in , ,

Alakır Nehri Mücadelesini Zafere Taşıyan Birhan Erkutlu ve Tuğba Günal ile Özel Röportaj

2004 yılında İstanbul’dan ayrılıp doğayla barışık başka bir dünyanın mümkün olduğu fikrinin peşinden Alakır Vadisi’ne yerleşti Birhan Erkutlu ve Tuğba Günal. Tüketim ve sömürüden uzak, toprağın bilgisine, kuşların sırrına, ağaçların gölgesine yakın bir yaşam alanı kurdular nehrin kıyısında. Yuvalarını vadinin ritmiyle doğanın onlara verdiklerini kullanarak yaptılar. Ne var ki, kapitalist dünyaya alternatif bir yaşam biçimini deneyimlemek için yerleştikleri vadiye bir zaman sonra HES şirketinin açgözlü dozerleri de ulaştı ve onlar parçası oldukları doğanın vahşice talan edilmesine karşı toprağa, ağaca, suya, sincaba, arıkuşuna, arap bülbülüne,alaca baykuşuna ve daha nicelerine taraf olarak barışçıl bir mücadeleye giriştiler. Dayanışmayla yürüttükleri uzun mücadelede, bir yandan sermayenin doğa talanına karşı bölgenin eko-sisteminin korunmasına  büyük katkı verirken diğer yandan HES şirketleri ve yereldeki işbirlikçilerinin işgüzarlığıyla haklarında açılan davalara, suç duyurularına, sözlü ve silahlı tehditlerine göğüs gerdiler. Ve nihayetinde adeta incir ağacının kökleri 8 yıl sonra kayayı deldi ve şirketlerin lisansları ile birlikte iki HES projesi iptal edildi.

Koruma mücadelesi ve doğaya uyumlu yaşam pratiklerine dair sosyal medya paylaşımları geniş kitlelere ulaşan Tuğba Günal ve Birhan Erkutlu çifti, The Guardian gazetesinin BM Çevre Programı ve Global Witness desteğiyle yürüttüğü fotoğraf ve makale projesi kapsamında  ”Gezegenin Uluslararası Dokuz Koruyucusu” arasına girdi.

AFM olarak, dayatılan oyunu oynamama fikrini en baştan hayata tahvil eden Birhan Erkutlu ve Tuğba Günal ile göç, barınma, beslenme, mücadele, doğanın kadim bilgisi, dayanışma ve HES zaferi üzerine konuştuk.

Tüm ürünlerinizi, sunduğunuz, dayattığınız her şeyi, her kullanımında kan, vahşet ve zulüm kokan tüm bu yarattıklarınızı istemiyoruz artık.

Alakır Nehri Kardeşliği (A.N.K.)-Sivil İtaatsizlik Alanları Bildirgesi (S.İ.T.A.)’nden.

Doğaya göç serüveninizin nasıl başladığından söz ederek yapalım girizgahı. Kendi deyiminizle ”yaban cahili” olduğunuz bu yola girmeye nasıl karar verdiniz?

Aslında belki de doğup büyüdüğümüz şehrin cahiliydik biz. Çünkü yaşamak zorunda bırakıldığımız hayat ile hayalini kurduğumuz arasındaki uçurumu ve samimiyetsizliği kaldırabilecek bir aklımız yoktu belki de. Tüketim toplumuna, onun tüm yozlaşmalarına, sağlıksızlığına, mantıksızlığına, sevgisizliğine, adaletsizliğine karşıyken, tüketmek zorunda bırakıldığımız her ürünün içindeki doğa katliamlarına ve emek sömürüsüne gönülsüzce destek veriyor olmanın katlanabilir bir hali de kalmamıştı bizim için.

