in

Çeyrek Asırlık Bir Direnişin Adı: Cerattepe

 

Bir şehir düşünün, ulaşılması hayli güç. Heybetli dağların insana, hayvana, ağaca kol kanat gerdiği, “dışarıdan” gelecek tehlikelere karşı kalkan olduğu bir şehir. Bu heybetli dağlar ve ormanlar yeri gelmiş iş vermiş aş vermiş insanına, her daim kapısını açık tutmuş binlerce yıldır misafir bilmiş onları. Ömür uzatan buz gibi sularından içirmiş, tertemiz havasıyla hayat vermiş tüm canlılara. Yuvası olmuş onların, geceleri bembeyaz bulutlarla örtmüş üstlerini, rüzgarıyla ninniler söylemiş.

Sonra bir söylenti yayılmış: “Altın varmış o dağların altında. Karnını yarıp almak gerekirmiş.” Böyle buyurmuş birileri…

Artvinli bunu duyar da razı gelir mi o dağların ciğerinin sökülmesine? Ekmeğini yediği, suyunu içtiği yurduna sahip çıkmaz mı?

İşte hikaye tam burada başlıyor. Doksanların başında Cominco adlı Kanadalı bir şirket geliyor Artvin’e ve çeyrek asırlık direniş de filizleniyor böylece. Bu yazıda filizlenen bu direnişin yıldan yıla büyüyen hikayesini anlatmaya çalıştık. Bir vefa hikayesini. İnsanın doğayla olan kardeşliğine sahip çıkışının hikayesini…

Direniş Başlıyor

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı tarafından 1988 ve 1989 yıllarında Kanadalı Cominco Şirketi’ne alanda maden arama ve ön işletme ruhsatı verilir. Sondaj çalışmaları sırasında kullanılan kimyasallar yüzünden hayvan ölümleri yaşanır. Konunun araştırılması amacıyla ölen ineklerden alınan ve tahlile gönderilen örnekler her ne hikmetse kaybolur. Bu gelişmelerden sonra Artvin halkı maden çalışmaları hakkında araştırma yapmaya başlar. Hayatında daha önce hiç duymadığı siyanürle de böylece tanışmış olur. 17 Temmuz 1995’te Artvin halkı, maden çalışmaları ile ilgili daha iyi bilgi sahibi olmak ve sürece katılabilmek için Yeşil Artvin Derneği’ni kurar. Bu dernek aracılığıyla düzenlen panellere uzmanlar davet edilir ve altın madenciliğinin ne menem bir şey olduğu daha iyi anlaşılır. Madenin yıkıcı etkilerini gören Artvinliler, 1997’de Artvin’de altın madenine karşı ilk mitingi yapmaya karar verir.

“Siryalı Şevket Artvin’i Terket!”

Miting çok coşkulu geçer. Her yaştan insan o daracık sokakları hınca hınç doldururur. Mitingde en çok dillendirilen slogan ”SİYANÜRLÜ ŞİRKET ARTVİN’İ TERKET!”tir. Altını topraktan ayrıştırmak ve saf hale getirebilmek için kullanılan siyanür, tüm canlılar için zehirden farksızdır. Artvinliler bu sloganla inlettikleri sokaklardan madenci şirkete meydan okur.

Gelelim Siryalı Şevket’e. Toprağını son nefesine kadar korumaya and içmiş yaşlı bir teyzemiz de mitinge katılmıştır. Kalabalığın coşkusuyla o da var gücüyle atılan slogana eşlik eder. Yalnız ufak bir farkla: “SİRYALI ŞEVKET ARTVİN’İ TERK ET!” Bu arada bilmeyenler için Sirya Artvin’in bir köyüdür ve teyzemiz tüm öfkesini o köyden Şevket isimli bir vatandaşa yönlendirir. Teyzemiz sloganı atıp yorulduktan sonra yanındaki gençlere: “Ha bu Şevket Artvin’e ne etmiş oğul? Bi deyin hele!” diyerek vefanın ve saflığın sembolü olur.

(Fotoğraf temsilidir.)

