğini her fırsatta dile getirmektedir. Rastlayacak ve çok seveceksiniz tarzını. İşçi flamenkolarının olması, birçok müzik yazarı, radyo müzik program yapımcıları ve de bir çok müzisyen tarafından şaşırtıcı bulunacaktır. Ama işte; maden işçileri var ve onların söyledikleri flamenkolar hiç de yeni değil, yani hiç de öyle sanayi kentlerine köyden gelen göçler ile getirilen şarkılar değil. Kentleri değiştikçe, onlar da değişime uyum sağladılar. Şarkıları kendileri gibi (kaçınılmaz olarak) işçileşti. Maden işçilerinin şarkıları 19. Yüzyılda Güney İspanya’nın bölgeleri olan Jaen, Almeria ve Murcia’da oluşmuştur. Fakirliği, sömürüyü ve madenlerde erken ölüm korkusunu içeren sözler ile bezelidir. Şöyle örneğin; ‘Dul denile bilinir/Gün vakti/kendi mezarını kazan/maden işçisinin karısına’ der Antonia Pinana’nın cantelerinden biri. Kökenini fandangoda bulan madenci şarkıları özel bir ritme sahip değillerdir. Yani sabit ritim yoktur. Aşağıda dinleyeceğiniz geleneksel bir fandango. Latidos de Corozon adında yani “kalp atışları” anlamına gelmekte. Şarkı Gitar ile Vokal arasındaki değişim ile özellik kazanmakta. Kulak verdiğinizde hemen fark edeceksiniz ve seveceksiniz.
İşçi aile kökeninden, müzik ve kültüründen gelmesine rağmen yine de ilginç dönemsel değişiklikler olur Curro’nun müzikal yaşamında. Birden geçmişin mistik öğretilerine merakla bakmaya başlar, örneğin. Bazı şeyler belki de tesadüftür, belki de başka bir şey. Ama bildiğimiz şey bir anda flamenko tarzını değiştirmesidir. Şöyle ki; Antonio Parra, gazeteci, şair ve de bir flamenko uzmanıdır ve her şey Antonio’nun Curro’ya İbni Arabi’nin bir kitabını hediye etmesi ile başlar. İşte hediye aldığı bu kitabın bir şiiri onu derinden etkiler ve İbni Arabi’yi araştırmaya koyulur Curro ve ardından Orta Çağ da İspanya’da bir arada yaşamış olan, o dönemlerin üç büyük din mensubu şairlerin mistik şiir dizelerinden flamenko besteleri yapmaya başlar, albümler çıkarır. Öncesi ise; kendisinin ve dedesinin yaptığı günlük bireysel ve toplumsal sorunları işleyen ve her biri insanın içine işleyen benzetmelerden oluşan şarkıları, zaten öteden beri bu bölge flamenkolarının adeta özelliği halini almıştır. Yani Curro, madenci şarkılarının üzerine, mistik öğretiler ve tabi ki yaşamın içinden çıkan günlük acıları anlatan şarkılar eklemeye koyulur. Artık çoğaltmaktadır kendini.
‘De Lo Humano y Lo divido’ Curro Pinana’nın 98 yılında çıkan bir albümünün adıdır. Şair Antonia Parra ile yaptığı bu çalışma, İbni Arabi’den etkileşimli bir albümdür. Şaşırmamak gerekir çünkü; İbni Arabi Murcialıdır. Bu albüm ise onun üzerine adeta bir monografik çalışmadır. Bilenler bilecektir; ‘’İbni Arabi, 1202 yılında güzel nizama âşık olur ve onda kusursuzluğu ve saf güzelliği görmeye başlar ve bunun üzerine mistik sevgiyi keşfeder’’ İşte Curro Pinana’da onu keşfediyor. Gördüğünüz gibi şarkıcımız mistik şairlikten çıkışını bulan, bir ifade şekli bulmakta kendine. Ve 2008 yılı ilginçtir Curro Pinana için; Arap şarkıcı Waed Bouhasoun ve kendi büyük kardeşi Carlos ile Granada Alhambra’da sahne alırlar ve mauri canlılığındaki İspanya’yı ve tabi kültürel miras olarak Endülüs’ü hatırlatırlar dinleyenlerine. Canta en la Alhambra aynı etkinlikte söylenen bir şarkıdır.
Unutulmaması gerekeni unutturmak istemez Curro, bu nedenle Arapça kökenli Flamenko’nun varlığını göstermek ister. ‘’Araplar yaklaşık 700 yıl ispanyada yaşadı, müzikler, folklör birbirine bir zenginlik olarak karıştı. Bu da birçok şey için ortak dil bulmak demek’ der Curro. Ardından ‘Beni zenginleştiren tecrübeler edindim Arap müzisyenlerle çalışırken’ diye ekleyerek sözünü tamamlar.
Orta Çağ Müslüman ve Hıristiyan mistik şairlerin şiir sözleriyle bezeli şarkılar yapan Curro albümlerinde o an için eksik bulduğu üçlemeyi tamamlamak için de çalışmalara koyulur. Orta Çağ İspanya’sında bir arada huzurla yaşayan Müslüman, Hıristiyan ve Musevi mistik şairlerinde oluşan üçlemesini tamamlamalıydı ve birden İbni Gabirol el alma lastimada y otros adlı albümünü çıkarır. Curro’nun şarkılarında anlattığı, 1058 yılında 37 yıllık kısa bir ömür süren, İspanya Valencia’da ölen Musevi mistik şair Yehuda İbni Gabirol’un, şiirlerinin konuları daha çok yaşamın geçiciliği ile ilgilidir. Acı, melankolik ve yalnızlık onu meşgul eder. Örneğin Curro’nun etkileşimi sonucu yazdığı ‘Ay Sefarad’ adlı şarkı Musevilerin İspanya’dan sürgün edildiği dönemlerden de söz eder.
