Toplumsal alanda varoluş, kendini ifade etme, kimlik ve benlik oluşturma çabası içinde olan bireyler için tüketim; temel bir araç haline gelmiştir. Giyilen elbiseler, saç modelleri, dövme ve piercing gibi modifikasyonlar, makyaj, gidilen mekanlar, sahip olunan otomobil, dinlenilen müzik, izlenen filmler ve daha bir çok tüketim pratiği, bireylerin kendilerini kültürel olarak konumlandırmalarına ve ifade etmelerine aracılık etmektedir. Dolayısıyla, tüketilen ürünlerin, hem bireyler içinde hem de belirli bir kültürel yapılanma ile oluşturulmuş olan sembolik anlamları söz konusudur. Anlamın sembolik olarak inşa ediliyor olması aynı zamanda onun değişkenliğine veya sabit olmayışına işaret etmektedir.
Dövme son yıllarda en çok tüketilen bir beden modifikasyonudur. Dövmeye artan bu ilgi, her toplumdan, her kesimden, her yaştan, etnik kökenden ve cinsiyetten bireye hitap etmektedir. Bu durum da bizlere dövmenin kültürel olduğu gerçeğini bize yansıtmaktadır. Günümüzde dövme, birçok farklı anlamları barındıran, farklılaşmış amaçlar sunan bir olgu haline dönüşmüştür. Bu amaçsal farklılaşmanın da bize gösterdiği dövme pratiğinin ne kadar bireyselleştiği ile alakalıdır. Bu sebeple dövmenin en önemli ve ayırt edici özelliği bireysel ve kişisel olma özelliğidir. Örneğin, bedenine dövme yaptırmış olan bir kişinin, ilk olarak tamamen estetik kaygılarla, bedenini süslemek ve belirli bir modayı takip etmek için yaptırmış olduğu düşünülebilir; ancak, söz konusu kişinin dövmeyi tüketirken ürettiği sembolik anlam başka bir yöne işaret ediyor da olabilir. Dolayısıyla, tüketim üzerinden üretilen anlam, bireysel deneyimlerden ayrı biçimde düşünülmemesi gerektiği anlamına gelmektedir.
Dövme, gibi özel bir beden modifikasyonu ile beraber bedene yönelik yaklaşımlardan da söz etmemiz gerekir. Beden sadece bir bütünü oluşturan parçalardan meydana gelen organizma değildir. Biyolojik anlamından sıyrılan beden artık bir anlam ve benlik sunumu konumuna getirilmiştir. İmajlar ve düşünceler, parçalara yüklenen anlamlar dünyasını oluşturmaktadır. Bedensel anlamların kültürlerarası farklılaşması ve aynı kültür içerisinde de farklı alt-kültürler oluşturduğu görülmektedir. Buradan hareketle beden, hem toplumsal hem de bireysel bir anlam dünyasına işaret etmektedir. Yani beden, benlik ve toplum arasındaki, vücut bulan ve cisimleşen bir bağdır ve sosyalizasyon süreci boyunca içinde var olduğu toplumun kültürel yapısı tarafından şekillendirilir.
Kültürel bir ürün ya da metin olarak okuyabileceğimiz dövme de farklı tarihsel dönemlerde, çeşitli sosyal gruplar tarafından farklı anlamlara gelecek şekillerde dönüştürülmüştür. Aynı tarihsel süreç içerisinde bile bireysel kullanımlar doğrultusunda özgün anlamların kullanıldığı bir araç haline gelmektedir. Nasıl ki, bireyler kültürel ürünleri tüketirken kullanılan ürünlerin anlamlarını dönüştürebilir, bireysel anlamlarını yeniden üretebilirse, dövme de bu amaca yönelik değişimlere uğramıştır. Örneğin dövme, geçmiş dönemlerde sınıfsal ya da mesleki bir işaret olarak hizmet ederken günümüzde, bu anlamından çok büyük oranda sıyrılmıştır. Herhangi bir meslek ya da sınıf gözetmeksizin dövme, herkes tarafından, çeşitli amaçlar doğrultusunda pratik edilmektedir. Dövme, tarihsel süreç içerisinde, birçok farklı kültürde, çeşitli amaçlara hizmet edecek bir şekilde kullanım alanı bulmuştur. Tarihin bazı dönemlerinde, sınıfsal aidiyetin sembolik bir göstergesiyken, bazı dönemlerde de suçluların cezalandırılmasına yönelik bir uygulama olmuştur. Dövme, artık sadece suçlu bireyleri damgalama, hüküm giymiş ya da esir olmanın sembolü değil; anlamının bireysel olarak üretildiği, farklılaşmayı ve bireysel kimlikleri vurgulamayı amaçlayan kimi zaman da sadece estetik kaygılarla yapılan bir beden düzenlenmesi olarak ortaya çıkmaktadır.
