in , ,

Hepimiz Postmodern Sisifos’uz, Olmadı Tantalos’uz

“Binbir endişe ve bir damla kan! İşte İnsan.” (SADİ)

“Burada gözler önüne sermeye çalıştığım, gelecek iki yüzyıldır. Gelecek olanı tarif ediyorum, yani artık farklı gelemeyecek olanı: Nihilizmin gelişini.” (Nietzsche/1888)

Efendim öncelikle bu ilk yazımın heyecanı ile hepinizi saygısızca ve hunharca selamlıyorum. Şimdi  bu Sisifos ile Tantalos denen mitolojik canlılar / insanlar neymiş ne değilmiş onu tarif etmeye çalışayım. Ardından da nasıl reenkarnasyona uğrayıp yaşamlarımıza dönmüşler onu açıklayayım. Yoksa zaten mitoloji ile gerçeklik iç içe geçtiğinden (Baudrillard’ın hipergerçekliğinden arak) bu şahıslar hep canlıydı ve çağa göre isim-şekil değiştiriyorlardı. Morpheus’un haplarından hangisini yutarsanız artık size kalmış!..

Sisifos, Homeros’un mitolojik karakterlerinden biridir ve insanların en bilgesi, en güçlüsü konumundadır, aynı zamanda da  yöneticidir. Halkının su ihtiyacının karşılanmasına karşılık, tanrılar tanrısı Zeus’a yamuk yapmış ve böylece ağır bir cezaya çarptırılmıştır. Bu ceza gereği büyük bir kayayı bir dağın zirvesine yuvarlayarak çıkarmakla yükümlü olmuştur. Ancak yuvarlayarak zirveye çıkardığı kaya her defasında başlangıç noktasına döner. Böylece ebedi bir kayadönüşü -Nietzsche’nin cansızlardaki bengidönüşü-  süregelmektedir… Kısaca adamcağız ömür boyunca bir kayayı yuvarlayıp duracaktır.

Gelelim Tantalos’a: Tantalos da aynı ürün bir kahramandır ve bir ziyafette tanrılara yaptığı saygısızlıktan ötürü boğazına kadar suya gömülüdür. Susadığı zaman su çekilir, acıktığında ise boğazına kadar gömülü olduğu yemekler geri çekilir; böylece döngüsel bir açlık ve susuzluk denizinde kulaç atar. Her iki kahramanın da ortak özelliği, yüksek karakterli olmaları -ki bu tanrılarca hoş karşılanmıyor- ve cezalarının bitimsiz olmasıdır.

Şimdi bu karakterleri günümüze bağlayalım: Camus’ya göre insanoğlu anlamsız bir dünyada yaşamaktadır. (bkz. Sartre’ın “insanın dünyaya fırlatılma sendromu ve özgürlüğe mahkum edilmesi vakası) Bu durumdan kurtuluşun tek yolu intihardır; ancak belirli bir aşamadan sonra bilince varabilen insan artık uyumsuz bir insandır. Tıpkı Sisifos gibi. Uyumsuzluğun sonucunda gözlem yapar ve bir çabaya girişir bu çabayı olumlaştırır, Yaşama “evet” der. Artık kendi yazgısını belirlemeye uğraşacaktır ve amacın kendisi artık o yol veya o kaya olacaktır. Yani kayayı bir yere ulaştırmak değil, kayayı sürmektir olay…Kısaca tepelere tek başına didinerek tırmanmak bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter. Bu açıdan Sisifos’u mutlu biri olarak tasarlamak gerekir. Schopenhauer’un “tasarım olarak dünya”sına gönderme yaparak hayattan aldığımız keyif, hayatı nasıl tasarladığımıza bağlıdır diye atasım geldi. Neyse Tantalos’a geçelim. Bu nev-i şahsına münhasır kardeşimizi bir paragraf yukarıda tanıttık. Bence günümüze daha uygun kişi Tantalos’tur. Şöyle ki: Tantalos, pek çok arzu içinde yüzerken ve bunlara ulaşacağını sanarken çabaladıkça hepsinden uzaklaşıyordu. Tıpkı bizler gibi… Her gün televizyonda, İnternet’te,reklam panolarında bilgi, imaj bombardımanına tutuluyoruz. Asla ulaşamayacağımız veya her daim beynimize kopya edilmiş bir imajdan öteye geçemeyecek nesnelerin ters-düz edilmiş halleriyle hemhal oluyoruz. Günümüz Tantalos’ları hiçbir zaman binemeyeceği arabalardan, hiçbir zaman gidemeyeceği adalardan ,hiçbir zaman ilişkiye giremeyeceği kadın-erkek vücutlarını hayal etmekten kendini alamaz. Bulunduğu yerle imajlar arasında ışık yerleri vardır. Evler, arabalar, markalar kısaca tamamen görsele vurulmuş bir hayat. Tyler Durden’dan alıntılarsak: “Artık bizler kredi kartlarımızın limitleriyiz, bindiğimiz otomobiliz.” Sisisfos’da bir bilinç ortaya çıkar ve bu bilinçle uyumsuzluk devreye girer. Bu uyumsuzluk praksistir. Ardından bu bilinç, uyumsuzlukla birleşir ve yapılan işten haz alınmaya başlanır. Sisifos’un yerini Tantalos almaya başlamıştır; Tantalos olmanın asıl trajik yanı, hiçbir zaman ulaşamayacağımız şeyler görmek zorunda oluşumuz değil, zihnimizde var olan, görmekle erişmek arasındaki bağıntının zedelenmesi, popüler deyişle göstergeler imparatorluğunun çökmesidir.

Örneğin Baudrillard “Gerçeğe ilişkin kanaatlerimizi oluşturan araçları kaybettiğimizde, bize gerçeğin ne olduğunu söylemesi için seçtiğimizi zannettiğimiz ya da bu tür bir seçme hakkımız bulunmayan iktidarların denetimine gireriz.” der.

Çözümsüzlük bölümünde şöyle diyebiliriz: Bu düzen içerisinde insan, düzenin mantığına uygun olarak kodlanmış, içeriği belirlenmiş, görev tanımı yapılmış eşdeğer öğelerden herhangi biri haline gelmek suretiyle bir nesneye dönüştüğü için “hiç”tir. Kısaca günümüzün klişe ifadesiyle Tantalos, nihilizmin vücut bulmuş halidir. Uzun vadede haz sistemine montelenmiş, birey olamamış kısımlardan biri olma durumundaysak eğer; bu potaya girmişizdir. Yine Nietzscheci bir perspektifin dizeleriyle eyvallah diyelim:

“Neye yaradığını bende görüyorsun / fazla anlayışı olmayana / hakikati bir imgeyle söylemenin.”

Kaynakça:

Düşünbil dergisi/ Mitoloji Sayısı

F. Nietzsche / Yunan Tragedyası Üzerine 2 Konferans

F. Nietzsche / Güç istenci

Politik Nihilizm / Derda Küçükalp

Bir Yorum

Cevap Yazın

One Ping

  1. Pingback:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dünyada Urartuca Bilen 12 Kişiden Biri: Van Çavuştepe Kale Bekçisi Mehmet Kuşman

Sünnetin Tarihçesi, Zararları ve Kökenine Dair Teoriler