in ,

Foucault Chomsky’e karşı: Güç, Adalet ve İnsan Doğası Üzerine

1971 yılında düzenlenen Uluslararası Felsefe Projesi’nin dördüncü gecesi kapsamında Fransız düşünür ve teorisyen Michel Foucault ile modern dilbilimci ve aktivist  Noam Chomsky Hollanda’nın Eindhoven kentinde karşı karşıya gelir ve insan doğasından politikaya kadar pek çok başlık üzerine tartışırlar.

‘Daha iyi bir toplum yaratmak mümkün mü? Yoksa bu, güç sahiplerince uydurulmuş bir yanılsama mı? Daha iyi bir toplumu yaratabilecek insan doğasına ait bir evrensellikten söz edilebilir mi? Edilemezse, olan biteni eleştirmekle yetinmeli miyiz?’ gibi çarpıcı sorulara çarpıcı yanıtlar verilen tartışmaya ait video, iki çağdaş düşünürün birbirine karşı eş zamanlı olarak zihinlerini nasıl çalıştırdıklarına tanıklık etme olanağı sunduğu için değerli bir kayıt özelliği taşımaktadır.

Öyle ki, tarihi tartışmanın üzerinden otuz yıl geçtikten sonra Chomsky o güne dair şöyle der:Biz (Chomsky ve Foucault)  bariz bir fikir ayrılığının ortasındaydık, çünkü benim adalet dediğime, o güç diyordu.’ Aralarındaki temel fark da tam burada yatıyor olabilir. Özgürlükçü sol geleneğinden gelen bu iki düşünürden biri olan Chomsky aydınlanmacı bir  modernistken, Foucault azılı bir postmodernisttir. Modernistler  ‘Adalet’ ve ‘Doğruluk’ kavramlarına belli bir değer atfeder ve gücün bağımsızlığına kıymet verirler. Onlara göre insan mantığı -eğer doğru kullanılırsa- bizi daha adil bir topluma kavuşturabilir. Diğer taraftan postmodernistler, bu kavramların güçlerini toplum üzerinde deneyip onları daha kolay kontrol altında tutmak amacıyla muktedirler tarafından oluşturulduğuna inanırlar.

Modernistler, aydınlanma çağında tanrıya olan inançlarını insan mantığıyla ikame etmişlerdi. Yahudi Soykırımı, Vietnam Savaşı ve S.S.C.B.’nin yıkılması gibi aydınlanma çağının başarısızlıkları daha adil ve eşitlikçi bir dünyanın mümkün olduğuna dair inancı derinden sarstı. Ancak Chomsky’e göre, dilbilim alanındaki çalışmasında açıkladığı gibi nasıl her çocuk karmaşık ve zengin bir dili maruz kaldığı kısıtlı veriye rağmen ve herhangi bir öğretmen olmadan doğuştan getirdiği kapasite sayesinde oldukça kısa süre içinde öğrenebiliyorsa, bizi daha iyi bir toplum kurmaya ulaştıracak potansiyel, çekirdek bir yaratıcılık kapasitesi biçiminde her bireyde evrensel olarak bulunmaktadır.

Nereye gideceğimizi kestirebilmek için, politik tarihteki yıkıcı hatalarına rağmen insan mantığına inanmaya ve adalet arayışına kıymet vermeye devam etmek gerektiğini düşünen Noam Chomsky anarko-sendikacılık temelli özgürlükçü bir toplumun tasavvurunu sunar.

Postmodernist bir düşünür olarak Foucault ise insana olan inancın sarsılmasını  ‘İnsanın Ölümü’ olarak tanımlar, Nietzsche’nin ‘Tanrının Ölümü’ deyişine benzer şekilde. ‘Doğruluk’ ve ‘Adalet’ kavramlarının muktedirlerin kendi tezahürü olduğunu ve bu nedenle ‘çok da şeyapmamak lazım’ geldiğini düşünen  Michel Foucault geleceğe dönük somut bir toplum tasavvuru olmadığını kabul eder. Fakat, ona göre yine de mücadeleden vazgeçmemelidir. Foucault,  proleter devrimin de -adalet için değil, kazanmak için yapılacağından- diğerleri gibi kanlı ve vahşet dolu olacağını savunur.

Bilimsel iyimserlik ile felsefi kötümserliğin temsili sayılabilecek bu canlı tartışmanın kitap olarak basılmış versiyonuna buradan ulaşabilirsiniz.

Yazan Juno

juno.afm@gmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Usta Şairimiz Refik Durbaş Hayatını Kaybetti

Edebiyatın 6 Ünlü Anti Kahramanı