Kanadalı, Siryalı ya da Rizeli… John, Şevket ya da Cengiz… İsimlerin ve memleketlerin anlamını yitirdiği evrensel bir direniş hikayesi böyle başlar…

Mitingler, imza kampanyaları, açılan ve kazanılan sayısız davalarla geçen yıllar… 2002 yılında Kanadalı şirket bu direnişin karşısında pes eder ve projeden çekilir. Sonrasında başka şirketler projeye dahil olsa da onları da aynı akıbet bekler: GİTMEK! 2008 yılının sonundaki maden şirketi, “Zaman zaman başaracağımızı zannettik ama halkın ve siyasilerin desteği olmadan olmayacağını anladık.” ifadelerine de yer veren bir basın açıklamasıyla projeden çekildiğini açıklar.

Nöbet

Artvinliler yıllar süren direnişlerinin sonucunda rahat bir nefes alırlar ama bu durum pek uzun sürmez. Mart 2011’de  Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, Yeni Maden Kanunu çerçevesinde, içinde Artvin Cerattepe ve Genya’nın da bulunduğu, ülke genelindeki 1343 maden alanın ihale edileceğini duyurur. Her şeye baştan başlanması gerekir. Artvinliler artık daha bilinçli, tecrübeli ve kararlıdır. Hukuk mücadelesi başlatırlar ama artık bununla da yetinmeyerek, dağını, taşını, toprağını korumak için yollara döküleceklerdir. Birçok kez şirketin aldığı “ÇED Olumlu” raporunu iptal ettirmeyi başarsalar da şirket her defasında yeniden ÇED Olumlu raporunu alır. Kedi-fare kovalamacasına dönüşen bu hukuki süreç Artvin halkını canından bezdirir ama pes etmezler. Yeni ÇED Olumlu Kararının iptali için 751 katılımcının imzası ile, 61 avukatın yer aldığı Türkiye’nin şimdiye kadarki en büyük çevre davasını açarlar. Fakat dava devam ederken şirket davanın sonucunu beklemez, bekleyemez. Her geçen gün onlar için kaybedilen milyonlar demektir ve yeterince zaman kaybetmişlerdir. Artvinliler de ihaleyi kazanan Etibank AŞ’nin (Cengiz İnşaat) tır ve iş makineleriyle Cerattepe’ye gitmeyi planladığını öğrenir ve hemen harekete geçer. Yeşil Artvin Derneği’nin çağrısıyla Cerattepe’ye giden yolun birkaç noktasında tek bir ağacın dalına zarar gelmesin diye gece gündüz tam 245 gün sürecek vefa nöbeti başlar. Nöbeti, Artvin halkı ve STK’lar sırayla tutarlar. Şirket, konteynırlarını Cerattepe’ye çıkarmak istese de nöbet tutan halk engel olur. Konteynırlar Kafkasör’den geri dönmek zorunda kalır. Cerattepe’ye farklı yollardan girmeye çalışan şirketin önünü kesmeyi her defasında başarırlar. (Kütüklü fotoğrafın çekildiği gün de şirket arabaları geri dönmek zorunda kalmıştı.)

Ta ki 2016 Şubat ayına kadar…

Atmaca

Çok sayıda güvenlik gücünün Artvin’e doğru hareket ettiği duyumu alınır. Bunun üzerine dernek geniş katılımlı bir toplantı yapar. Sabaha karşı Çamlık Mahallesi Atmaca mevkisinde halk nöbete çıkar. Şirketin iş makinesi ve konteynırı güvenlik gücü eşliğinde Atmaca’ya gelir. Tarihi boyunca güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelmemiş olan halk ilk kez gaz ve plastik mermiyle tanışır. Gün boyunca Cerattepe’ye çıkış yolları üzerinde çatışmalar devam eder. Çatışma diyoruz çünkü halk nöbet noktalarını terk etmemekte kararlıdır.

Toma ve Limon

Toplumsal muhalefetin bir ucundan tutmuş herkesin yakından tanıdığı iki şey Toma ve gaz bombasıdır. Gaz bombasına maruz kalmış muhalefet de yıllar içerisinde tecrübe kazanıp önlemler geliştirmiştir. Bu önlemlerden biri de limondur. Bilenler bilir. Gaz bombasının cildin yanmasına neden olan etkisini yüze sürülen limon hafifletir. Tarihinde ilk kez böylesine bir saldırıyla karşılaşan Artvin’de trajikomik hikayeler de yaşanır. Biz bir tanesini aktaralım:

Yetmişlerinde yaşlı bir amca barikatın hemen önünde kızarmış ve şişmiş gözleriyle oldukça yorgun ve ağlamalıyken yanındakilerle arasında şu diyalog geçer:

(Birinci ağızdan aktarıyoruz.)

-Amca limon gerek sana.

