Hem geçmiş hem modern iktidar biçimleri, toplumu kontrol etmek amacıyla tarih boyunca çeşitli yöntemler denemişlerdir.
1656 yılında Paris’te Hôpital général de Paris adlı bir kurum kurulmuş ve toplumda huzursuzluğa neden olduğu düşünülen kimseler bu hastaneye kapatılmıştır. Kapatılan kimseler, akıl hastaları, fakirler, suçlular, eşcinsellerden oluşan karışık bir gruptur. Foucault bunu “Büyük Kapatılma” olarak nitelendirir ve iktidarın bu türüne disiplinci iktidar der. İktidarların denetim sürecinde kendi kurallarına uymayanları cezalandırma yöntemi olarak uyguladığı kapatılma, aynı zamanda düzeltilebilir ötekileri sermayeci düzene ve topluma geri kazandırmak için uyguladığı bir ıslah biçimidir. Kurallarına uyulması iktidarın gücünün bir göstergesidir; bu kurallara uyulup uyulmadığının kontrolü için en etkin yöntemlerden biri gözetimdir.
Şehirlerin kalabalıklaşması, nüfusun ve suç oranlarının artması gibi sebepler iktidarları geleneksel gözetim yöntemlerine alternatif çözümler bulmaya yönlendirmiştir. Bunun sonucu olarak 18. yüzyıl sonunda Jeremy Bentham, amacı toplumu disipline etmek olan bir bina kurgusu olarak panoptikon modelini geliştirir.
Panoptikon; halka biçimli bir binadır, ortasında bir avlu ve avlunun ortasında bir kule vardır. Halka hem içeriye hem dışarıya bakan hücrelere bölünmüştür. Bu küçük hücrelerin her birinde, kurumun hedefine uygun olarak, yazı yazmayı öğrenen bir çocuk, çalışan bir işçi, ıslah edilen bir mahkûm, deliliği yaşayan bir deli vardır. Merkezi kulede bir gözetmen vardır. Her hücre hem içeriye hem de dışarıya baktığından gözetmenin bakışı tüm hücreyi kat edebilir; hiçbir karanlık nokta yoktur ve sonuç olarak, bireyin yaptığı her şey bir gözetmenin bakışına açıktır; bu gözetmen kendisinin her şeyi görebileceği, buna karşılık kimsenin kendisini göremeyeceği şekilde panjurlar, yarı açık bölme pencereleri arasından gözlemde bulunur. Bentham’a göre, bu küçük ve harikulade mimari kurnazlığı bir dizi kurum kullanabilir. Panoptikon, aslında, bir toplum ve bir iktidar türünün ütopyasıdır.(Foucault, Büyük Kapatılma)
İktidar, kişilere sürekli gözlendiklerini hissettirerek onları öz-denetime zorlar.
Otorite sahipleri bireyleri sınıflandırıp onları bir kimliğe bağlayarak gündelik hayata doğrudan müdahale eder. Foucault bunun bireyleri “özne” yapan iktidar biçimi olduğunu düşünür. Foucault’ya göre iktidar bilgiyi üretir, kimin nerede ne öğreneceğini önceden belirler, bu yüzden özneyi iktidar yaratmıştır der. Söz konusu özne, iktidarın kendi söylemlerine uygun olarak ürettiği bilgiyi içselleştirerek, otoritenin belirlediği ahlaki, bilimsel, toplumsal, siyasi normlara göre davranır. İktidar, negatif anlamlar yüklediği davranış biçimlerini, yasa dışı ya da anormal olarak sınıflandırır. İktidar gücünü en etkin şekilde kullanan da daima gelişmekte olan devlet olgusudur. Devlet ve ulus arasında oy kullanarak seçmeye dayalı bir anlaşma söz konusu olduğu için iktidarın, cezalandırma, ıslah etme ve hatta yok etme kurumları da meşrulaşmış olur. Milli menfaat, güvenlik gibi meşru bahanelerle toplumun hassasiyetlerinden beslenen devlet, böylece bireylerin özgürlüklerini kısıtlamasına kılıfını uydurmuş olur.
