Yanka Rupkina Kimdir?
Burgaz’ın Boğdanovo köyünde 1938 yılında doğdu Yanka Rupkina.
Birçok müzisyen gibi o da şarkıların, seslerin arasında büyüdü. Onun müziğini, söyleme tarzını belirleyen en temel etkilerden biri, aile köklerinden miras olarak aldığı ‘işte bu ses hafızasıdır.
Özellikle büyük annesinden Istıranca şarkılarını öğrendi, onların inceliğini hissetti. Belki de yaşlı büyükannesinin şarkıları olmasaydı bu dünyaca ünlü sesi hiç tanıyamayacaktık. O çocukluğunun müziğini, sesini duyamayacaktı ve bize de duyuramayacaktı.
Esasen asıl amacımız ‘çocukluğundan beri müzikle içi içe olan bir müzisyeni’ övmek değil. Daha çok onun kulağına miras kalan şarkıların, yapısında var olan ‘arkaik tatları’ hiç yitirmemesinin methiyesidir. Yanka Rupkina’nın bu tadı unutmaması ve duyduğu ‘ses geçmişini’ hiç yitirmemesi bu yazıyı ilgilendirmekte.
O kendisinde var olan yeteneğin temel dokusunu Istıranca’da yüzlerce yıldan beri süregelen ‘ses geleneği’ üzerine kurdu.
Bulgar sanatçının söylediği şarkıların ve gırtlak yapısının kökenleri üzerine bu yazıda kullanabileceğim en iddialı cümle; ‘12. yüzyıldan beri süregelen sesleri günümüzde halen sürdürüyor’ olmasıdır.
Pek rakamlara girmek istemiyorum ama iş, Yanka Rupkina olunca mecbur kaldım. 1960 yılında Bulgaristan, Gramatikovo şenliklerinde ilk ödülünü alır Yanka Rupkina ve henüz 22 yaşındadır. Bir yıl sonra ise Bulgaristan Ulusal Radyosu’nda düzenlenen bir yarışmayı kazanır ve folklor topluluğun üyesi olur.
İşte yaşamının kırılma noktası ilk önce buradan başlar. Artık bir folklor topluluğunun ‘oda müziğine’ dönüşmesinin adımları yavaşça atılmaktadır. Bu ise oldukça zorlar insanı; işin içinde uzman olarak yer alanların, bunun imkânsız kadar zor olduğunu bildiğini biliyorum. Ama oldu işte, bu ses kulaklarımızda.
70’li yılların sonunda Yanka, Eva Georgieva ve Stoyanka Boneva ile birlikte ‘Trio Bulgarka‘yı kurarlar. Sadece şans olarak açıklanabilir mi bilmiyorum ama işler çok iyi gider.
Rupkina kendi anlatımıyla ‘’Bu sürede birçok büyük müzisyen, besteci, şarkıcı ile görüşmelerim oldu. Mesela San Fransisko’dan Linda Ronstadt. Yanı sıra David Bowie’nin kendi düğününde Mendelson marşı yerine benim ‘Kalimankou’yu diskten dinlemesi benim için büyük şeref. Evliliğin 25. yılında da aynı şarkıyı dinlemiş. Ben de teşekkür mesajı gönderdim. Danimarka’dan Simon Loewenbach’ın orkestrası ile kayıtlarım var. Fransız Denise Prinket 15 yaşındaydı kayıtları yaparken. Onunla bir festivaldeyken Jean-Michel Jarre ile tanıştım. Avustralyalı bir koro ile çalıştım. Boston’dan ünlü Martha Forsyth ile birlikte büyük konserler yaptık. Fakat George Harrison ve Kate Bush ile görüşmelerimde hiç unutamayacağım izler var. Harrison bizi kendi şatosuna davet etti orada büyük bir konser verdik. Kayıtlar da yapacaktık ama maalesef o hayattan erken göç etti’’ diyerek dünyaya açılmasının ön adımlarını anlatır yayınlanan bir söyleşisinde.
Yanka Rupkina’nın yolu hiç de kolay değildi. Çok emek harcadı. 9 yaşından beri durmaksızın müzik çalışmalarını sürdüren Yanka, yeni denebilecek bir zamanda Acovi kız kardeşler ile ‘Slavei’ adlı grubu kurdular. Slavei bülbüller anlamına gelmekte. Bulgaristan’ın içinde konserler vermelerinin yanı sıra, Kültür Sarayı’nda caz orkestralarıyla da çalışmalar yürütüyorlar. Ayrıca Amerika ve Kanada’da da büyük turneler organize ettiklerini de hatırlatmak gerekir sanıyorum.
