ALF (Animal Liberation Front – Hayvan Kurtuluş Cephesi) mezbahanelerde, laboratuvarlarda ya da sirklerde esaret altında tutulan hayvanları kurtarmak için 1976’da kurulmuş ve günümüze kadar çeşitli eylemler yapmış, birbirinden bağımsız hücrelerden oluşan bir örgütlenmedir. ALF’nin amaçları, eylemlik tarzı, şiddete bakışı, hayvan sömürüsüne karşı nasıl mücadele ettiklerine dair, kendisi de bir hayvan özgürlüğü aktivisti olan Dr. Steve Best ile yapılan söyleyişi kısaltarak yayınlıyoruz.
ALF hayvanları sömürünün dehşetinden ve esaretinden kurtarmak adına bilinçli olarak yasayı çiğneyen insanlardan oluşmuş birbiriyle gevşek bir şekilde alakalı hücreler topluluğudur. Bir hücredeki eylemciler diğer hücredekilerin ne yaptığını bilmediği için, hiyerarşik olmayan yapıları ve anonimlikleri yasal otoritelerin bu kuruluşu yok etmesinin önüne bir engel olarak çıkar. Hayvan özgürlüğü eylemcileri ister kürk çiftlikleri, ister üniversite laboratuarları olsun, hayvanları serbest bırakmak ya da kurtarmak için yasal olmayan şekillerde de bu binalara veya yapılara girerler. Ayrıca hayvanlara yapılan zararı önlemek ve sömürü endüstrilerini ekonomik olarak zayıflatmak için o yapılardaki mal ve mülkleri yok ederler.
Resmi ALF prensipleri şunlardır:
- Hayvanları sömürü mekanlarından kurtarmak,
- Hayvan sömürüsünden çıkar elde eden endüstrilere ekonomik hasar vermek,
- Kapalı kapılar arkasında hayvanlara karşı işlenen dehşet verici, korkunç zulümleri ifşa etmek,
- İnsan ya da insan olmayan hayvanlara zarar vermemek için gereken bütün önlemleri almak
- Bu prensiplere uyarak hareket eden -ve vegan olan -herkes ALF’tir.
ALF’teki erkek ve kadınlar Nazi Almanya’sında savaş tutuklularını ve Soykırım kurbanlarını serbest bırakan, Nazilerin kurbanlarına işkence edip onları öldürmek için kullandığı silah, tren yolları ve gaz fırınlarını yok eden özgürlük savaşçılarına benzetiyor. Güney Afrika’da özgürlük uğruna şiddeti destekleyen ve şiddete başvuran Nelson Mandela’nın ırk ayrımcılığı karşıtı hareketi ya da şu anda İsrailli zalimlere karşı mücadelelerini sürdüren Filistinlileri de kendilerini benzettikleri diğer oluşumlar arasında sayabiliriz.
Aynı şekilde, özgürlüklerine kavuşturdukları hayvanlar için veteriner bakımı ve bir de yuva buldukları düşünülürse bir benzetme de ABD’deki Undergroud railroad hareketiyle yapılabilir. Bu hareket 1800’lerde kaçak insan kölelerin eyaletlerden kaçıp Kanada’ya gitmesine yardım ediyordu. Şirket toplumu, devlet ve medyanın özgürlükçüleri terörist olarak damgalamasına rağmen ALF geçen iki yüzyılın en büyük bazı özgürlük savaşçılarına önemli benzerlikler gösteriyor; ayrıca hayata karşı sürüp giden şiddeti ve kana susamışlığı sona erdirme arayışı ve diğer türler için adaleti yerine getirme arzusuyla da çağdaş barış ve adalet hareketlerine benziyor.
Hayvanların temel haklara sahip olduğu görüşünden yola çıkan hayvan özgürlükçüleri, bilim adamlarının ya da endüstrilerin hayvanları bir eşya gibi sahiplenebileceği argümanını reddeder. Yani hayvanların yaşama, özgür olma ve mutlu olma hakları vardır, bunların hepsi de hayvanların derilerine yakarak vurulan mal statüsüyle damgasıyla çelişiyor.
