in

Eşcinsellikten Caydırma Terapileri: Eşcinsellik Bir Hastalık mı?

Her ne kadar günümüzde tamamen doğal ve normal bir olgu olduğu biliniyorsa ve bu durum psikoloji ve psikiyatri dünyasının ezici çoğunluğu tarafından tarafından kabul edilse de, 1960’lı yıllarda eşcinsellik “zihinsel bir hastalık” olarak görülmekteydi. Bu sebeple, eşcinsel olduğunu fark eden sayısız insan, bu “hastalıktan kurtulmak” ve “gerçek cinsiyetine dönmek” amacıyla yollar aramaktaydı. Bu da, dönemin bilim insanlarını caydırma terapileri adı altında yöntemler geliştirmeye zorlamaktaydı.

Geliştirilen deneysel düzeydeki terapiler, acı veren elektrik şokları ve kişilerin kusmalarına neden olan ilaçların vücuda enjekte edilmesini dahi içeriyordu. Bu acı dolu ve istenmeyen uyaranlarla eş zamanlı olarak bireye zorla, görselde de gördüğünüz gibi gözlerini açık tutmaya zorlayarak eşcinsellik ile ilgili görseller gösteriliyordu. Bu sayede eşcinsellerin beyinlerine, eşcinselliğin kötü bir şey olduğu şartlandırması yapılmaya çalışılıyordu. Yani kişiler, eşcinsellik ile acıyı ilişkilendireceklerdi.

Buna yönelik deneylere başlayan bazı araştırmacılar, pozitif olduğuna inandıkları bazı sonuçlar aldılar. Bunlardan birisi Dr. Martin E. P. Seligman idi. Seligman terapi uygulanan erkeklerin %50’sinde eşcinsel davranışlar ve dürtülerin yok olduğu iddia etmişti. Ancak kullandığı veriler incelenen Seligman’ın araştırmaları tamamen hatalı bir şekilde yorumladığı anlaşılmıştı. Örneğin, %50 olarak sayılan kişilerin çoğunun aslında zaten gay veya lezbiyen değil, biseksüel oldukları, dolayısıyla kendi cinsiyetiyle birlikte olmak konusundaki dürtülerini çok daha kolay bastırabildiği ortaya çıkarıldı.

Benzer bir vakaya, eşcinsellikten caydırma terapisi savunucularının en gözde çalışmalarından birisi olan Spitzer Raporu’nda rastlamaktayız. 200 katılımcı üzerinde çalışan Robert Spitzer, Amerikan Psikiyatri Derneği’nin Mayıs 2001’deki toplantısında yaptığı bir sunumda, kilise örgütlerince uygulanan eşcinsellikten caydırma terapilerinin gerçekten de değişime neden olabileceğini iddia etmiştir. Araştırma sonuçlarını didik didik eden bilim insanları, kısa sürede Spitzer’ın çalışmasının metodolojik hatalarla dolu olduğunu göstermişlerdir. Bunun üzerine Spitzer, 2012 yılında araştırmasını geri çekmiş ve şöyle söylemiştir:

Araştırmam sırasında vardığım sonuçların tamamen hatalı olduğunu fark ettim. Araştırmam, eşcinsellerin değişebileceğine dair hiçbir kanıt ortaya koyamamaktadır. Bu, benim için oldukça zor bir itiraftır.

2002 yılında yayınlanan ve eşcinsellikten caydırma terapilerine katılmış 202 katılımcı üzerinde yapılan bir çalışmada, katılımcıların %88’inin hiçbir kalıcı değişimden geçmediği tespit edilmiştir. Katılımcıların sadece %3’ünün (sadece 8 kişinin) “heteroseksüel olmaya başladığını düşündükleri” raporlanmıştır. Dahası, bu 8 kişiden 7 tanesinin sonradan eşcinsellik karşıtı grupların üyeleri oldukları tespit edilmiştir. Diğerlerinin ise ya tüm cinsel istekleri körelmiş ya da tamamen seksten uzak bir yaşamı tercih ettiklerini söylemişlerdir.

Uzun lafın kısası, modern akademik verilerin ışığında tam da bekleneceği gibi, bu tedavilerin hiçbir faydası olmadı ve eşcinsel bireylerde dikkate değer hiçbir “düzelme” gözlenemedi. Tam tersine, bu tedaviye başvuranların hemen hepsinde ciddi psikolojik çöküntüler yaşandı ve kayıtlara geçenler arasında en azından 1 vakada, uygulanan terapi sırasında birey komaya girerek öldü.

