Geçenlerde bir konuşmacı şöyle bir laf etti: “Düşüncelerini söylemek ikna etmeye çalışmak değildir. Ben düşüncelerimi söylüyorum, kimseyi ikna etmeye çalışmıyorum.” Bundan on yıl önce olsa hiç önemsemeden geçeceğim bu cümle birden günümüzün diyalog biçimini açıklar nitelikte oluşuyla dikkatimi çekti. Kendi başına herhangi bir şey düşünme duruluğunu giderek daha çok yitirdiğimiz günümüz dünyasında beyinlerimiz birer aktarım makinesi gibi çalıştığı için gerçekten de bu konuşmacının tespiti çok doğru.
Bizim yerimize mutlaka düşünmüş birileri olacağı için uzun süredir düşünmekten vaz geçtik ve düşünen herkesten etkileniyoruz. Çok uzun süredir buğdayı görmeden ekmek yiyen bir nesil düşünmeden konuşuyor. Düşünceyi de bir tüketim nesnesine dönüştürdük. Bir müddet sosyal medya takipçisi olduğunuzda en güzel düşünceleri, en haklı düşünceleri beğen ve retweet tuşlarına basarak sepetimize eklediğimizi görüyoruz. Ya da kalplare basa basa akıp tükeniyor sevgimiz. Dolayısı ile böyle bir düşünsel damarın bize sunduğu her şeyi bizi değiştirsin, hayatımızdaki çıkmazlardan kurtarsın diye umacıdan kaçar gibi ihtiyaç temelli takip ediyoruz. Düşünceden beklentimiz değişti. Önceki düşünce iklimlerini hatırlayanlarımız varsa söylemek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Düşünmek birlikte yapılan bir yolculuktur. Kendi karanlıklarımızla yüzleşmek, bilgisizliğimizi ve bilgiyi keşfetme alanıdır. Karşılıklı sabır ve anlama alanları ister. Sözcükler yolu ile birlikte düşünürüz. Ama hiçbir zaman düşüncelerimiz karşıdakine tehdit ya da baskı aracı olarak bu kadar sık görülmedi. Şimdi birbiri hakkında hiçbir fikri olmayan bireyler olsak bile anında söylediği şeye kendi bile karar vermemişken, bir karşılık hazırlıyoruz. Her şey bir karşılık için değil. Bunu en iyi kanıtlayan da kitaplar. Dilediğiniz zaman okursunuz… Dilediğiniz yerini benimser, hiç çekmezse bir kenara atarsınız… Kitap okumak iyi bir dinleyici olmanın temel alışkanlığıdır. Dinlemeye tenezzül etmiyoruz ki anlayalım. Dinlemek yavaş bir eylemdir. Anlatan düşüncelerin yavaş yavaş yerine oturmasını bekler… Anlaşılma mesafesini gözetir. İşte bence düşüncenin oluştuğu filizlendiği yer burası. Karşıdakinin anlama mesafesinin gözetilmesi. Hız çağında ona sağladığımız bu yavaşlık karşısında başka biri olduğunu ve belki de büyük başka bir şeylerden söz etme ihtimalinin yüksek olduğunu hissettirir.
Düşünmek karşılıklı ya da yan yana bir yolculuktur. İsteyen o ağaçtan meyve yer isteyen bahçeden çıkar gider.