En temel ihtiyaçlarımız olan su plastik şişeye girmiş, besinimiz zehirlenip genetiği ile oynanmış, barınmanın tek şekli ise iletişimsizliği ve tüketimi esas alan beton binalar olmuş, bir de üstüne tüm bu sağlıksız ürünleri dahi elde etmek için durmaksızın çalışıp para kazanma zorunluluğu bizi, dürüstçe düşlediğimiz bir dünyayı öncelikle kendi yaşamımızda gerçekleştirmeyi denemeye yöneltti. Bu da göçmek demekti. Göçmek için önce yola çıkmak, yola çıkmak için de yanına sadece taşıyabileceklerini almak demekti. Öyle yaptık biz de. Sırt çantamızla yürüyerek çıktık yola.

Bizler için, insanlığın ve onu besleyen doğa’nın katili olan bu kapitalist sisteme, her ne bahaneyle olursa olsun, kıyısından köşesinden, gönüllü ya da gönülsüz içinde yer alarak ona hizmet etmenin, artık ne ahlaki, ne ideolojik, ne felsefi, ne fiziksel ne ruhsal ne de vicdani anlamda katlanılabilir bir hali kalmıştır.

A.N.K. – S.İ.T.A.

Yuvanızı yaptığınız bölgeyi nasıl seçtiniz?

Eğer aranan yer bir yuva ise; toprağı adımlamak, havayı koklamak, sesleri dinlemek, meyve ve sebzelerin tadına dalından bakmak gerekiyor. Her adımın keyfine vara vara. Çünkü yuvanızı kuracağınız yerin arayışı en az yuva yapımı kadar keyifli ve öğretici bir süreç.

Yola çıktıktan kısa bir süre sonra bereketli Anadolu coğrafyasının her köşesinde kendine yeter bir yaşam kurmanın mümkünlüğünü ve ayrı ayrı güzelliklerini fark etmiştik bile. Ayaklarımıza söz geçiren kalbimizin bizi yönlendirdiği yerler ise kendi iklimimizdi. Yani fiziksel, psikolojik olarak kendimizi en rahat ve huzurlu hissettiğimiz, toprağından çıkan besinlerin ve suların tadını sevdiğimiz yerler. Bu herkes için değişir. Özgündür. Bu yüzden de yolu da özgür olmalıdır. Bu akış sizi yaşam alanınıza yönlendirir. Biz toprağı değil toprak bizi bulur aslında bu yolun sonunda.

Elimizin değdiği, gözümüzün gördüğü, yaşamımızın her alanında ve an’ında yer alan ‘şeylerin’ üretim ve tüketim aşamalarında, köle gibi, sağlıksız ve adaletsiz koşullarda çalıştırılan insanların ve doğa’da katledilen milyonlarca masum canlının vebaline daha fazla ortaklık edebilecek halimiz de kalmamıştır.

A.N.K. / S.İ.T.A

Modern dünyadan yaban hayata kaçış mı demeliyiz buna? Doğaya yaptığınız göçle başlayan süreç ne zaman bölgenin savunuculuğuna evrildi ve Alakır Nehri Kardeşliği nasıl kuruldu?

Öncelikle şahsen hiçbir düşüncemizde, konuşmamızda, bildirimimizde yer almamasına rağmen şehirden yabana yaptığımız göçün bir kaçış olarak adlandırılması doğru bir tanım değil. Bu bizim için bir kaçış olmadı hiçbir zaman. Çünkü kaçışın şehir ya da doğa ayrımı olabileceğini düşünmüyoruz. Şehirde de kaçış mümkün. Kapının önündeki, etrafındaki adaletsizliklere, tacizlere, haksızlıklara gözünü, kulağını, kalbini kapatıp kaçabilirsin mesela. Ya da doğa da yaşıyorum dersin ama yine etrafındaki katliamları görmezden geliverirsin. Etrafındakileri görmez isen kaçmış olursun zaten. İyice küreselleşmiş olan bu dünyada ise insan sadece kendinden kaçabilir ancak. Biz şehirde de kaçmadığımız gibi doğada da kaçmadık.

Her zaman yaptığımız gibi barışçıl, sanatsal, yaratıcı yöntemlerle, bilime ve hukuka dayalı mücadeleye giriştik. Tüketime ve ranta dayalı sistemin acımasız yıkımlarına karşı barışçıl bir mücadele yürütürken eş zamanlı olarak da sistemi beslemeden kendine yeterli, doğa ile uyumlu, dürüst bir yaşam deneyimlerine ilgi duyan herkesin toplamına Alakır Nehri Kardeşliği dedik.

