İçinizdeki huzursuzluğun üretim merkezini bulmak için bazen kurduğunuz cümlelere bakmak size yardımcı olabilir. İlkokuldan bildiğiniz bir yöntemle üstelik! Biraz hafızayı zorlarsanız cümlelerinizdeki özneyi sıklıkla kişi zamirinden seçip seçmediğinizi hatırlayabilirsiniz. Evet kişi zamiri, hani şu yakinen bildiğiniz, sen’li ben’li cümleler… Ötekinin gücü karşısında sen diyebilmenin gücünü taşıyan ve bazen kaygıların, kendinizle ettiğiniz kavgalarının altından “gıyk” sesiyle çıkan ben ve bazen de gırtlaktan dolup dudaklarınızdan patlamaya hazır bekleyen BEN. En karmaşık olan “o”, cümlenin bir yerine saklanmıştır belki ve hatta diğerleriyle birlik olup saklanmışlardır, kim bilir?
Öznesi “o” olan cümleler, eylemin sorumlusunu gösterme konusunda size cesaretsiz gelebilir. Oysa dinamikleri güçlüdür, senli ve benli cümlelerin taşıdığı tarihten daha fazlasını taşıyabilir. Bir dışavurumun huzurunu belki de utancını gizlemek için uzun yıllardır bilinçdışınızla işbirliği yapıyor kimi olası çatışmalara karşı kaçınmacı kimliğe bürünmüş bir gizli özne tavrını takınabilir. Gizemlidir çünkü temsili, dinleyenin ya da okuyanın algısına bırakılmıştır. Her cümlede anlamı yeniden üretilir. Algısal dağınıklıkları geçiştirmek için de yine ondan yardım alınabilir.
İlginizi çeken bir yazıya, kitaba bakarken “O” kelimesi dairesel sınırıyla boşluğun tasarımı gibi durur belki ilk bakışta. Yalnız bu temsilin boşluk etkisinden kurtaracak tek şey ise onu okuyan kişi, o anın kahramanı sizsinizdir. O’nun sizinl, ötekiyle, diğeriye, onlarla buluşarak anlam bulmaya ihtiyacı vardır.
O kimdir, nasıl bir şeydir? Yaşadıklarınızın, hissettiklerinizin, düşündüklerinizin sorumlusudur kimi zaman. Bilginizi, inançlarınızı temsil edendir. Tanrı, doğa, ekonomi, konjonktür, olasılık, atomlar, nöronlar, hormonlar onlardan birileridir. Bireysel-toplumsal tüm yaşantıların, olayların, gelişimin, gelişememenin öncüsü olabilir. Ruhsal dünyanızdan bazen kaçak yapan cümleler günlük bir olay karşısında “benim sayemde” veya “benim yüzümden” ifadeleriyle ortaya çıkabilir. Bunlar kimi zaman içsel konuşmalar olsalar da bu cümleleri söylediğinizi varsaydığınız bir kişi olduğunu düşünmek o’nun kişi halinin bir başka gizemli yanı olsa gerek. Çocukluğunuzdan beri kimi zaman yanınızda, kimi zaman karşınızda olan bir kişi…
Sonuç olarak bu ruhsal ve gelişimsel süreci bir ayna gibi yansıtabilmek için çok da fazla şeye ihtiyacınız yok. Etrafınızda size yol göstermek için dolanıp duran o şeyi, en çok kullandığınız o kelimeyi, özneyi tanıyarak kendinizi dilsel aynanızda görebilirsiniz.
Bilgiyi işleme süreci açısından bakıldığında ise kuramlar cümleleri yani esasında kurduğumuz dili bellek açısından anlatıyor. Bize belleğin farklı bilgi işleme şekilleri olduğunu ifade ediyor. Genel olarak dilimizin yaşanmışlıklar ve anlamların öğrenilmiş temsili olduğunu söylüyor. Onları dilimize getiren sözel bellekten ve anlamların çağrıştırdığı görüntü, ses, koku, doku, hislerle beynimizi dürtükleyen otobiyografik bellekten bahsediyor.
Söyledikleriniz ve onları nasıl söylediğniz ister bilgi işleme sürecinizin, ister kuşaklar arası dilsel, ruhsal, kültürel aktarımınızın yansıması olsun. Her haliyle bireysel tarihinizin küçük bir parçası, toplumsal diyalektiğin fısıltılarıdır ve sizin kadar kıymetlidir.