İspanya Orta Çağ döneminin izlerini görebileceğimiz, İbni Gabirol’un bir şiirinden bestelenmiş özel bir şarkısı vardır Curro’nun. Sözleri hüzün doludur. Bir genç kızın ölümü fazlasıyla düşündüğü için şikâyet etmesini anlatır. Genç kızın hayatının güzel yönleri kendisine kapalıdır ve kırılmış yüreğini onaracak bir ilacı yoktur. Şarkıda ‘Gün biter, merhem yarama ulaşamaz ve bu hasta ölmek zorunda/ yüreği yaralı diye/ Öfkelensen ne yazar/ Sus ve bekle. Yaraların için şifa var/ Hüzün neye yarar’’ sözleriyle devam eder şarkısı.
Curro Pinana’nın İbni Gabirol’un hüzünlü şiirlerinin yanı sıra bestelediği mutlu ve şirin şarkıları da vardır. Mesela; Orta Çağ’ın Romanze’si el Conde olinos gibi. Nesilden nesile ağızdan ağıza aktarılan şarkılardır bunlar.
Esasen Curra Pinana bestelerinde üç büyük dinin bir arada yaşarken oluşturduğu ve günümüze kadar gelen bu mistizmi ayrım gözetmeksizin, bütüncül olarak bize anlatmaktadır. Tabi muhakkak ki bu çalışmaları İspanya’da birçok şairi ve yazarı etkilemiştir. Tabi onlar da onu. Bunlardan birinin yukarıdan sözünü ettiğimiz şair Antonia Parra olduğu ise ortada. Konunun daha yoğun ilgilileri bileceklerdir, Curro’nun etkilendiği Orta Çağ mistizminin kökenlerinde Platon ve Aristoteles’ten gelen bir anlayış yatmakta. İbni Arabi’nin ya da İbni Gabirol’un anlayışlarını yeni Platonculuk akımından çok da ayrı göremeyiz ve yanı sıra; yakın yüzyılda İmparator Justinyan’ın Platon’un akademisini kapatmasıyla biten Platonik felsefe sürecini tanımlayan bu akımın birçok Orta Çağ şairini, yazarını etkilediği açıktır, diye de eklemeliyim.
Curro Pinana, yine yukarıda kısaca söz ettiğimiz gibi Müslüman ve Musevi mistik şairlerinin, şiir ve öğretileriyle beraber aynı zamanda Hırıstiyan mistiklerinin şiirlerini de işlemiş şarkılarına. Avila’lı Tereza bunlardan biridir. Mistik kadının şiir sözlerini flamenko versiyonuna çevirdi ve Murcia’da her yıl mayıs ayında düzenlenen ‘Festival de las Tres culturas’ yani “Üç kültürün festivali”nde sundu dinleyenlerine.
Yüzyıllar öncenin mistik şairleri, filozof ya da düşünürlerinin Curro’yu hayli etkilediği ve Flamenko’ya farklı bir yorum getirmesine sebep olduğu ortada. Esasen o dönemin mistizmine bürünen insanlar dünyadan uzak yaşamıyorlar. Her birinin şiirlerine, eserlerine baktığımızda güncel hayatı konu ettiklerini görebiliriz. Bu da bize onların gerçek yaşama bağlı olduklarını gösterir. Belki de dünyanın karmaşasından, gürültüsünden, kaosundan uzaklaşıyorlardı. Belki kendi içlerindeki sessizliği, ya da kendilerini bulabilmek için ve çevrelerinde yaşanan kötücül olayların nedenini anlayabilmek için. Tabi ki; bunların hiçbiri onların dünyadan uzaklaştıkları anlamına gelmez. Tam tersi daha yakın bir bağlantı, hatta ona düğümlenme/kilitlenme anlamına gelir. Belki de bugünlerde yaşadığımız bu kısıtlı zamanlarda onları hatırlamak bize iyi gelecektir. Şöyle ki; günlük konuşmalarımızda, fazlaca evden, arsadan, mülkten, araba satın almaktan ve buna benzer şeylerden bahsettiğimizin farkına vardığımız işte o anlarda. Kendi içimizi duymamız gerekir, durulmamız gerekir. Tıpkı Curro Pinana’nın yaptığı gibi…
Gitar çalmayı öğrenmeye çalışıyorum ve en büyük hayalim günün birinde flamenko tarzda kendimi ifade edebilmek. Sanırım bu sitede ikinci kez rastlıyorum flamenkoyla ilgili yazılara, paylaştığınız parçalar da çok hoştu teşekkürler.
Başarılar dilerim ve tebrikler Ertan bey.
Sanırım diğer söz ettiğiniz yazı ‘Gitanların büyülü dünyası’ adını taşıyordu. Esasen bu yazı ile ilintili bir yazıydı. Birbirini tamamlayan 2 bölümdü. Teşekkürler ilginiz için.
https://akilfikir.net/flamenko-nedir-tarihi-ve-kokleri/
Güzel bir paylaşım olmuş teşekkürler
Teşekkür bizden. Keyif keyif okunsun, dinlenilsin. Sağlıcakla