Eşcinsellikten Caydırma Terapileri Bilim Dışıdır!

1998 senesinde Amerikan Psikiyatri Derneği (APA), bu uygulamaların tamamının iş yaramaz, tehlikeli uygulamalar olduğunu ilan etti. 2006 yılından beridir ise APA’nın koyduğu standartlara göre bu tip uygulamaların tamamı etik kurallarına aykırı olarak geçmektedir. Zaten 21. yüzyılın başlangıcıyla birlikte genetik ve sinirbilim alanında yapılan atılımlar sayesinde, eşcinselliğin (homoseksüelliğin) tıpkı heteroseksüellik (erkeklerin dişilere, dişilerin erkeklere ilgi duyması) kadar normal olduğunun anlaşılmasıyla, bu terapilere talep de neredeyse tamamen yok oldu. Eşcinsellikle ilgili daha fazla bilgiyi buradaki makalemizden alabilirsiniz.

Buna rağmen, halk arasında yalan bilgilerin yayılmaya devam etmesi ve homofobik çevrelerce yayılan manipülatif içerikler dolayısıyla Amerikan Psikiyatri Derneği 2013 yılında orijinal bildirisini güncelleyerek kapsamını yeni bilimsel veriler ışığında genişletti;, 2018 yılında da yeniden bir bildiri yayınlayarak eşcinsellikten caydırma terapilerinin geçerisizliğinin aynen devam ettiğini duyurdu:

Amerikan Psikiyatri Derneği, hemcinslerine cinsel yakınlık duyan kişilere karşı eğitim, iş, askeri hizmet, göçmenlik ve vatandaşlık hizmetleri, ev bulma, gelir, hükümet servisleri, emeklilik hizmetleri, miras alma hakları, hayatta kalma hakları, eş edinme hakları, aile statüsü ve sağlık hizmetlerine erişim konusunda yapılacak her türlü ayrımcılığa karşıdır. Dernek, bu yönde yapılacak ayrımcılık ve toplumsal, dini ve ailevi önyargıların eşcinsel bireylerin zihinsel sağlıklarına zarar verdiğini bilmektedir. (…) Amerikan Psikiyatri Derneği, eşcinsel evliliklerine izin vermenin eşcinsellerin zihinsel sağlıkları için iyi olduğu fikrini desteklemekte ve eşcinsellerin evlenme, evlat edinme ve çocuk bakımı üstlenme haklarını yasal zeminde edinmesini savunmaktadır.

Sadece ABD’de değil, ülkemizde görev yapan Türk Psikologlar Derneği de eşcinsellikten caydırma terapilerinin bilim ve akıl dışı olduğunu 2015 yılında yayınladıkları bildiriyle ilan etmiştir:

Tüm dünyada ulusal ve uluslararası ruh sağlığı kuruluşlarının akademik çalışmalar ve insan hakları ilkeleri çerçevesinde eşcinselliği, biseksüelliği ve transları “hastalık” olarak tanımlamaktan vazgeçmiş olmasına, eğitim ve uygulama programlarının buna göre revize edilmiş olmasına ve aksi yönde tutuma sahip olanları şiddetle kınamasına rağmen ülkemizde “dönüştürme terapisi” gibi bilimsel olmayan uygulamalar, bu yönde yayımlanan kitap ve makaleler artmaya devam etmektedir. (…) Türk Psikologlar Derneği bu konuda halkı ve meslektaşlarımızı bilimsel kanıtlar ışığında bilgilendirmeye, LGBTİ’lerin sağlık hizmetlerinden önyargı, damgalama ve ayrımcılığa uğramadan, tüm eşit yurttaşlar gibi faydalanması için politikaların geliştirilmesi konusunda çaba sarf etmeye devam edecektir.

Türk Psikologlar Derneği, eşcinselliğin hastalık olduğunu gösteren herhangi bir bilimsel verinin olmadığını ise şu bildirisinde ilan etmektedir:

Duygusal ve cinsel açıdan karşı cinse yönelen kadın veya erkek heteroseksüel olarak tanımlanırken eşcinsellik, bu çekimin kişinin kendi cinsiyetinden kişilere yönelik olmasıdır. Heteroseksüellik tek cinsellik değildir, eşcinsellik de heteroseksüellik gibi insan cinselliğinin bir görünümüdür. Heteroseksüellik de eşcinsellik de hastalık veya bozukluk değildir, hastalık veya bozukluk olmadığı için tedavi edilmesi gereken bir durum da söz konusu değildir.