Karşı durduğumuz her şeyi, her an, devamlılığını besler halde davranmayı isteyebilecek bir yaşam düşümüz de yok bizim.
Artık bu kirli oyunu oynamıyoruz.

A.N.K. – S.İ.T.A

Alakır Vadisinin yaşam kaynaklarına yapılmak istenen iki adet HES projesinin iptal edilmesi, 9.2 milyon m2’lik bölgenin ”Kesin Korunacak Hassas Alan” olarak ilan edilmesine ve böylece hem vadinin hem de orada yaşayan onbinlerce hayvanın koruma altına alınmasına vesile oldu. Bu zaferdeki emeğiniz çok kıymetli. Sonu kazanımla biten mücadelelere hasret kalmış bizlere barışçıl doğa mücadelesiyle birlikte süreci nasıl yürüttüğünüzü anlatır mısınız? 

Mücadelemizi hukuksal, bilimsel ve eylemsel olarak bir sac ayağına oturttuk. Tüm bu başlıklarla ilgili devamlı okuma yaparak bilgilendik. Süreci her an takip ettik. Devamlı etkinlikler yaptık. Erişebildiğimiz tüm teknolojik imkanları kullandık. Hiçbir provokasyona gelmedik. Hiçbir zaman siyaset yapmadık.

 

Doğa hepimizin ortak yuvası algısıyla, siyaset üstü bir birliktelikle mücadele verdik. Sembolümüzdeki gökkuşağı renkleri işte bu kardeşliği tanımlar. Bir projenin mantıksızlığını hukuki ve bilimsel olarak güzelce ortaya koyar, yaratıcı, sanatsal ve barışçıl eylemlerle de bunu herkese anlatırsanız, hiçbir baskı ve tehdide boyun eğmezseniz, asıl önemli olan yaşamın hiçbir güzelliğinden vazgeçmeden mücadelenize aşkla durmaksızın devam ederseniz, yaşam mücadelesi veren masum ve savunmasız canlıların yaşamının korunabilmesi adına bir sonuca ulaşabilirsiniz. Bağırmadan, vurmadan, kırmadan, ötekileştirmeden, siyaset yapmadan. Biz siyaseti, politikayı bizim eylemlerimizden barışçıl bir çıkarım yapmasını beklediğimiz siyasetçilere ve politikacılara bırakırız. Akıllarını kullanıp vicdanlarını dinlerlerse meseleleri çözerler. Yoksa bizim doğayı savunma mücadelemiz zaten bitmez.

Almıyoruz. Kullanmıyoruz.

Toprağımıza ve doğamıza çekilip tamamen, sadece onun bizlere emeğimiz karşısında sunduklarıyla yaşıyoruz.

Sivil itaatsizlik alanları yaratıyoruz.

A.N.K. – S.İ.T.A

Önümüzdeki süreçte başka davalar var mı? Size göre mücadele alanı nasıl genişletilebilir ?

HESlerle ve doğa koruması ile ilgili davaların hepsi bitti sayılır. Ancak neredeyse devamlı yenileri de eklenerek bir HES şirketinin bize yönelik uyguladığı taciz ve mobbing kaynaklı dava ve savcılık soruşturmaları var devam eden.

Mücadele alanı ancak daralarak genişleyebilir. Birer ikişer olarak Anadolu’nun dört bir köşesinde kurulacak kendine yeterli ve doğa ile uyumlu yaşam birimleri doğa korumasını inanılmaz genişletip milyarlarca canlının yaşamının korunmasını sağlayabilirler. Doğada dürüstçe bağımsız bir yaşam kuranlar etraflarındaki çok geniş bir bölgeyi koruyabilirler. Yeni yerliler artık bu insanlar dünyada da. Gerçekten oralı olanlar. Oraya göçüp, sadece oranın toprağından beslenip, yuvasını yapıp, orayı canı pahasına koruyanlar. Dünyadaki bu yeni sürece katılım devamlı artmakta. Mücadele alanı hali hazırda devamlı genişlemekte. Farkına varıp katılan oldukça da genişlemeye devam edecektir.