İnsan çıkarlarının hayvan çıkarları üzerinde tutulması türcülüktür, bu da önyargıya ve ayrımcılığa dayalı bir inanç sistemi olup ırkçılık ya da cinsiyet ayrımcılığı gibi etik olarak hatalı ve felsefi anlamda da temelsizdir, ama anlamları itibarıyle ölümcül ve bağlayıcıdır. Bu yüzden, ALF; hayvanların kürk çiftlikleri veya laboratuarlardan çalınması için değil, özgürlüklerine kavuşturulması için mücadele eder; birisi hayvan sömürenlerin cansız mal ve mülklerini kullanılamaz hale getirdiğinde o kişinin canlıların haklarının ihlal edilmesi suretiyle yanlış bir şekilde kullanılan şeyi düzelttiğine inanır.
ALF şirket-devlet kompleksinin yarattığından daha yüce bir yasa olduğuna inanır, bu, ABD politik sisteminin çürümüş ve taraflı heykellerinin ötesine geçen ahlaki bir yasadır. Yasa yanlış olduğu zaman, doğru olan şey, onu çiğnemektir. Tarihte ahlaki ilerlemeler sıklıkla bu tarzda meydana gelmiştir, Amerikan köleciliğinin yenilmesinden Hitler’in anti-semitizminin mağlup edilmesine ya da Alabama’daki “sadece beyazlar” yazılı cafelerdeki oturma eylemlerine dek bir çok durumda bu böyle olmuştur.
İlk ALF eylemleri; Howard Ün., Bethesta Naval Araştırma Enst, California Üniversitesi’nin değişik dalları, Oregon Üniversitesi, Pennsylvania Üni., Texas Tech Üni., City of Hope, SEMA laboratuarları, Beltsville Tarımsal Araştırma Merkezi ve benzeri yerlerdeki deney laboratuarlarından kedi, köpek, tavşan,kobay fareleri, domuz gibi hayvanları ve primatları kurtardı. En önemli akınlardan biri 1984 yılı Mayıs ayında gerçekleşti, ALF Pennsylvania Üniversitesi kafa yaralanmaları laboratuarına girdi, burada primatlar metal başlıklarla pnömatik bir araca bağlanmış bir şekilde bekletiliyorlardı, amaç insanlarda kafa yaralanmalarını araştırmaktı. ALF buraya 60 bin dolarlık zarar verdi ve daha önemlisi araştırmacıların maymunların acısını hiçe sayan zalimlik dolu sadist hareketlerinin belgelendiği 60 saatlik bantları da çaldılar. Kurtarma “Unnecessary Fuss –Gereksiz Telaş” adındaki şok edici filmin çekilmesini sağladı, bu filmden sonra laboratuar kapatıldı. PETA’nın halkla ilişkiler yardımıyla hayvanların esareti ve işkenceye uğratılmasına yönelik bir farkındalık sağlandı.
Aynı şekilde 1985 yılı Ocak ayında Los Angeles’ta, City of Hope Ulusal Tıp Merkezi’ndeki kurtarma eylemleri de ilerici bilim ve “insancıl araştırma” maskesi ardında yatan korkunç cehennem çukurlarını ifşa etti. ALF kurtarmaları ve ardından PETA aracılığıyla gelen medya ilgisi ve haber konferansları insanları köpeklerin ve diğer hayvanların maruz bırakıldığı özensiz ameliyatlar, yetersiz oranda ya da hiç bulunmayan ameliyat sonrası bakımı yüzünden acı çekmek zorunda kaldığı durumlar ya da kafeslerinde kanları akarak ölmeleri , kendi dışkılarında boğularak öldükleri durumlar hakkında bilgilendirdi. Gazeteler halkın öfkesini yansıtan mektuplarla doldu taştı, hükümetin yaptığı soruşturmalar sonunda Hayvan Refahı Kanunu’nu ihlal eden bir çok örnekle karşılaşıldı. Ulusal Sağlık Enstitüleri federal araştırma fonlarına ayırdığı 1 milyon dolardan fazla bir meblağı askıya aldı, deneyler durduruldu. Üç ay sonra ALF California Üniversitesi Riverside laboratuarına baskın düzenledi, burada Britches adında 3 haftalık bir makak maymunu kurtarıldı. Britches annesinden alınmış, göz kapakları dikilmiş bir şekilde bir tel kafese tıkılmıştı. ALF’in Britches’ın kurtardığı geceden sonra 17 araştırma projesinden 8’i tamamen durduruldu.