Weber hiçbir iktidarın salt kaba güce dayanamayacağını çünkü hiçbir iktidarın herkesi takip edebilecek bir polis gücü olmadığını savunur. Ancak günümüz toplumunda teknoloji ürünlerini kullanan herkesin takip edilmesi, bilgilerinin depolanması, fişlenmesi mümkündür. Mobese kameraları, çevrimiçi alışveriş, sosyal medya platformları, üye olunan, takip edilen web sayfaları sayesinde devlet, toplumu çok daha kolay ve ekonomik bir biçimde gözetleme imkânı bulur. Yakın zamanda ortaya çıkan, Trump’ın seçim kampanyasının veri analizini üstlenen Cambridge Analytica şirketi ve Facebook arasında gelişen olaylar, sosyal medyadaki takibin boyutlarını somut bir şekilde görmemize olanak sağlamıştır. Bir akademisyen tarafından geliştirilen uygulama aracılığıyla Facebook üzerinden kullanıcılara kimi kişilik testleri uygulanıp kullanıcılara birkaç dolar ödeme dahi yapılmış; Cambridge Analytica, testleri yapan kullanıcıların arkadaşlarının da bilgilerine erişip bu bilgileri Trump’un seçim propagandasında kullanmıştı. Hatta Cambridge Analytica’nın veri analisti Christopher Wylie Guardian’a verdiği beyanda siyasetin bir kültür savaşı olduğu, kültür savaşında enformasyonel silah kullanıldığını, bunun için de bireylerin değer yargılarına hitap edecek, değiştirecek mesajların iletilmesi gerektiğini ve kendisinin de bu kültür savaşındaki rolünün savaşta kullanılacak silahı üretmek olduğunu söylemişti.
Panoptikon’un temel prensibi olan gözetim altında olduğunu bilme durumu azınlığın çoğunluğa uyguladığı bir eylemdir. Modern dünyanın gerçeği olan süperpanoptikon’da ise hem azınlık çoğunluğu izler hem çoğunluk azınlığı. Süperpanoptikon gerçekleşmek için synoptisizme ihtiyaç duyar. İlk defa Norveçli sosyolog Thomas Mathiesen tarafından kullanılan synoptisizm kavramı çoğunluğun azı gözetlemesi anlamı taşır. Panoptikonda iktidar sahibi gözetleyeceği ortamı kendi yarattığı için bir baskı söz konusudur, ancak sinoptikon baskıya gerek duymaz, çeşitli iletişim araçlarıyla çoğunluğu azınlığı gözetlemeye, diziler, haber, yarışma, magazin programları aracılığıyla, eğlence ve bilgi vaat ederek teşvik eder.
Kapitalist sistem, dolaylı olarak bireylere kendilerini bir imaj üzerinden tanımlama ihtiyacını dayatır; sosyal medya hesaplarında oluşturulan profiller ne kadar nitelikli ise bizler de o kadar nitelikli hissederiz kendimizi. Takipçi sayılarıyla nitelik kazandığına inanan bireyler, mutluluk ve özgürlük sanrısı ile gönüllü bir şekilde iktidarın gözetim sürecini kolaylaştırmış olur. Herhangi bir dayatma olmaksızın, aksine korkudan değil arzu ederek herkesin birbirini takip etmesi üzerinden hayat bulan bu yeni gözetim toplumu artık gönüllü şekilde varlık gösterilen bir eğlence kültürünü temsil eder.
Geçmişten günümüze gözetim’in değişen pratikleri ve her geçen gün ilerleyen teknolojik gelişmeler düşünüldüğünde ileride gözetimin daha da yıkıcı bir hal alacağını öngörmek hiç zor değil.
Kaynak