in ,

Bu Film Tutar Çünkü… “Canım Kardeşim”

Bir çelenk, üstündeki yazıyı kopardığınızda her cenazeye yakışır. Önemli olan çelengin üzerindeki yazı değildir. O bir yanılgıdır, çelenge pamuk ipliğiyle tutturulmuş bir yanılgı…

“Canım Kardeşim” ama neden?

Çünkü Canım Kardeşim, kadrosu komedi oyuncularından kurulmasına rağmen bir dramdır.

Çünkü Canım Kardeşim’de, film boyunca kimse kimseye aşık olmaz. Canım Kardeşim, güzel bir kız olmadan da güzel bir film çıkabileceğini ispatlar.

Çünkü Canım Kardeşim, özellikle dış çekimlerde yarı belgesel bir hava yakalar. Zenginlerin yaşadığı evleri, çatıları TV antenleriyle dolu apartmanları gösterirken kamerayı 180 derece çevirir ve gecekonduların pis çamurlu dünyasıyla çarpıştırır seyirciyi.

Çünkü Canım Kardeşim, akıcı bir kurgu ve özenli fotoğraf çalışmasıyla bizden bir konuyu, bizden insanlarla ele alır. Canım Kardeşim’de Cahit Oben’e ait film müziği, ifadeyi en az güçlü oyunculuklar kadar güçlendirir.

Çünkü Canım Kardeşim’de kanlarını satarak ayakta durmaya çalışan insanlara acımaya fırsat bulmadan, Adile Naşit’le birlikte Kahraman Kıral’ın gidişine gözyaşı dökülür. Canım Kardeşim, en güçlü karakteri, çok küçük bir oyuncunun, Kahraman Kıral’ın canlandırdığı ilk filmlerdendir.

Çünkü Canım Kardeşim’de, Yol’daki, Sürü’deki Tarık Akan’ın ipuçları verilir. Kemal Sunal’ın ömür boyu taşıyacağı ‘Şaban’ kimliğinin temeli atılır. Jönün, hüzünlü ve yalaka olmayan sahici arkadaş tipi, Halit Akçatepe’yle yaratılır.

Çünkü Canım Kardeşim, Metin Akpınar’ın Zeki Alasyasız, Adile Naşit’in Münir Özkulsuz da büyük oyuncu olabildiklerini gösterir.

Çünkü; Canım Kardeşim, 1970’lerin başından itibaren Türkiye’de insanların hayatına dahil olan televizyonu, Türk sinemasında ilk kez bir sosyo-kültürel bir olgu olarak ele alır.

Çünkü Canım Kardeşim’de, kimse ideal, örnek insan değildir. filmde, hiçbir hayat kaygısı olmadan yaşamaya çalışan, hayatından başka kaybedecek bir şeyi bulunmayan bir sınıftan söz edilir. Bu sınıfın, lümpen proleteryanın kendine has bir bilinci ve bir üslubu vardır. Baba, oğluna ‘piç kurusu’; oğul babaya ‘moruk’ derken, hayatın dili sinemaya taşınır.

Çünkü Canım Kardeşim, düşmüş, küçük insanların filmidir ve düşmüş insanlar film boyunca yükselebilmek değil daha da düşmemek için çabalarlar. Canım Kardeşim, sistemin herkesi acımasızca ezdiğini yansızca aktaran, umutları ezilmiş, örselenmiş inan yerine bile konmayanların gerçekçi ilk filmlerden biridir. Canım Kardeşim’de bütün karakterler, kendi zavallılıklarını, çaresizliklerini ve aldatmalarını yaşarlar.

Çünkü Canım Kardeşim, gişe açısından yapımcısını hüsrana uğratır. Seyirci, bu filmde, hayatın bütün dış gerçekliği ve umutsuzluğun iç gerçekliğiyle baş başa kalır. Bu durumda, sinemanın izleyiciye sunduğu şey, onun ‘kaçmak’ istediği bir gerçekliktir. Bu nedenle, izleyici Yeşilçam Sineması içinde bu ayrık otu gibi duran filme, pek rağbet göstermez. Film, Ertem Eğilmez’i batırma noktasına getirse de ekonomik açıdan olmasa da sanat açısından yönetmenin yüz akıdır. Ve Ertem Eğilmez, bunun farkındadır. Bir söyleşisinde, “Bu film, Türk sinema tarihinde yerini bulacaktır. Yani Canım Kardeşim, sinemamızda ilk serbest nazım denemesidir. Yenidalga’nın bize ilk girişidir.” der.

Ertem Eğilmez, Halit Akçatepe’nin “Bu film tutar mı?” sorusuna

“Film gösterime girdiğinde, sinema salonunda sen ben ve Tarık olsak da bu filmi çekeceğim.”

karşılığını verecek kadar inandığı bir filmdir.

Buraya kadar olan bölüm için Caner Almaz ve Sıddık Akbayır’a teşekkürler. 

Sadık Şendil, arkada ortada

Yazdığı tüm filmlerdeki edebiyat için şükran borcumuz olan, Yeşilçam denince akla gelen birçok filmin ( Hababam serisi, Süt Kardeşler, Aile Şerefi, Banker Bilo, Salako…) senaryosuna imza atmış Sadık Şendil imzalı bir filmdir. Bak beyim! seni başka bir yazıda anlatacağım, söz.

Her şeyden öte bir kardeşlik filmidir. Kimsenin kardeşi olamamış bir antikahramanın “kahraman” kardeşinin hikayesidir. Bilyalarından başka mirası olmayanların hikayesini anlatan bir filmdir.

-Sen sahiden ölünce bilyaların n’olacak?

-Ne biliyim ben.

-Bana versene.

-İyi ya ben ölünce abimden alırsın.

Ölümün sır olmadığı çocukların dünyasından seslenir bize. Fatih ve Faruk kardeşleri herkes bilir. Bu ablukanın nasıl dağıtıldığınıysa çoğu kişi bilmez. Güneş hep doğmaya yakındır ama bir türlü doğamaz bu filmde. Tam pencerimizde güneşi karşılayacak olduğumuzda film biter.

Ağır bir dramla kararır sahne.

Her şey ama her şey o karanlıkta gizlidir…

Kusursuz bir dünyada her şey daha iyi anlaşılabilirdi. Başları öne eğik iki adamı anlamak için dünyanın kusursuz olmasını beklemek gerekecek olsa da film geçmişten seslenir bize.

Film, hikayelerimizin başı değil galiba, büyük ihtimalle sonu da olmayacak. Ama bunu bilmek çok zor. Belki de sonu yazılmış bir hikayedeyizdir ya da başı yazılmış bir hikaye! İyi seyirler…

Aşağıdaki film bağlantısı duyma engellileri de düşünerek eklenmiştir.

 

 

Yazan fernando

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Muzip Stephen Hawking Evrenle Konuşmaya Devam Ediyor

“Müslüm” Filminden İlk İzlenimler