Gıda endüstrisi dev tekellerin denetimi altında. Tarımsal üretimden hayvancılığa, yiyecek üretiminin her aşaması doğanın tüm dengeleri hiçe sayılarak endüstrinin kar ihtiyacını karşılama odaklı olarak sürdürülüyor. Pek çok ölümcül hastalığın oluşumu tükettiğimiz yiyeceklerle doğrudan bağlantı. Yine de durum tümüyle umutsuz değil.
Kamuoyunu bilinçlendirme çabası güden pek çok oluşum var, alternatif gıda arayışına girmek, organik tarım yapan kooperatiflerin ortaya çıkması, veganizmin yükselişi, insanların daha sağlıklı gıdalarla beslenmek istemeleri şirketleri köşeye sıkıştırmaya devam ediyor. Bu yazıda gıda güvenliği konusunda çekilmiş üç ayrı belgeselden bahsedeceğiz. Hadi başlayalım!
Forks Over Knives
Diyabet, kanser, kalp hastalıkları ve obezitenin beslenme tarzımızla doğrudan ilgili olabileceğini hiç düşündünüz mü? Dünyanın geri kalanına nazaran görece refah içinde yaşayan batı toplumlarında bu hastalıkların son derece yaygın olmasının sebebi işlenmiş gıda ve hayvansal ürün ağırlıklı beslenmek olabilir mi? Çin kırsalında bitki ağırlıklı beslenen ve işlenmiş gıdalardan uzak duran lokal topluluklarda kanser oranlarının çok düşük olmasının, obeziteye hiç rastlanmamasının sebebi acaba beslenme tarzları m? İşte belgesel tam da bu sorulara cevap arıyor.
Bu alanda önemli akademik çalışmalara imza atmış ve gıda tekellerinin açtığı pek çok davayla boğuşmak zorunda kalmış Dr. Caldwell Esselstyn ve Dr. T. Colin Campbell belgesel boyunca sorunun bilimsel boyutuna odaklanıyorlar. Gıda ve ilaç endüstrisinin bir madalyonun iki yüzünü temsil ettiği günümüzde, bitkisel bir diyete geçen hastaların hayatlarında gerçekleşen olumlu değişimleri ve hastalıklarının iyileşme süreçlerini de takip edebiliyoruz. Fast food devlerini oldukça kızdıran bu belgeseli izlemeniz hayat tarzınızı değiştirmenize yol açabilir ve bunun için belki de doğru gün bugündür.
Belgeseli izledikten sonra daha ileri düzeyde okuma yapmak isteyenler, (Türkçe çevirileri de bulunan) Dr. Campbell’in Çin Diyeti ve Dr. Esselstyn’ın Mucize Diyet isimli kitaplarına da bakabilirler.
Super Size Me
Feodal toplumlarda bir avuç asalağa özgü olan şişmanlık; zenginlik, güç ve soyluluk göstergesiydi. Oysa bugün durum tümüyle tersine dönmüş görünüyor. Toplumun en yoksul sınıfları obezite ve diğer sağlık sorunlarıyla boğuşuyor, isteseler bile sağlıklı gıdaya ulaşamıyorlar. Bunda hem kapitalist toplumlarda gıda tekellerinin yasa koyucularla ve hukuk kurumlarıyla kurdukları simbiyotik bağın, -böylece her türden hukuki yaptırımdan kaçabildikleri gibi, alternatif tohum kullanımı, organik gıda üretimi gibi yeni arayışların da önüne geçmeye çalışıyorlar- hem de normalde sorunu çözmesi gereken sağlık sektörünün ilaç tekellerinin denetimine girmesini gösterebiliriz. İşin özeti önce sağlıksız gıdalara mahkum edip hasta ediyorlar, sonra da soruna hiçbir çözüm sunmayan ilaçlar satarak toplumu bir çıkışsızlığa sürüklüyorlar.
ABD’de iki genç kız obeziteye yakalanmalarından sorumlu tuttukları Mc Donald’s’ı 2002 yılında dava ettiklerinde, fast food sektörü gittikçe artan homurdanmanların merkezindeydi artık. Dava, yargıcın obeziteye yakalanan kızlarda Mc Donald’s’ın tam rolünün kanıtlanamayacağını açıklamasıyla düştü. Fast Food sektörü derin bir nefes aldı ancak Morgan Spurlock isimli bir adam bu işin peşini bırakmamaya kararlıydı. Yazdığı, yapımcılığını üstlendiği ve yönettiği “Super Size Me” (Şişir Beni) isimli belgeselde bir ay boyunca sadece Mc Donald’s ürünleri tüketerek fast food tüketiminin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkisini göstermeyi hedefledi. Gösterime girdiği dönemde pek çok festivalde kendine yer bulan filmi hala izlemediyseniz Spurlock’un sağlıksız beslenme yüzünden yaşadığı olumsuz dönüşümü izlemeniz için öneriyoruz. Belgeseli izledikten sonra televizyon reklamlarında allanıp pullanıp gözümüze sokulan o fast food menülerinin yanından bir daha geçecek misiniz merak ediyoruz.
That Sugar Film
Morgan Spurlock’un yaptığına benzer bir deney-belgeseli bu kez Avustralya’dan Damon Gameau şeker üzerinden kurguluyor. Yüksek şekerli bir diyetin sağlıklı bir vücut üzerindeki etkilerini gözlemlemek için yapılan bu deney, şeker tüketiminin bağımlılaştırıcı ve hastalıklara kapı açan yönünü gözler önüne seriyor. Şekerin sadece kilo aldırdığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, beyin üzerinde de oldukça yıkıcı etkileri bulunan şekerin ne tür bir zehir olduğu hakkında fikir edinebilmek için Gameau’nun şeker odaklı beslenmesinin yarattığı tahribatı dikkatlice izlemenizi öneriyoruz.
Ülkemizin gündemini geçtiğimiz aylarda meşgul eden şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, şeker pancarı üretiminin neredeyse bitirilmesi ve en verimli bazı tarım alanlarının Cargill gibi mısır şurubu üreten uluslararası tekellere peşkeş çekilmesini hatırlayıp izlemek gerekiyor bu belgeseli. Çünkü şeker artık sadece “şekerli” olarak addettiğimiz yiyeceklerde değil, paketlenmiş hemen hemen her ürünün içerisinde yer alıyor. İşlenmiş şekerin çabuk doyuran, zamanla mideyi genişletip yiyecek ihtiyacını artıran ve insanın kendini sürekli aç hissettmesini sağlayan işlevlerini gördüğünüzde, gıda endüstrisinin kendi ürünlerini satabilmek için neden her yiyeceğin içine işlenmiş şeker eklediğini daha iyi anlayabileceksiniz.