Yarın çok geç olacak,
Kabuğundaki karanfil ateşi için,
Böcek gibi gidişlerin,
Bir mezhebi leylasına terk.
O takvimin, aşk diye diye yaş alan,
Gülmeyi, vurulmayı ve çocuklanmayı
Sonradan öğrenir, bir öğrenci mektubunda,
Sevmeyi, otomatların hiç gitmeyen rabıtasında
Uslanmaz iki tane saç örgüsü,
Sevdayı yerlerde sürükler, bir yerlerde,
Bu gönül tahrişi, sıcacık kanayan.
Yarın için, övüngeç bir yanma geç olacak,
Yanma her eve biraz insan sıkıştırır zaten.
Duyulur duyulmaz kararsız bir mekan,
Benim gözümden geleceklerini kaçırır,
Benim gözüm, onların tembihli camları.
Tabi bunu en erken yani sıcacık duyan,
Erken kulaklayan, ne yapacağını bilemezdir.
Sağa sola kafalar fırlatır,
Bir boyun fıtığını bir güzel incitir ki;
Önemsizmiş gibi bir boyunda sevda düğümleri,
-Sevdiğini hep aynı düğünüm üstüne atar,
Sıkıştığı yere iter onu-
Ömürlerce umudu günün sonuna yığmış ve
İki tane çilli kadın, yarını düşük yapmış olur,
Yüzlerindeki tanrı imlasını.
Yarın çok geç olacak,
Son karanlığı pastel çocukların resim defterinde,
Güneşe güldürmek kimin aklına gelebilir?
Önemsizmiş gibi o takvimde ölümler,
Herkes için bir şölenin arkasına gizlenir.
Şaraplar damatları ve sağdıçları
Yenilmez bir kırmızıyla kuşatır, boğar.
İncitilir hep birlikte kanayan dua saatleri,
Tanrıdan dönen bir olmazı,
Taksiyle eve gönderir, yaralı bir yelde
Felâket soslu bir şehir bilincini,
Kabzeder zihinlere.
Artık giyinir kuşlar güneşini imece imece
Bilirler de söyleyemezler,
Bir zülüm kaç dakika kabir olur,
Bilek kalınlığına göre ve ya kuş kaburgası,
Çatır çutur ağızlarda ölüm oyalar.
Gibi sızlar, tıpkısının aynı şaşar,
Alt çene kemikleri, çok geç.
Son gelecek, uğursuz bir kendiliğin müjdecisi,
Sevmek tırpancısı,
Çiğkofte dükkanı açan ölüm meleği.
-Ölüm Abla’nın yeri-
Belki bu son yarındı ve daha sonraki yarınlar,
Bir anne üçgenini kısırca çarçur eder.
Belki de en yaşlı saatler olacak bunlar,
Belki de o saatlerin içinde kaldık.
Hep aynı yaşta, kutlanamaz bir halde,
Şairlerin bulamayacağı bir çakılmışlık ile.
Şu an çatlayabilir gün,
Ölüleri kalplere dolayabilir ve
Yaşayanları sürekli bir çekme ile meşgul,
Akılları ayaklara doğru yusyuvarlak.
Bir telefon kulübesinde, hiç konuşulmamış
Madeni bir şehveti defalarca içine atarken
Haram veya günah sanabilir,
Hantal bir akşam yemeğinde
Hep masada kalacak, umut da neydi öyle,
Kimse hatırlamaz onu.
Belki de masa hiç toplanmaz,
Belki de gecikmenin alemi yoktur.