in

Bavulkaplan

Beni alacak birine benzemiyordu. Sahibimi boşu boşuna oyaladığını görüyordum. Üstü başı dökülüyordu ve ayrıca da ağır işten çıktığı belliydi. Buradakiler gibi nazik ve güler yüzlü değildi. O yüzden fermuarımı çektim, gözlerimi kapadım ve yeniden kaldığım yerden uyumaya devam ettim. O ısrarla sahibime özelliklerimi sormaya devam etti. O sordukça sahibim oramı buramı kurcalıyor, rüyamın en güzel yerinde, (Afrika ormanlarında bir kaplan olduğum zamanlardaki halimi görürüm rüyamda sık sık.) beni uyandırıyordu. Yine de oralı olmadan kolayca uykuma dönüyordum onlar laflarken çünkü beni alamayacağından emindim. Sanki bu düşüncemi duymuş gibi, “tamam alıyorum” dedi. Birden olduğum yerden yere düştüm. İnanamıyordum beni bu çulsuz mu alacaktı? Mutlaka bir yanlışlık olmalıydı… Bir şekilde ya parası denk gelmeyecek, ya ne bileyim işte… Yani haline bakılırsa bu mümkün değildi. Ayrıca bu üstü başı dökülen kişinin benim gibi değerli bir bavulda taşıyacağı giysileri hayal bile edemiyordum…

İnanılmayacak şey oldu ve beni aldı. Başlarda çok üzüldüm. Tek gözlü odasında şahit olduğum yoksulluk akla hayale gelir cinsten değildi. Hepsine bir şekilde dayanmayı seçmişti. Fakat, fakat niçin? Anlamıyordum neden burası? Böyle iyi bir semtte bunca yoksulluk pahasına niçin oturmayı seçmişti? Gece gündüz okuduğuna yazdığına bakılırsa yazardı ve daha önce atalarımın karşılaştığı birçok kişi gibi sanırım buranın manzarasına âşıktı; denizine, güneşine, kumuna… Beraber Anadolu’nun yoksul semtlerinden gezip görmediğimiz yer kalmadı neredeyse. Allahtan sağlam tekerleklerim vardı da ona yük olmadım. Sessiz sakin biri. Gittiği her yerde seviliyor. Eşyalarını paylaşıyor. Her şeyini paylaşıyor. Beni bile kaç kez heveslenip isteyen olunca başka başka şehirlerde bıraktı. Sesimi çıkarmadım. Yani bir bavul olarak çıkarsam ne olurdu. En fazla kulpumu koparır, fermuarımı bozar, çekince yanına gitmezdim. Kötü bir evlat gibi nazım bi yere kadardı… Biraz sorun çıkarırdım o kadar. Nedenini bilmediğim bir gizle, ben de ona, tıpkı onun uysalca hayata bağlı olduğu gibi bağlıydım. Sanki o kaplanlık dönemindeki hayatımızda ortak bir şeyler vardı. Kim bilir belki o zamanlar o bir bavul ben bir insandım… Yok olmadı. O bir kaplan ben bir bavul. Yok, yine olmadı. O bir… Her neyse… İşte bir karanlık yanımız vardı işte birbirimizi anlayan. Belki de nesneleri dinlemeyi öğrenmiş tarafı… Çöpün kenarında sırtüstü yatmış bir başka eski bir bavul gördüğünde benim gibi duygulanışı…

Şimdi bir kitaplığım. Evet. Ben o eski bavul. Yirmi yıl gezdik birlikte. Kimi zaman ayrıldık, kimi zaman kavuştuk. Dağıldım, parçalandım, astarımı soydu, yeni yüz geçirdi. Kapağımı duvarla masanın arasına sıkıştırdı, tek gözlü bir raf yaptı benden. İçime kitaplar doldurdu. Atmadı beni. Ne de olsa hayat arkadaşıyım. Kıyamadı. Beni bu kadar seveceğini, eskisem bile atmayacağını bilseydim, hiç bakar mıydım ilk karşılaştığımızda öyle küçümseyerek yüzüne?

Belki bir gün yeniden kaplan bile olurum. Evinin balkonunu şimdiden bir ormana dönüştürdü. Evet evet, kesin kaplan yapar beni. Derim hala aynı deri. Hiç yıpranma yok. Zamana ve olaylara dayanıklı çıktım. Şimdi ikimiz de uyuyoruz. O rüyasında bir kaplan olduğunu görüyor. Ben de içim bu kadar kitapla doluyken başka rüya görmem ne mümkün; bir yazar, yazar olduğumu görüyorum… Birazdan bir bavuldan çıkan bir kaplanın hikâyesini yazacağım. Gergin derisini acıyla çekecek çekecek kaplan içerde kendine gelecek ve “piya u! Som kesil.” Turuncu bir ışığın altında sabahla gecenin tam ayrılma yerinde kardeş kardeş ayrılacak canlı ile cansız olan… O kaplan ben olacağım işte. Sabahın kaplanı. Aynı zamanda bir yazar. Ve eskiden bir bavul olan… En sevdiğim şeyi yapacağım sonra. Tüm bunları daktilo kendi kendine biri söylüyormuş gibi gizli parmaklar havada gidip geliyormuş gibi yazadursun, kıyıda kalabalık bir kahveye gidip bir çay söyleyeceğim. Çevremde birçok insan birçok hikâye. Hepsiyle dost olacağım. Arkadaş olacağım… Denize bakacağız, sonra birbirimize. Deniz hep insana güzel şeyler söyler. Deniz hep dürüsttür. Deniz kenarında yaşayan insanların alınyazısıdır dürüstlük… Birbirimizi hiç tanımasak da hemen kaynaşacağız. Deniz kenarında her şey olabilecekken insanız. Daha çok insanız. Gülüşlerimiz anında eski hatıralara dönüşecek deniz melteminin tatlı koparışıyla sesleri kahkahaları boşluklarımızdan… Böyle böyle… Zamanın, nenliğin, her şeyin birbirine karıştığı, bir dalga sürüklemiş de hep beraber kurtulmuş, hep beraber güneş altında kuruyormuş gibi hiç ayırt etmeden sevgiyle bakacağız birbirimize… Bir kaplan, bir bavul, bir insan… Öylece duruyorlar kıyıda… Bize dâhiller… Bütün kapılar açık; açık denizin kıyısında.

Yazan Tersla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Milan Kundera’nın Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği Romanı Üzerine

Anayurt Oteli’nin Ortalıkçı Kadın’ı