Toprağa gireceksek elbet birgün hepimiz.
Bizler, bu topraklarda, bu şekilde yaşayıp gitmek istiyoruz.

A.N.K. – S.İ.T.A

Geçtiğimiz Eylül ayı başında 95 ülkede 900’ün üzerinde ”İklim için Ses ver” etkinliği gerçekleştirildi. Buluşmalardan birini ”İklim hareketinin sesi yerelden yükselir .” sloganıyla Alakır’da düzenlediniz. Bu etkinlikler yerelde ve tüm dünyada nasıl deneyimlendi? 

“İklim İçin Ses Ver” etkinliği bir işaret fişeği idi. Bu denli ilk defa bu kadar çok noktada buluşup haykırılan. Bununla birlikte mücadelede daha etkin ve güçlü bir evreye girilmiş olundu. İyi de oldu. Çünkü yapacak çok şey var.

Tüketime odaklı bu sistemim dünyamızın iklimine yaptıklarını her yoldan güçlü bir şekilde gözler önüne sermeliyiz. Burada yine bireysellik ve yerellik çok önemli olacak. Birçokları dürüstçe kendi yaşamını dönüştürerek mücadeleyi büyütecektir. Çünkü biz beslemezsek sistem açlıktan ölür. Biz açlıktan öleceğimize bırakalım tüketmeyi de o açlıktan ölsün.

Bireysellik ve yerellik, ekonomik küçülme, yabanileştirme önümüzdeki sürecin yol haritaları.

Brezilya’nın Rio de Janerio kentindeki Museum of Tomorrow’da dünya çapında tehdit altında olan dokuz doğa koruyucusundan biri olarak sizin de fotoğraflarınız sergilendi. Açılışa Brezilya Başsavcısı ve Brezilya İnsan Hakları Bakanı gibi pek çok üst düzey isim katıldı. Türkiye’deki  üst düzey yöneticilerle kıyasladığınızda oradaki atmosfer nasıldı ve dünyadaki diğer çevre aktivistleriyle temasınız var mı? 

Dünyanın her köşesinde ne politikacılar ne de onlara karşı doğayı korumaya çalışanlar birbirinden farklı. Dünya geneline hakim olan küresel tüketim politikalarına baktığımızda ve de iletişim halinde olduğumuz, takip ettiğimiz dünyanın dört bir yanındaki doğa koruyucusu kardeşlerimizin gözlerine baktığımızda bunu anladık. Aşk ve barış dolu bir dünya için mücadele eden çok güzel ve geniş bir aileyiz.

 

Yeryüzü evleri’nin yaşayanları;
İster doğa’da olsun ister şehir’de, tükettiklerinin farkındalığı ve sorumluluğu ile davranarak, tüketimini en yeter’e indirgemeye odaklanmış olanlardır.

Alakır Nehir Kardeşliği / Yeryüzü evleri Bildirgesi’nden

Manzaralı bir ev inşa etmek yerine manzaranın parçası olan bir yuva yapmak olarak tanımlıyorsunuz barınmayı. Bıraktığınızda arkanızdan hemen eriyip tekrar doğaya karışacak bir yeryüzü evini kendi ellerinizle yapmanın anlamı nedir sizin için?

‘Yuva sizinle birlikte yaşar. Harcı nefesinizdir.’ derdi Alakır’lı rahmetli Durmuş Amcamız. Yuva gerçekten anlatılmaz yaşanır. Etraftaki doğal nesnelerin bir araya getirilmesinden oluşur. Yardım gerektirmez. Zaten kendi başınıza yapmak istersiniz. Meditasyon gibi.

Onu inşa ederken aslında kendinizi inşa edersiniz. Bir yuva doğru nefes (prana), bedensel olarak doğru hareket (yoga) ve doğru odaklanma (vipasana) ile oluşur. Şifa olur korur. Kıyafet gibi giyilir. Kabuk gibi sarınılır. Kendisini tanır insan yuvasını yaparak. Yeryüzünün evidir.

