İstanbul’un sansasyonel sanat fuarı Contemporary İstanbul, bu sene de birçok tartışmaya konu oldu. Eserler görücüye çıkmadan giriş ücretleriyle sanatseverlerin kalbini kıran fuarda selfie çektirmek için 120 lirayı gözden çıkarmanız gerekiyor.
Adından da anlaşılacağı üzere fuar, çağdaş sanatların postmodernizm tabanında ilerlediğini iddia ettiği işlerle dolu. Yine de soyut bir mekan yaratma ve kural dışı çalışma güdüsüyle doğada bulunan birçok materyalin zihinsel enstrümanlarla şekillenmesi sebebiyle kısmen doğru bir kavram üzerinde olduğu söylenebilir. Fuarın sponsoru olan banka, yüksek sanat anlayışına hitap ettiği söylenen bu eserleri sanatseverlerin satın alabilmeleri için özel faiz oranıyla kredi imkanı sunuyor.
Bilet fiyatları ve sanat kredileri bir yana, bu fuarda da en çok konuşulan konulardan birisi katılımcı profiliydi. Selfie çekerken eserin kırılmasına sebep olan bir kişi yine sanatın çoğu insan için sosyal medyada tüketebileceği bir olgudan ibaret olduğu gerçeğini anımsattı bizlere. Acı olan ise fuardaki birçok eserin Instagram gibi görsellere indirgenmiş medya araçlarında paylaşılabilir nitelikte olmasına özen gösterilerek etkinliğin kendiliğinden bir reklam aracına dönüştürülmesidir. Fuarın en ilgi çeken eseri olan Divine Selfie, selfie çubuğu tutan Herkül heykelinin fotoğraf çekmesi etkinliğine dayanıyor. Yarı-tanrı olan Herkül’ün dünyevi zevklerden yararlanması, selfie çekip Instagram’da @hercules.ist hesabında paylaşmasıyla sınırlandırılıyor.
Olay Adam Ahmet Güneştekin
Birçoğumuzun Abdullah Gül’ün takdim etmesiyle tanıdığı Batmanlı ressam Ahmet Güneştekin, Contemporary İstanbul’da uzun dilini izleyiciye yönelten kocaman bir kuru kafa ile arz-ı endam etti. Ölümsüzlük Odası adını verdiği bu eserinde sanatçı, karşılıklı iki tane yarım ay şeklinden hallice levhanın ortasına devasa boyutta dil çıkaran bir kuru kafa yerleştirmiş. Bu levhaların dış kısımları renkli minik kuru kafalardan, iç kısımları ise gri boynuzlardan oluşmakta. Eserdeki kuru kafaların renkleri, gökkuşağının yedi renginden. Enstalasyondaki her şey yedi rakamıyla ifade edilmiş ve yedi kat göğün varlığı izleyiciye hatırlatılmış. Eğrili levhaların karşılıklı uzanışı antik şehirlerde en yüksekte konumlanmış güvenli noktalar olan akropol duvarlarına benzetilmiş. Göbeklitepe’deki kayaların biçimlendirilmesi ile benzer bir iş olan bu enstalasyonda Güneştekin, yine Anadolu vurgusunda bulunmuş olsa da çoğu otorite ne akropolun verdiği mitolojik havayı ne de Göbeklitepe’nin kült merkezi olma önemini eserde göremediğini ifade etmiştir. Bana kalırsa bu eser sadece büyüklüğü ile dikkat çekmektedir.
Esas tartışma ise birçok ressam ve sanat eleştirmeni tarafından Ahmet Güneştekin’e yapılan intihal suçlamalarıdır. Daha önce birçok çağdaş kompozisyonda kullanılan kuru kafa figürünü yeniden yorumlamış olan Güneştekin’in Ölümsüzlük Odası, önce Damien Hirst’in işlerine iliştirilmiş, bunu Jim Leedy’nin “The Earth Lies Screaming” eseriyle çok benzer olduğu söylemi izlemiştir. Bu konuyla ilgili son eleştiriyi İranlı ressam Hossein Edalatkhah, doğrudan kendisi yapmıştır. sanatatak.com’a yaptğı açıklamada Edalatkhah, Ölümsüzlük Odası’nın kendi eserinden kopyalama olduğunu söylemiş ve bu konudaki rahatsızlığını dile getirmiştir. Geçtiğimiz yıllarda Göbeklitepe kazılarına katılan, Gılgamış Destanı’nın ve Nuh Tuhafı’nın eseri için en büyük esin kaynağı olduğunu söyleyen Ahmet Güneştekin’in bu suçlamalara cevap verip vermeyeceğini merak ediyorum.
Gerçek sanatın ortaya çıkış nedeni, sanatın biriken duygularını dile getirmek için duyduğu içsel gereksinimdir; tıpkı bir annenin gebeliğinin nedeninin sevgi olması gibi. Taklit sanatının nedeni ise, tıpkı fahişelerinki gibi maddi çıkardır.
Modernizmin kabul görmesiyle gündeme gelen sanatın doğanın bir mimesisi olma durumunun günümüzün makbul sanatının sınırsızlığına dayanarak yanlış anlaşılmış bir taklit anlayışı olup olmadığı esprisini yaparak bu seneki Contemporary İstanbul’un sonuna gelmiş olduk. Yapımda ve yayında emeği geçen herkese teşekkürler.