Yanka kendi anlatımı ile söylersek; dünyanın müziğine yönelen ve solist olarak başladığı müzik hayatını inanılmaz keşiflerle dönüştüren oldukça ilgi çekici bir sanatçı. Kariyerini, genç yaşlarında bir solist olarak sürdürmeye karar verse de, çıktığı dünya seyahati onda büyük değişimleri tetikliyor. Bu yolculukta kimlerle tanışmamış ki: Kate Bush, Chris de Burg ve Linda Ronstadt gibi dünyaca ünlü isimlerle hem müziğini buluşturmuş hem de dünya müzik piyasasında önemli bir yer edinmiş.
80’li yıllarda Balkan müziğinin dünyaya yayılmasında önemli bir rol üstlenen Yanka Rupkina, Balkan müziğini tanıtma çabası içerisinde nerelere kadar uzanmadı ki? Yanka Rupkina ve Trio Bulgarka 1987 yılında Bulgaria Balkanton ve Hannibal adlı iki yapım firması ile anlaşırlar. İşte bundan tam iki yıl sonra da Kate Bush’un The Sensual World albümünde seslendirdikleri üç parça ile dünya müzik piyasasında çıkışlarını gerçekleştirirler. Albümden Rocket’s Tail adlı parça özellikle dikkat çekici.
Yanka Rupkina ve Trio Bulgarka grubunun Kate Bush ile seslendirdikleri eserler o kadar ilgi gördü ki, 1993 yılında Kate Bush’un The Red Shoes albümünde tekrar yer aldılar ve ben de bu albümden dilerseniz size ‘The song of Solomon’u’ dinletmek istiyorum.
Yanka’nın 2005 yılında Bulgaristan ile birlikte Avrupa’da piyasaya çıkan Keranka adlı albümü dünya müzik listelerinde uzunca bir süre yer aldı. Keranka albümünden “Boğdan” adlı şarkıyı ya şimdi, olmazsa bir başka zamanda mutlaka dinlemelisiniz.
O ilerleyen yaşına rağmen Keranka albümü ile Avrupa piyasalarında üne kavuşmasının ardından Linda Ronstadt ile düet yaptıkları yeni albüm çalışmalarına başladı. Albüme adını veren Angel in The Morning adlı şarkı pek özeldir.
Ününün biraz daha artmasına farklı ülkelerde piyasaya çıkan albümleri, şarkıları daha da yardımcı oldu. Trans Global Underground grubu ile seslendirdiği ‘İmpossible Broadcasting’ yani ‘İmkansız Yayın’ adlı albümünü halen dünya klasikleri arasında gösterebiliriz. Dünyanın farklı kıtalarının müziklerini bir araya getirdiği ilginç bir çalışma. Albümden Issis K adlı parçayı tavsiye edebilirim.
Bununla beraber Rupkina, dünyanın pek çok ülkesinde ünlü gruplara eşlik etti; Senegalli ‘Pozitife Black Soul’ grubu ile Afrika’ya kadar uzandı örneğin. Müzik keşif yolculuğunda her kesimden hayran kitlesine ulaştı. Skies are Blues parçası küçük bir kızın, önüne koyduğu oyuncaklar ile bambaşka bir dünya yaratması gibidir. Tüm sesler önünde duruyor onun, kuruyor, bozuyor ve yeniden kurguluyor.
Bu özel ses; Keranka albümü ile müzik tarihine önemli notlar düşüyor. Adeta müzik tarihi kitabı gibi okuyacağınız bu albümle Yanka, geleneksel müzik formlarının büyükelçisi ünvanını bana kalırsa halen koruyor.
Ve işte; Karadeniz’in küçük bir kasabasında dünyaya gelen Yanka Rupkina’nın dünyaya mal olan güçlü sesinin hikayesi kıtalararası yolculuğuna devam ediyor. Duymalı, dinlemeli, unutmamalısınız bu sesleri…
her yazınız yepyeni ufuklar açıyor, yepyeni müzisyenleri keşfetmemizi sağlıyor. bilmiyorum ilgili misiniz ama pek bilinmeyen güney amerikalı müzisyenleri de yazarsanız kendi adıma çok sevinirim.
Teşekkür ederim, çok sağolun. Birlikte yazıyor, dinliyor, okuyoruz. 🙂
Ne güzeldir Güney Amerika müzikleri. Bir kaç örneği anlatmanın birlikte dinlemenin zamanı gelmiş demekki. Arjantin milango müzikleri üzerine anlatacak çok şey var. Kimbilir oradan orta Amerika’ya doğru yola çıkarız. Texmex’lere gireriz vs. vs. 🙂