in

Ekonomiyi Felç Edebilecek Risk: Konkordato Dalgası

Son günlerde herkes konkordatodan ve konkordato ilan eden şirketlerden bahsediyor. Peki nedir bu konkordato ve şirketler neden konkordato ilan ediyor? Gelin biraz yakın yakından bakalım.

Konkordato dalgasını tetikleyen etkenler.

2018, ekonomide süregiden kötü gidişin artık gizlenecek hiçbir yanının kalmadığının ortaya çıktığı bir yıl oldu. Türk Lirası’ndaki değer kaybı, enflasyon oranlarının durdurulamaz bir şekilde yükselmesi, dış politikada izlenen yanlış rota sonucu ülkenin uluslararası finans sisteminde neredeyse tüm güvenilirliğini yitirmesi ve bağımsız yargı konusunda yaşanan tedirginlikler, ülke ekonomisininde ciddi bir durgunluğa ve likidite krizine yol açmış görünüyor.

İşte bu şartlar altında konkordato ilan eden şirket sayısı günden güne artıyor. Dövizle borçlanan şirketler borçlarını çeviremez hale geliyor ve bu tüm sektörleri içine alarak adeta kartopunun bir çığa dönüşmesi gibi ekonomiye olan güveni alt üst ediyor.

Konkordato başvuruları, ekonominin motoru olarak adlandırılan inşaat sektöründe yoğunlaşsa da bununla sınırlı değil. Gıda, giyim, AVM, perakende, ayakkabıcılık ve lojistik sektörlerini de kapsayacak şekilde şu ana kadar bilinen 3 bine yakın konkordato başvurusu var. Başvuru yapan şirketler arasında önemli markaların da bulunduğunu ekleyelim.

Peki nedir bu konkordato?

Kelime İtalyanca uzlaşma ve anlaşma anlamları taşıyor. Peki kim kiminle hangi konuda, neden ve nasıl uzlaşıyor. Yakından bakalım.

Konkordato şirketlerin borçlarını çeviremeyecek duruma gelmeleriyle başvurdukları bir yöntem. İflastan kurtulabilmek için, devletin gözetimi ve denetimi altında borçlu şirketin borçlarının yapılandırılması ve vadelendirilmesi anlamına geliyor.

Konkordato kanunda “borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflâstan kurtulmak için konkordato talep edebilir” şeklinde açıklanıyor.

Tüm konkordato başvuruları kabul edilmiyor. Başvurusu kabul edilen şirketlere ise alacaklı haciz işlemi yapamıyor, bankalar gecikmiş kredi alacaklarını isteyemiyor, ipoteklere dokunulamıyor ve devletin geçici koruması altında şirketin mali durumunun düzeltilmesi ve borçlarını ödeyebilecek duruma gelmesi amaçlanıyor.

Konkordatoya başvuran şirketin başvurusu mahkeme tarafından inceleniyor, şartlar uygun görülürse 3 aylık geçici bir süre tanınıyor. Şirketin mali durumunun analizi için bir de konkordato komiseri görevlendiriyor.

Bu geçici süre en fazla 2 ay daha uzayabiliyor. Mahkeme konkordatonun şirketi kurtarabileceğini öngörebilirse borçluya 1 yıllık bir süre daha veriyor. Bu süre 6 ay daha uzayabiliyor ama en fazla 23 ay sürebiliyor.

Tüm konkordato süreçleri şirketlerin kurtulmasıyla sonuçlanamayabiliyor. Konkordato ilan eden şirket taşınmazlarını ve mallarını satamıyor. Bir tür by-pass sürecine giriyor.

Konkordatoların yaygınlaşmasının riskleri nelerdir?