Türk Psikologlar Derneği olarak tedavi veya terapi adı altında yürütülen, eşcinselliği dönüştürmeye yönelik herhangi bir girişimi önermediğimizi ve bu tarz girişimlere karşı olduğumuzu kamuoyuna bildiririz.

Benzer şekilde, Türkiye Psikiyatri Derneği de Mart 2010’da yayınladıkları bir bildiri ile eşcinselliğin tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğu algısının hatalarına dikkat çekmiştir:

(…) Eşcinsellik bir hastalık değil toplumun çoğunluğunu oluşturan heteroseksüellik gibi bir yönelimdir. Aksi yönde düşünce ancak kişisel inanış olabilir. Kişisel inanış toplum ile paylaşıldığı andan itibaren bazı sorumlulukları doğurmaktadır. Kamu görevlisi olan ve devlet erkini temsil eden bireylerin açıklamaları ise sonuçları açısından çok daha hassas bir zeminde değerlendirilmelidir. Ayrımcılığa uğradığı bilinen eşcinseller ile ilgili onların hasta olduklarışeklinde bir ifade sonuçları ciddi hak kayıplarına neden olabilecek uygulamaları doğurabilir. Türkiye Psikiyatri Derneği olarak eşcinsellik ile ilgili yanlış, hak ihlallerini ve ayrımcılığı körükleyebilecek ifadelerden, bilgi kirliliğinden ve toplumda oluşan olumsuz yargılardan dolayı endişeliyiz.

Psikoloji ve psikiyatri konusunda hangi uzman kuruluşa bakarsanız bakın, Hindistan Psikiyatri Derneği‘nden Avustralya Psikiyatri Derneği‘ne kadar konu hakkındaki bilimsel verileri samimiyetle incelemiş herkes, eşcinselliğin tedavi edilmesi gereken bir hastalık olmadığı konusunda hemfikirdir.

Eşcinselliğin neden bir hastalık olmadığını ve olamayacağını buradaki yazımızda detaylarıyla işlemiştik. Ancak uzun lafın kısası, eşcinselliğin nedenlerini halen tam olarak bilmiyor olsak da, eşcinselliği “tedavi” etmeye çalışmanın, “heteroseksüelliği” tedavi etmeye çalışmaktan farksız olduğu artık biliniyor.

Kaynaklar ve İleri Okuma
  • APA. Apa Reiterates Strong Opposition To Conversion Therapy. (2018, Kasım 15). Alındığı Tarih: 09 Temmuz 2019. Alındığı Yer: American Psychiatric Association | Arşiv Bağlantısı
  • Q. Voices. Robert Spitzer, Psychiatrist Behind Retracted ‘Ex-Gay’ Study, Apologizes To Gay Community, Patients. (2016, Şubat 02). Alındığı Tarih: 09 Temmuz 2019. Alındığı Yer: HuffPost | Arşiv Bağlantısı
  • A. Shidlo, et al. (2002). Sexual Conversion Therapy: Ethical, Clincial, And Research Perspectives. ISBN: 978-0789019103. Yayınevi: Informa Healthcare.
  • J. Drescher, et al. (2006). Ex-Gay Research: Analyzing The Spitzer Study And Its Relation To Science, Religion, Politics, And Culture. ISBN: 978-1560235576. Yayınevi: Harrington Park Press.
  • D. C. Haldeman. (2019). Sexual Orientation Conversion Therapy For Gay Men And Lesbians: A Scientific Examination. Homosexuality | Arşiv Bağlantısı, sf: 149-160.
  • D. C. Haldeman. (2002). Gay Rights, Patient Rights: The Implications Of Sexual Orientation Conversion Therapy. Professional Psychology: Research and Practice | Arşiv Bağlantısı, sf: 260-264.
  • T. Waidzunas. (2015). The Straight Line: How The Fringe Science Of Ex-Gay Therapy Reoriented Sexuality. ISBN: 978-0816696154. Yayınevi: Univ Of Minnesota Press.

Bu yazı ilk olarak Evrim Ağacı sitesinde Çağrı Mert Bakırcı imzasıyla yayınlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Peygamberi Aguste Comte Olan İnsanlık Dini Nedir?

Pis Okurun Notları – Korona Nüshası