-Yoğ ander kalsın limoni. Nayın limoni? Sabahtan beri beş limon yedim. Heç bi işa da yaramadi. Tansiyonum düşti. İstamam limon mimon.

İki gün boyunca maruz kaldıkları şiddet yetmezmiş gibi bir de terörist ilan edilirler. Ülkenin bir kısım medyasında birbirine benzer manipülatif haberler çıkar. Ancak bu haberler ne ülke içinde ne de ülke dışında ciddiye alınmaz. Ülkenin ve dünyanın dört bir yanından destek mesajları yağar. Hatta yeni bir “Gezi” doğuyor yorumları hiç de az değildir. Esnaf iki gün boyunca kepenk kapatır. İkinci gün 6 kişi gözaltına alınır. Gün boyu devam eden yoğun müdahale sonunda şirket güvenlik güçleriyle Cerattepe’ye çıkar.

Önce Kadınlar… Kurtarılmak İçin Değil Kurtarmak İçin!

İş makinelerinin Cerattepe’ye çıkmasının ardından, şirkete yer teslimi yapılmadığını, şirketin orada hukuksuz bir şekilde faaliyete başladığını öğrenen halk Cerattepe’ye çıkmak için yürüyüşe başlar. Ama bu yürüyüş daha öncekilerden farklıdır. Bu kez yıllardır süren direnişin hep içinde olan, doğa ananın bereketi, üretkenliği ve yaşamı var etmesiyle aynı ortaklığı paylaşan kadınlar olmaları gereken yerdedir: En önde. Artvinli kadınlar kortejin önünde polis barikatıyla burun buruna gelir. Müdahalenin olacağı aşikârdır ama kadınlar geri adım atmaz. Kortejin arkasındaki erkekler öne geçmeye, saldırı sırasında kadınlara siper olmaya kalkışınca ilk tepki kadınlardan gelir. Ellerindeki megafonla direniş arkadaşlarına şöyle seslenirler: “Arkadaşlar, geri çekilmezseniz müdahale etmek zorunda kalacağız!” Emir büyük yerden geldiğinden erkekler geri çekilir.

Polis megafonundan da aynı minvalde bir anons yapılır ama bu sefer geri çekilen olmaz. Artvin Devlet Hastanesi önünde polis oldukça sert bir  müdahaleye girişir. Bir anda atılan gaz bombaları ve plastik mermilerden göz gözü görmez olur. Hastanenin içine kadar girer gaz bombaları. Çok sayıda kadın yaralanır. Belki Cerattepe’ye çıkamazlar ama toprakları için neler yapabileceklerini dünya aleme göstermeyi başarırlar.

 

 

 

Direnişin Şarkısı

Sayısız davalar, mitingler, basın açıklamaları, yürüyüşler, imza kampanyaları… Dünyaya örnek gösterilecek, nesilden nesile anlatılacak bir çevre mücadelesini dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Aslında onlar bu şarkıyla iki dakikada çok güzel özetliyorlar.

Ayının Hakkı İçin…

 

Dile kolay çeyrek asırdır süren bir şehrin var olma, ayakta kalma, yaşama sıkı sıkıya tutunma mücadelesi. Şimdi ne durumda diye sorarsanız: Cengiz İnşaat 2016 yılından beri faaliyetlerini sürdürüyor. Karşılıklı açılan davalar sürüyor. Kesilen ağaçların haddi hesabı yok. Şimdiden maden çalışmalarının yürütüldüğü yerin çevresi zarar görmüş durumda ve henüz maden çıkartılmaya başlanmadı, varın gerisini siz düşünün.

Artvin halkı ise hala direniyor. Yeşil Artvin Derneği çatısı altında sesini duyurmaya, bu çevre katliamının etkilerini anlatmaya devam ediyor. Dünyanın akciğerleri olan bu ormanları tüm insanlık adına korumaya çabalıyor. “Yerin üstü altından daha değerlidir.” anlayışıyla duyarlı, vicdanlı herkese ulaşmaya çalışıyor, bu mücadeleye destek vermeye çağırıyorlar.

Ayının, sincabın, keçinin, köpeğin, ağacın hakkı için, çocuklarımızın temiz bir çevrede yaşama hakkı için mücadeleye!..

De hayde!!

Yazan karakedi

Bir Yorum

Cevap Yazın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kuleşov Efekti Üzerinden Sinemada Montajın Önemi

Derdimize Çare Bir Buzlu Çay!