Ancak konkordatonun yaygınlaşması ve deyim yerindeyse bir modaya dönüşmesi ise ekonomik sistem için daha  büyük sıkıntılar anlamına geliyor. Şöyle ki: Konkordato ilan eden büyük şirketlere iş yapan küçük ve orta ölçekli işyerleri ya da taşeron şirketler de bu sarmalın içerisine çekiliyor ve onlar da konkordato ilan etmeye başlıyorlar ya da iflasa sürükleniyorlar. İkincisi ise ekonomide büyük bir kırılganlık ve güvensizlik ortamı oluşturuyor. Bu yüzden marka değeri taşıyan şirketler konkordato ilan ettiklerini marka değerleri aşınmasın diye kamuoyundan gizlemeye çalışıyorlar.

Konkordato’nun bu kadar yaygınlaşmasının domino etkisine benzer bir yönü de var. İsim yapmış ve güvenilir şirketlerin konkordato ilan etmesi, piyasada bir panik havası oluşturuyor. Likidite krizinin yaşandığı daha açık bir deyimle paranın dönmediği bir ekonomide yeni yatırımlar erteleniyor, var olan işlerde küçülmeye gidiliyor, işten çıkarmalar ve dolayısıyla işsizlik artıyor, bunun sonucundaysa güvenli limanlar arayan yatırımcılar döviz, altın gibi değer kazanan ya da en azından kaybetmeyen limanlarda soluğu alıyor, bu da ekonomik bir durgunluğa ve küçülmeye yol açıyor.

Bankalar şirketlere dağıttıkları kredileri toparlayamıyor, önünü göremeyen girişimciler faizlerin de artmasıyla birlikte yatırım için yeni kredi talebinde bulunmuyor. Türk bankacılık sisteminin finansal olarak neredeyse tümüyle dışa bağımlı olduğunu düşündüğümüzde tüm bu sürecin bir bankacılık krizini de tetikleyebileceği ihtimaller arasında görülüyor.

Faizlerin, enflasyonun ve dövizin aynı anda yükseldiği ekonomiler için ciddi anlamda tehlike çanları çaldığını herkes bilir. Geleceğe güvenle bakamayan insanlar tasarrufa yöneliyor, hane halkı harcamaları kısılıyor, yoksulluk artıyor ve bu sarmal döngü reel sektörü felç noktasına kadar götürebiliyor.

Peki ne olacak?

Pek çok uzman 2019 ve 2020 yıllarında Türkiye’yi zor günler beklediğinde hem fikir. Ham madde ve yedek parça konusunda dışa bağımlı olan üretim sektöründe enflasyon %46’lara, çarşıda pazarda karşıladığımız cebimizi doğrudan ilgilendiren enflasyon ise %25’ler bandına çıkarak son 15 yılın en yüksek seviyesinde seyretmekte. ÜFE ve TÜFE arasındaki neredeyse %50’ye varan bu farkın henüz cebimizde tam olarak hissedilmediğini söyleyebiliriz. Ancak öngörüler enflasyonun artma eğiliminde olacağı.

Çalışanların alacaklarının zamanında ödenmemesi ve işsizliğin tırmanması da tüm bu sürecin yol açabileceği ikinci ciddi sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Kapitalimin tüm krizleri, dünyanın emperyalist bir ortak pazara dönüşmesiyle birlikte aslında uluslararası bir karakterdedir ve çevrimler halinde sistemin bir bölgesinde başlayıp etkileşim içerisinde olduğu tüm ekonomileri şu ya da bu yoğunlukta krize dahil ederek yeni ve geçici bir pansumana kadar devam ederler. 1929 Büyük Buhranı, 1997 Doğu Asya Mali Krizi, 2008-2012 Küresel Ekonomik Kriz hep böyle bir sarmal karakterdeydi.

Ne olup ne olamayacağını bugünden öngörmek zor ama önümüzde çok parlak günler olduğunu söylemek de pek gerçekçi görünmüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Popüler Müziklerden Sıkılanlar İçin Az Kullanılmış Keşif Listesi 2

“Maskenin Estetiği” Zapatistalar ve Subcomandante Marcos