in

Dinler ve Mabetleri

21. yüzyılın dinlerin çıkmazı olduğu söylenir. Bir ölü vardır ve hep beraber o ölüyü diriltmeye çalışırsınız. Günümüz toplumları bir ölüyle karşı karşıyadır ama nasıl dirilteceğini bilmemektedir. Din mabede sıkışmış ve öylece durmaktadır. Oysa din özü gereği mabetlerden ve bir mabede hapsedilmekten uzaktır. O özelde bireye, sosyolojik olarak topluma ve genel olarak doğanın kendisine aittir. İsa vaaz verirken asla bir mabet inşa etmek aklında geçmiyordu ve yine diğer dinlerin kurucuları veya peygamberleri içinde bu böyleydi. Çünkü mabet dinin kendisini ve verdiği mesajları öldürebilirdi. Mabet dinin kendisi değildir ancak bir süre sonra, özellikle peygamberler öldükten sonra dinin kendisi haline getirilmiştir. Bu yüzden bugünün tartışmaları dinler, mezhepler arasında değildir daha çok tartışmalar mabetler arasındadır.

Mabet doğası gereği statiktir ve durmayı, kurumsallaşmayı ifade eder. Din ise dinamik ve dinamik kalmak zorundadır. Ancak din kurumsallaştıkça, hiyerarşik bir hale gelmiş ve düşüncelerden kopup, insandan çalınmıştır. Kalp ve gönülden alınıp mabetlere verilmiştir. Bu birçok şeyin ölümüdür aslında. Sonu gelmez bir bölünme, bitmeyecek bir çatışma demektir. Mabet, peygamberlerin o ilk inananları veya öğrencilerinin iddia ettiği gibi toplumları birleştirmemiş aksine bölmüştür. Üstelik Sonsuz olanı sonlu hale getirmeye çalışmış, onu insanlaştırmaya kalkmış ve mistisizmi ortadan kaldırmıştır. Bu aslında gerçeğin ortadan kalkışı ve binlerce illüzyonun yaratılışıdır. Spinoza ilgi çekici bir şekilde bunu görmüştür. Kiliseyi veya herhangi bir mabedi reddetmiş, sonsuzun ancak sonsuz olanın kendisinde aranması gerektiğini söylemiştir. Spinoza bir anlamda Tanrıya tanrılığını geri vermiştir.

Mabetleri inşa edenler ve onları inançlarının merkezine koyanlar ise tam tersini yapmıştır. Kendileri için yeni bir tanrı yaratmış ve en büyük tanrının kendi tanrıları olduğunu ispatlama yoluna gitmişlerdir. Bundan sonra mabet ne kadar gösterişli ise tanrı da o kadar yüce olacaktır. Bunu başta 3 ilahi din olmak üzere tüm dinlerde görürsünüz. Büyük ve gösterişli binalar yaparlar. Çünkü bu onlara göre Tanrıya ulaşmanın bir yoludur. Ancak mabetler inşa edildikçe ve kurumsallaşma devam ettikçe tanrı kaybolmuştur. Onun yerini din adamları almıştır. Yaklaşık olarak her dinde böyle olmuştur. Semboller, binalar, ritüeller. Gerçek soru şudur? Tanrının bir mabede ihtiyacı var mı? Hiç zannetmiyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Mutlu Olmak İçin Sadeleşmek Gerekli Mi?

Toplumsal Cinsiyet, Kalıp Yargılar ve Roller