Günümüz toplumsal alanı belki de hiç olmadığı kadar sembolik gerçeklikler ve imgelemler üzerinden ilerlemektedir. Bu süreç içinde bireylerin, kendilerini ifade etmelerinde ve etkileşime geçmelerinde birçok araç söz konusudur. Bir beden modifikasyonu olarak dövme, bu araçlardan sadece biridir. Dövme, bireyin iç ve dış dünyası arasında kurduğu bağlantının ve onun üzerinden inşa ettiği sembolik gerçekliğin imgesel yansımasıdır. Dolayısıyla bireysel kimlik ve söz konusu kimliğin toplumsal etkileşiminin ve konumlanışının izlerini taşır.
Dövmenin Kısa Tarihi
İlk olarak ne zaman ve nerede ortaya çıktığı kesin olarak bilinmese de dövmeye ilişkin en eski kalıntılar, Fransa, Portekiz ve İskandinavya’daki çeşitli mağaralarda yapılan kazılardan elde edilmiştir. Nitekim Fransa’da, Chatelperron’daki “Grotte des Fees (Peri Mağarası)”nda çanak çömlekler, keskin çakmaktaşı aletler ile siyah ve kırmızı pigment izleri dövmeye ilişkin ilk kanıtlar olarak kabul edilir.
MÖ 3250 yıllarında yaşadığı sanılan Ötzi, buzulların erimesi ve aşırı soğuk sonucu Trollerde bir buz dağının altında giysi ve diğer araçlarıyla beraber gömülü kalmış; bedeni doğal bir mumyalanmayla korunarak bozulmadan bugüne kadar ulaşmayı başarmıştır. 1991 yılında tesadüfen keşfedilen “Buz Adam Ötzi”, o dönem arkeoloji dünyasında çok büyük bir yankı uyandırmış; fantastik bedeni, yaşamı, yaşadığı sağlık ve çevre koşulları ile ölümü gibi çeşitli konularda ayrıntılı bir biçimde incelenmesi iki yıldan fazla sürmüştür. Bu incelemeler esnasında Ötzi’nin vücudunda kalınlığı 1-3 mm ve uzunluğu 7-40 mm arasında değişen on dokuz çizgi grubu halinde, sol bilek, alt bacaklarda da dâhil olmak üzere vücudunun genelinde toplam altmış bir adet dövme izine rastlanmıştır. Dejeneratif eklem hastalığına sahip olduğu saptanan Ötzi’nin, bütün dövmelerinin eklem ve akupunktur noktalarında olması, Ötzi’nin vücudunda bulunan bu dövmelerin çeşitli hastalıklara karşı tedavi amaçlı olarak kullanılmış olabileceğini akla getirmektedir.
Ötzi’nin bedenindeki “dövmeler”
Mezopotamya’da gün yüzüne çıkartılan MÖ 3000 yılından kalma “demir damgalar”, Asur ve Babil’de dövmenin daha çok kölelerin, hayvanların ve tapınaklara ait adakların mülkiyetini belirlemek için kullanıldığını kanıtlamaktadır. Babil’de dövmenin, kölelerin mülkiyet hakkını belirlemek için kullanıldığına ilişkin çok sayıda yazılı belge bulunmaktadır. Örneğin, Borsippa’da I. Serhas (MÖ 486 – 465) döneminden kalma bir satış faturası, sağ ve sol yanakları ile sağ ve sol eli sahibinin adı yazılarak damgalanan bir köleden söz etmektedir. İnsanlığın en eski hukuk metinleri olarak kabul edilen “Hammurabi Kanunları”nın bazı maddeleri, o dönemde Babil’de, kölelerin mülkiyetlerini belirlemek için elleri ve yüzlerine dövme yapıldığını göstermektedir. Örneğin “Hammurabi Kanunları”nın 226. maddesine göre “damga”yla ilgili uygulamalar şöyle ifade edilir: “Eğer bir damgacı kölenin sahibinin rızası olmaksızın, satın alınmamış bir köleyi [başka] işaretle damgalarsa, o damgacının parmakları kesilir.”
