in

Doğallığa Son Çağrı

Görünür Dünyada Yaşamak

İmajımıza, görünüşümüze takılı kaldığımız dünyada, gitmeyen bir vagon gibi iteliyoruz gerçeği… Yüksek kaliteli, parlak, olabildiğince mükemmel, üzerinde hiçbir eleştirinin duramayacağı denli pürüzsüz, olduğumuz kişi değil de yaptığımız kişi olarak… Mükemmel içler acısıyız! Daha düşünürken savunmaya geçen, konuşma biçimimizle, içimizden her an saldırıya hazır dinlerken uzayan düşünsel tırnaklarla mükemmel içler acısıyız… Mükemmel olmaya zorlandığı için, mutlu olmaya zengin olmaya, iyi görünmeye, sorunsuz olmaya zorlandığı için kendi kendiyle içsel söyleşisini yitirmiş günümüz kişisiyiz…

Acıları karşısında çaresiz kala kala, güveneceği hiç kimsesi olmadığını fark ede ede bir koltuğun kıyısına sığınmış…  Başkalarıylayken gözünü araya hiçbir canlının giremeyeceği denli güçlü bir bağla tv ye, ya da telefona zincirlemiş. Dışarılık haliyle mükemmel; genç, mutlu, güzel… İçerilik haliyle çökmekte olan ahşap bir ev… İçerde balo bitmiş her şey samandan…

Peki niçin görünüşümüz bu kadar çok önem kazandı. Çünkü kaplardan kaplara boşaltılan sütler gibi kameralardan kameralara aktarılıyor görüntümüz… Mercekler altında olmak cansız olsan da iyi görünmeye zorluyor… Seçerek fotoğraf yükleme alışkanlığı, seçerek bakmayı öğretti. Seçilmek üzere yaşarlık,  dışsallığa yüzeye, şekle yönlendirdi… İçerde küçücük kaldı gerçek.  Bize rüyalarımızı hayallerimizi, ninnilerimizi, türkülerimizi, masallarımızı fısıldayan gaz lambasının titrek ışığı…

Kişisel Olan Artık Kişisel Değil

Büyük medya ile küçük medyanın bir kucaklaşma alanı, sularının birbirine akma alanı olarak, sosyal medyada kişisel yaşantımız artık herkesin… Bu deneyim hiçbir dönemde olmadığı kadar gösteriyor ki kişisel yaşantımız artık kişisel yaşantımız değil… Ayağına zincir dolanmış köpeği zincirden kurtarmak isteyen seksen yaşındaki dedenin dünya basınına kadar ulaşan video kaydı en yakın örnek…

Herhangi bir günde  kişisel yaşantılarımız sonucu görüyoruz ki bu gün kişisel dediğimiz hiçbir şey artık yeterince kişisel değil ve  dolayısı ile kendi kendine tahakküm uygulayan kişiler olduk… Tahakkümün yansımaları öyle boyutlara vardı ki geçmişte Brezilya’da, şimdi ise Hindistan’da yaşananlar buna en iyi örnek;  ülkelerini kötü göstermesinler diye Hindistan sokaklarındaki evsizler toplanıp hapse tıkılmış. Ağır misafir geliyormuş.  ABD. Evsizler kötü manzara… Eksikleri geldikleri görülmesin ülkelerinin… Zenginler karşısında duyulan kendinden iğrenme mi bu? Tapınç kültürü mü? Pastadan güzel bir dilim kapmak için zamanı zapturapt altına alma çabası mı? Ağır misafirin gittikten sonra gene kendin olmaya ne diyorsun? Yoksulluğuyla yüzleşemeyen ülke olmak… Doğrunun ne olduğunu bildiği halde yanlışı sürdürmüş olmak… Kendi insanından utanmak… Kendi çocuğundan utanan bir baba? Ona iyi bakmak varken…

Engelliler, evsizler, dilenciler, yoksullar, yaşlılar… Destek olmayı ihmal ettiğiniz kim varsa suçumuzmuş gibi niçin yüksünüyorsunuz bizimle aynı fotoğrafta çıkmaktan. Bilin ki içimizdeki yaşam güneşi sizinkinden daha parlak. Çünkü henüz hiç kullanmadık… Siz bitişte duruyorsunuz, biz başlangıçta… Biz yoksullar, engelliler, dilenciler, evsizler, yüksek kaliteli uzun yaşamları sonunda bizimle aynı hızda toprak olacak olan sizlerle bir aradayız… Kalın duvarlı, yüksek villalara, şatolara gizlenseniz de aynı gökyüzüne denk gelmek yüzünden, bizi nereye tıkarsanız tıkın,  aynı toprakta çürüyecek olmak yüzünden bizden sorumlusunuz….

Doğallığa Son Çağrı

Peki çözümü ne bu imaj dünyasını değiştirmenin? İlgi bombardımanın şımarık çocuğu olmayı bırakıp çocuksak büyümeye, gençsek gelişmeye, yaşlıysak yaşamaya kaldığımız yerden devam etmek. Üzerimize atılan örtüden kafamızı bir kez sıyırıp gerçek dünya ile göz göze geldiğimizde bu bir başlangıç noktası… Aşkla, edebiyatla, felsefeyle, kitaplarla, tüm sanatla… Kendi başlangıç noktalarımızı bulmaya ne dersiniz?  Kimi ağır bedellerine rağmen dilediğin hayatı yaşamanın lezzeti başkadır. Başlangıcımızı hatırlasak ve ölüm akbabası ile gezmesek, rastgele yaşayabilirdik bu dünyayı. Ama öyle değil, bir sihir var. Benim büyük sihrimi kendi yaşantının sihri ile karşıla diyen bir sihir var ve bu sanatın ta kendisinden başkası değil. Kendimize sormalıyız bunca dolambaç neden? Daha doğal, yaşamı daha çok duyumsayarak, eylemden gelen konuşma biçimini yeniden keşfederek. Kendi kuracağımız dünyanın işçileri olarak… Hayat herkesin mutsuzluğundan sorumlu olduğumuz büyük bir iyilik gösterisi olabilir.  Bulaşıcı etkisi var iyiliğin. Mutluluk gibi.

Yazan Tersla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Pis Okurun Notları (105 – 113)

Öfke Kurutması Yahut Canlı Doğum