ALF sadece masum hayvanları kurtarmakla kalmıyordu, bilim maskesi altında yaşanan sadizmi de ifşa ediyordu, halkı da kurumsallaşmış hayvan istismarı hakkında eğitiyor, halkı dirikesim gibi çok nadiren tartışılan konularda fikir yürütmesi için bilgilendiriyordu, bir çok durumda da refahçı reformların hayata geçirilmesini sağlıyor ya da bazı operasyonların tamamen kapatılmasına sebep oluyordu.
İlk baskınlar kurtarma eylemleriydi ama zamanla esas mesele kundaklamaya, mal ve mülke zarar verilmesine doğru kaydı. En yıkıcı etkiye sahip eylemlerden biri 1987 yılında yapıldı, Davis’teki California Üniversitesi’ne ait 20 araç ve hayvan teşhis bilimi laboratuarı ateşe verildi, 5.1 milyon dolarlık zarar verildi. 1992 yılı Şubat ayında Rod Coronado ve diğer ALF üyeleri Michigan Eyalet Üniversitesi’ndeki mink araştırma laboratuarını ateşe verdiler, 100,000 dolarlık zarara sebep oldular, kürk çiftliklerinde mink yetiştirmek için elde edilmiş 32 yıllık verinin yok olmasını sağladılar.1989 yılı Nisan ayında Tucson’daki Arizona Üniversitesi’ne yapılan saldırıda eylemciler 1,200 hayvanı kurtardı, üniversiteye 700,000 dolarlık zarar verildi. 1997 yılı Mayıs ayında Oregon’daki Arritola Mink Çiftliği’nden 10,000 mink kurtarıldı; bu, ABD’deki en büyük kurtarma eylemi oldu. Ekonomik anlamda en çok zararı ise Minnesota’daki Alaska Kürk Şirketi gördü, 1996 yılında yapılan eylemden sonra kürkler ve diğer eşyalar 2 milyon dolarlık zarar görürken binaya da 250,000 dolardan fazla
ALF şiddetsizlik prensibine uyuyor, bir yandan da mal ve mülklerine saldırı düzenledikleri insanlara fiziksel anlamda zarar vermemek için gereken önlemleri alıyor. ALF binlerce eylem içerisinde ve 30 seneden fazla bir süredir tek bir kişiye bile zarar vermediklerini iddia ediyor. ALF prensipleri bildirisine göre, “ALF hiçbir şekilde hiçbir hayvana ya da insana karşı şiddet eylemlerine başvurmaz. Şiddet içeren hiçbir eylem daha baştan ALF eylemi değildir, bunu yapan kişiler de ALF üyesi değildir.”
ALF insanlara yönelik şiddetten uzak dursa da mal ve mülkün yok edilmesine şiddet denmesine de karşı çıkar. ALF hayvanları sömüren endüstrileri koruyan yasaların adaletsiz olduğu ve kendilerinin de daha büyük bir hayvan hakları ahlaki prensibine uyarak bu yasaları çiğnediği prensibine dayanır. ALF sözcüsü ALF’in etik temellerini şöyle özetliyor, “ eğer birisine ait bir eşya,mal veya mülk masum hayvanların hayatlarının yok edilmesi, o hayvanların acı ve ızdırap çekmesi için kullanılıyorsa, o zaman o eşyanın, malın veya mülkün yok edilmesi ahlaken doğrudur. Nazi Almanya’sındaki özgürlük savaşçılarının gaz odalarını yok etmesinden farklı değil. ALF hayatın nesnelerden daha önemli olduğuna inanıyor.”
ALF sadece hayvanları sömürenlere saldırır, sadece onların eşyalarına, mal ve mülklerine saldırır, asla kendilerine saldırmaz, ve baskı altındaki hayvanlardan yana taraf tutar. Kelimeyi hangi anlamıyla alırsanız alın, bu terörist bir grup değil. Sabotaj ya da şiddet eylemi olsun fark etmez, bu tür eylemler bu eyleme başvuran grup diğer grubun iktidarına ve gücüne haksız bir şekilde boyun eğdiriliyorsa ve alternatif eylemler denenmiş ve başarısız olmuşsa, haklı eylemlerdir. Burada ahlaki öfkemizi doğru bir perspektifle algılamalıyız- hayvan özgürlüğü adına pencereleri kıran insanlarla temelde bütün meselesi çıkar elde etmek olan ve bilimsel geçerliliği kuşkulu ya da çok az “araştırmalar” adına hayvanların kafataslarını kıran, hayvanları yakan, kör bırakan ve vücutlarını kesen insanlar arasında büyük bir fark var.
Röportajın tümünü okumak için tıklayınız.