in ,

Cesur Yeni Dünya Gerçekten ‘Cesur’ Mu ?

Konumuz ünlü İngiliz yazar Aldous Huxley’in en ünlü ve sarsıcı eserlerinden biri olan “Cesur Yeni Dünya”. 1932 yılında yayınlanan bu eser,  bir çok okuyucuyu büyük bir ikilemde bırakıp, kendilerine şu soruyu sordurmuştur: “Cesur Yeni Dünya bir ütopya mı, yoksa distopya mı?”

Kitabın ismindeki “cesur” (brave), yazıldığı dönemde “güzel” anlamında kullanılıyordu. Bir bakıma kitabın ismindeki anlam “Güzel Yeni Dünya”. Huxley bir kez de başlıkla okuyucuların kafasını karıştırıyor. Sahiden  Huxley eserinde başlığı gibi “güzel” bir dünyadan mı bahsediyor? Peki bu eser bir ütopya mı yoksa distopya mı? Sorunun cevabı tamamıyla nesnel olmasa da okuyucuların tamamına yakını bu eseri bir distopya olarak tanımlar. Peki neden?

Bu sorulara daha iyi ve anlaşılır bir cevap verebilmek için önce bu terimlerin anlamını bilmek gerekir. ‘Ütopya’ teriminin kelime kökeni Yunanca’ya dayanmakla beraber (eu+topos), ilk kez 1516 yılında İngiliz yazar ve politikacı Thomas More tarafından ortaya atılmış olup, her şeyin mükemmel olduğu, gerçeklik ötesi bir yer veya devlet anlamına gelmektedir. Bu terimin tamamen antitezi olan diğer terim ise “distopya”dır. Bu terim ise İngiliz yazar John Stuart Mill tarafından literatüre kazandırılmış olup, ütopyanın tam zıt anlamına gelen, kötülük, felaket, baskıcı sistemler ve tüm olayların insanların aleyhine sonuçlandığı yerler anlamına gelir. Şimdi sorumuzu daha iyi bir şekilde cevaplayabiliriz.

Kitabımız, itaatkar bir toplum yaratıp, barış ve huzur içerisinde yaşamayı hedefleyen bir totaliter sistemi anlatmaktadır. Fakat bu barış ve huzur nasıl sağlanacaktır? Kitabı bir distopya yapan en önemli özelliklerden biri, insanların doğarak dünyaya gelmesi yerine ‘üretilmesi’dir.  Bu evrende insanlar belirli tüplerin içerisinde özel olarak sistemin uygun gördüğü ve istediği şekilde üretilmektedir. İnsanların ne tür özelliklere sahip olacağına bile en başta karar verilmektedir. İnsanların toplumsal hiyerarşideki yerleri de dahil olmak üzere, her şey bu üretim sürecinde belirlenmektedir. Bir diğer özellik ise “SOMA” hapları. Soma hapları insanlardan duygularını alan ve onları hissiz ve uyuşuk bireylere dönüştüren, bir nevi, insanlıklarını yok eden bir haptır. Bir sonraki özelliğimiz ise, bu evrende tarihin gereksiz olarak görülüp yasaklanmasıdır. Tarih gereksiz ve çöplük olarak görüldüğünden hiçbir tarihsel olay ve edebi eser bu evrende ulaşılabilir değildir. Totaliter ve baskıcı bir sistemin sonucu olan bireyselliğin engellenmesi ise tüm bu özellikleri destekliyor. Tüm bu özellik ve kurallar bir araya geldiğinde ise itaatkar bir toplum yaratılmış oluyor. “Soma” sayesinde başta aşk olmak üzere tüm insani duygulardan yoksun, tarihin, yazının ve edebiyatın ve entelektüel hazların olmadığı bu toplumsal yapı insanları düşünmekten alıkoyuyor. Düşünme yetisinin, aşkın ve diğer duyguların kısıtlanması kitabı bir distopya olarak düşünmemize iten nedenlerden sadece birkaçı. Diğer distopya eserlerinin aksine, beyin yıkama savaş yoluyla değil, insan üretme sürecinin ilk maddesi olarak karşımıza çıkıyor.

Her ne kadar eserde savaş ve yıkımın bulunmaması ütopyaların bir özelliği olsa da, yukarıdaki nedenler ve daha niceleri sayesinde bir çok okuyucu bu eseri bir ‘distopya’ olarak tanımlamaktadır.

Yazan İonut Yasin Ataman

21 yaşında, İngiliz Dili ve Edebiyatı 4. sınıf öğrencisiyim. Görüş ve fikirlerimi paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.

3 Yorum

Cevap Yazın
  1. Cesur Yeni Dünya’yı okuyalı çok zaman geçmemişken böyle bir yazı yazman benim için çok manidar olduğunu belirtmeliyim. Cesur Yeni Dünya’yı ilk okuduğumda ‘bunun için kim ütopya der ki?’ diye düşünmüştüm. Benim için başlı başınca bir distopyaydı. Nedenlerini bu şekilde yormadan vermen beni okurken bir okuyucu olarak çok tatmin etti. Düşüncelerine katırlıyor yazılarının devamını bekliyorum..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hayvan Barınaklarına Saldırdıkları Yetmezmiş Gibi, Hayvanseverleri de “Fetöcülük”le Suçladılar

Tanrısını Yargılayan Miletliler ve JES’e Direnen Kızılcaköylüler