Kabul etmek gerekir ki bu basit bir soru değildir. Belki de bu soruyu cevaplamak için bir kitap yazmak gerekiyor. Ancak buna zamanımız yok. Her şey çokça hızlandı artık ve hiç kimse aradığı cevapları uzun zaman boyunca bekleyecek kadar sabırlı ve anlayışlı değildir. Bu yazım benim gibi sabırsız olanlar için aslında. Bu yolculukta Türkiye’de kaybolan ve belki de asla var olmayan entelektüellik üzerine konuşmak istiyorum ve bu bize bizden neden entelektüel çıkmaz sorusunun da cevabını verecek.
Her şeyden önce düşünmek entelektüel olmanın ilk aşamasıdır. Eğer düşünmüyor ve olgular, kavramlar üzerine akıl yürütmüyorsanız bir entelektüel olamayacağınız gerçeğini kabul etmeniz gerekir. Bizler düşünmekten uzağız. Akıl yürütmelerimiz sonucunda ulaşacağımız gerçeklerden korkuyoruz. Çünkü ulaştığımız gerçekler mevcut varsayımlarımızdan, kurgularımızdan ve hayal gücümüzün hayaletlerinden tamamen farklı olabilir ve bu temel yerleşik inançlarımızı sarsar. Bu bakımdan içimizde düşünmek için kendine zaman ayıranlar bile entelektüel bir zemin inşa etmekten korkarlar. Düşünmek kritik etmektir, eleştirmektir ve sorgulamaktır. Tüm bu haklar bir dönem sadece aristokrasiye, soylulara ve krallara aitti. Ancak onların izin verdiği insanlar, onların izin verdiği çerçevede ve sınırlarda düşünebilir, konuşabilir, eleştirebilir ve sorgulayabilir. Bu bizim topraklarda da böyledir. Eğer patrimonyal bir devlette yaşıyorsanız tüm zihin kurgunuz bunun üzerine kurulmuştur. Bu kolektif bilinç ve hafıza günümüze dek sızmıştır. Ve 21.yüzyıla gelindiğinde otoriteyi eleştirmeyen, onu sorgulamayan, varlığından şüphe etmeyen bireyler ortaya çıkmıştır. Bir bakıma düşünme alışkanlıkları sürdürülür ve hiçbir değişikliğe uğramadan nesiller boyunca aktarılır. Bu bize kültürel evrimin ve biraz da biyolojik evrimin hediyesidir.
Bu topraklarda soyut olan şeyler üzerine konuşmak ve düşünmek mümkün değildir. Toplum gerçekleri bulmuş gibi davranmaktadır çünkü. Mevcut varsayımlarından asla şüphe etmemektedir. Hâlbuki gerçek bir entelektüel şüphe eden kişidir aslında. Bu topraklar gerçeklere ulaşmak istemez. Bir gerçek arayıcısı değildir bu topraklar. Bilgeliği aramamaktadırlar, özgürlüğü, mutluluğu, hakikati. Çünkü iyi birer dindar olduklarında Tanrı’nın tüm bunları kendilerine vereceklerini düşünürler. İşte gerçeği aramak istemediğinizde, olgular üzerine düşünmediğinizde, otoriteye boyun eğdiğinizde, bir bilge olmak istemediğinizde bir entelektüel de olamıyordunuz. İşte bizden neden entelektüel olmaz sorusunun cevabı budur; Çünkü bizler entelektüel olmayı ve entelektüelliği umursamıyorduk bile. Bizler entelektüel olacağımıza ölürüz daha iyi. Hem kim Nietzsche gibi olmak ister ki?