“Dövme”; Mısır’ın eski kültüründe de kendisine büyük bir yer edinmeyi başarmıştır. İnsanlığın en eski yazmalarından biri olarak kabul edilen “Bremer-Rhind Papirüsü”ndeki bir hiyeroglifte, ‘dövme’; “… onların isimleri kollarına Isıs ve Nephthys olarak yazılmıştır.” şeklindeki ifadeyle anlatılmıştır. Eski Mısır dilinde “dövme” sözcüğünün bugünkü anlamda tam bir karşılığı olmasa da, bu hiyeroglifte kullanılan “oyma”, “kazıma”, “dağlama”, anlamındaki “mentenu” sözcüğünün o dönemde yaklaşık olarak “dövme” sözcüğüne karşılık geldiği sanılmaktadır.
1983 yılında, Şili’nin Arica kenti yakınlarında bir su kanalı inşaatı sırasında “Chinchorro Kültürü”ne ait doksan altı insan mumyasından oluşan bir toplu mezara rastlanmıştır. Bu mezar kalıntılarından çıkartılan mumyaların incelenmesi sonucunda, “Chinchorro Kültürü” nde insanların cinsiyet ya da başka bir tanımlayıcı bilgi içermeksizin yalnızca bireysel olarak dövmelenmiş oldukları tespit edilmiştir.
1993 yılında, Rus arkeolog Sergei Rudenko (1885 – 1969) tarafından Batı ve Güney Sibirya’da Altay dağlarının eteğinde yer alan Pazırık Vadisi’nde yaklaşık 2500 yıl öncesine ait mumyalanmış cesetler barındıran bir höyük bulunmuştur. Höyükteki araştırmalarda, kol, bacak ve omuzlarında karmaşık dövmelere sahip biri kadın, diğeri erkek iki savaşçı mumyasına rastlanmıştır. Kaplan, geyik, yılan, dağ keçisi ve balık gibi efsanevi yaratıkların tasvirlerini içeren Pazırık dövmeleri, hem tasarım hem de kullanılan teknikler bakımından o döneme ilişkin Avrupa’da rastlanan mumyalardaki dövmelerle yarışacak derecede gelişkindir.
Bu bölgede gerçekleştirilen kazı ve araştırma sonuçlarına göre; Hun, Kazak ve Kırgız gibi eski Türk ya da Doğu toplumlarında “dövme”nin bir soyluluk simgesi olduğu ve daha çok alp, soylu ve kahraman kişilerin yüzleri ve vücutlarına “dövme” yaptırdıkları anlaşılmaktadır. Türklerin şaman kıyafetlerindeki ayna, silah vb. eşyaların, erkek ve kadın başlıklarının ya da bedene yapılan dövme vb. süslemelerin kökeninde kem gözlerden korunma arzusu vardır. Bu süslemeler, onların inançlarına göre birçok tılsıma karşı koruyucudur.
Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden sonra “dövme”; Türk kültürel yaşamından neredeyse tamamen çıkmıştır. Bununla birlikte, Türk-İslam döneminden kalma çeşitli minyatürlerde cinler, devler ve bazı mitolojik figürlere ilişkin tasvirlerde dövmeye benzer süslemelerin görülmesi, Türklerde dövmenin Türk-İslam döneminde de gizliden gizliye devam ettiğine dair bir kanıt oluşturmaktadır. Üstelik Osmanlı döneminde dövmenin Yeniçeriler arasında son derece yaygın olduğu ve Yeniçerilerin bağlı bulunduğu “orta (birlik)”yı gösterdiği bilinmektedir.
Ortaçağ genel olarak “dövme” ve “dövmecilik”in gerilediği yıllarıdır. Ortaçağ boyunca, üç büyük dinin kutsal metinlerinin etkisiyle dövme bir “pagan âdeti” olarak görülmüş; “Tanrı’nın yarattığı yapıyı bozma” olarak anlaşıldığı için hoş karşılanmamış; hatta tümüyle yasaklanmıştır.
Tevrat, vücuda yapılan “dövme”yi, o dönemde yaygın olan “ölü yakının ağlayarak tır-naklarıyla yüzünü yırtması” âdeti ile ilişkili olarak ele almış; dövme konusunda “Ölmüş bir can için bedeninizi yaralamayacaksınız ve bedeninize dövme olarak işaretler yapmayacaksınız. Ben Yehova’yım.”
“Efendimiz İsa’nın yolunda öğrendiğim ve ikna olduğum gerçek şu ki; hiçbir şey özünde kirli değildir; yalnızca onu kirli sayan kişi için kirlidir.” Hıristiyanlığın ortaya çıktığı yıllarda ilk Hıristiyanlar, bedenlerine Hz. İsa’nın adını yazmış ya da haç desenli dövmeler yaptırmıştır. Büyük Constantinus (MS 272- 337)’tan sonra gelen Roma İmparatorları yüz hariç vücudun diğer bölümlerine dövme yapılmasına herhangi bir kısıtlama getirmemiştir. Bununla birlikte, MS IV. yüzyılda Katolik Kilisesi “Tanrı’nın yaratmış olduğu görüntüyü bozduğu” gerekçesiyle Roma’daki köle ve mahkûmların yüzüne dövme yapılmasını yasaklamış; 787 yılında Papa I Hadrianus (MS 700 – 795), vücudun herhangi bir yerine dövme yapmayı batıl inançları ve paganizmi çağrıştırdığı gerekçesiyle tümüyle yasaklamıştır.
İslâm dünyasında, “Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar (ensâb) ve fal okları; ancak şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (Diyanet, Maide Suresi 5/90, cüz 7, s.123) ayetinde geçen “ensâb” sözcüğü, anlam bakımından her türlü resim ve tasvirleri kapsayacak şekilde genişletilmiş; çeşitli hadis yorumlarına dayalı olarak her türlü tasvirden, özellikle de insan ve diğer canlı varlıkların tasvirinden uzak durulmuştur. Öte yandan İslâm’da, “dikkat çekmek ya da daha güzel görünmek için doğal özelliklerin değiştirilmesi”; “fıtratı bozma” olarak kabul edilmiş ve bu anlamıyla dövme en azından “mekruh” sayılmıştır.
Üç büyük dinin yasaklamasıyla Avrupa’da Ortaçağ boyunca neredeyse tamamen unutulan “dövme”; coğrafi keşifler sonucu Polinezya ve Amerika yerlileri sayesinde Batı dünyasında yeniden keşfedilmiştir. 1769 yılında İngiltere adına yelken açan James Cook (1728 – 1779), Tahiti’yi keşfetmiş ve burada geleneksel Tahiti dövmesiyle karşılaşmıştır. Hatta Cook, 1777’de Tahiti dilinden gelen “ta-tau” sözcüğünü “tattoo” olarak İngilizce’ye kazandıran ilk kişi olmuştur. Bu süreçte Cook, yalnızca “dövme (tattoo)” sözcüğünü İngilizce’ye kazandırmakla kalmamış; “Omai” ve “Tupia” adlı dövmeli iki yerliyi İngiltere’ye getirerek İngilizlere Tahiti dövmesinin canlı örneğini de göstermiştir. Tahitili yerlilerle tanışan İngilizler, bu karşılaşma sonucu ilk kez dövmeyle tanışmış ve dövmeyi bir “vahşilik ya da ilkellik işareti” olarak algılamışsalar da, zamanla garip bir biçimde, üst sınıftan çok sayıda kimse küçük dövmeler yaptırmaya başlamıştır.
1960’lı yıllardan itibaren sanatsal ifade gücüne sahip olan yeni nesil dövmecilerin ortaya çıkması, dövmeye olan ilgiyi yeniden artırmıştır. Bu dönemde, çoğu yükseköğrenim görmüş iyi eğitimli ve deneyimli sanatçılar; dövmeyi, kalıcı ve yasal bir kariyer yolu olarak görmeye başlamıştır. Bu dönemde, “Grafiti”den “Kübizm”e kadar uzanan çeşiti sanatsal etkiler, dövmecilikte yeni teknik ve tarzların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu gelişmeler sonucunda, sektörün müşteri potansiyeli değişmiş; müşteriler genellikle dövme ve sanat hakkında daha donanımlı, daha eğitimli ve daha bilgili hale gelmiştir.
1970’li yıllar, yeni söylem ve felsefelere dayalı pek çok toplumsal hareketin ortaya çıktığı bir dönemdir. Bu yıllarda dövme; New Age hareketi, barış hareketi, kendi kendine yardım hareketi, çevrecilik hareketi, feminizm ve eşcinsel hareketi gibi çeşitli toplumsal hareketlerin üyeleri tarafından kendilerini toplum içinde ifade etmek için kullanılmıştır. Yine aynı süre zarfında dövme, askerlerin, çetelerin ya da motosikletçilerin kullandığı bir “alt kimlik işaret” olmaktan çıkmış, yeni gelişen toplumsal hareketlerin sembolik ve söylemsel olarak kendilerini ifade etmesini sağlayan bir “bireysellik işareti”ne dönüşmüştür.
*Bu kısa tarih için kullandığım kaynağı aşağıda belirttim. Teşekkürler.
Çerikan F.U., Alanko M.R. “Dövme”nin Çeşitli Dillerdeki Etimolojisi ve Kısa Tarihçesi, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı 25/1, 2016, Sayfa 166-193.
Çok güzel bir yazı olmuş, emeğinize sağlık.
çok teşekkürler. okuma emeğinize de sağlık. bilgi paylaştıkça güzelleşir 🙂