Yağmur öncesi kuşlar telaşla uçmaya başlamışsa yağmur uzun süre yağmaya devam edecek anlamına gelirmiş. Uzun sürecek yağış öncesi kuşların erzak depolama telaşına düşmelerindenmiş bu. Bir önceki nesle kadar çok iyi bilinen kadim bilgiler bunlar. Şehrin uğultusundan başka bir şey duymayan bizler için unutulmuş bilgilerden hangilerini gözlemliyorsunuz yılın bu döneminde?

Doğada gözlem her an olan bir durum olduğundan yaşamın kendisidir zaten. Kadimliği ondandır. Etraf her an hareketli ve her an değişken olduğundan süreğen bir bilgi akışı var. Hiçbir ses, hiçbir hareket anlamsız değildir çünkü. Rastgele basılan notaların rahatsız ediciliği değil de birbirine inanılmaz uyumlu ama bir o kadar da birbirleriyle alakasızmış gibi görünenlerin çok sesli melodi korosu gibi.

Bu aralar bir de mevsimsel geçiş dönemi. Bizim kuşların göçeni çoktan göçtü gitti Afrika’ya. Şimdi ise Avrupa’dan Afrika’ya göçenler geçmekte. Yeryüzünde ise renk, ışık ve koku şöleni var adeta. Toprak kışlık tohumların kıvamına geldi ilk yağmurlarla. İlk yağmurlar hareketli olur buralarda. Karşısına Akdeniz’i ve Afrika’yı, arkasına da Sibirya’dan ve Balkanlardan inen hava akımlarını taşıyan bozkırı alan Toros dağlarındaki mevsimsel geçişlerde hep “Yaz mı gelecek kış mı gidecek, yok kış mı gelecek yaz mı gidecek?” tartışması yaşanır. Bu tartışma bazen şimşekli yıldırımlı hortumlu boyuta ulaşabilir. Bu yüzden herhalde Zeus da buralarda yaşamış zamanında.

Aylık Alakır takviminin içeriği nedir? 

Doğada yeme, içme ve barınmaya olduğu gibi temel bir bakış açısı dönüşümü gerektirir takvim yani zaman da. Doğaya uyumlu yaşayabilmek için önce onun ritmini anlamak gerekiyor. Yaşam suyu, su da çekim kuvveti ile oluşturduğu gelgit’ler sebebiyle ay’ı takip ettiğinden, tüm canlılar bir şekilde ay ile ritim halinde.

Alakır’lı rahmetli Durmuş Amcamız bunu kısaca “Ay üzülürken üzüm toplanmaz.” diyerek betimlerdi pekmez zamanını. Ay alçalırken tüm ağaç ve bitkilerde olduğu gibi asmanın da öz suyunun dallardan köklere doğru, Ay yükselirken de köklerdeki tüm besinler üzümlere doğru taşındığından, o dönem yapılacak hasadın daha besleyici olup saklamasının da daha sorunsuz olacağını anlatmak adına.Biz de bu ayın alçalan ve yükselen zamanını esas alan bir takvim oluşturduk. Buna doğanın nefes alış verişi dedik. Ay suyu çekerken nefes veren, ay suyu iterken nefes alan dünya. Bir nefes verip alışa bir ritim dedik. Yersel ile gökselin bütünsel uyumunu bu takvim ile betimledik.

Vegan tarhana veya yabani bitkiler gibi alternatif beslenme alışkanlıklarınızın olduğunu biliyoruz. Bu malzemelerle yaptığınız tariflerden gözdenizi sorsak… 

Doğa beslenme de değişim halinde devamlı. Mevsimine göre bostanda yetişen ya da yabanda çıkan sebzeler, meyveler, tahıllar ve otlarla besleniyoruz. Yazın topladıklarımızın büyük çoğunluğunu kışlık olarak kurutuyoruz. Ya da diğer saklama yöntemleri olarak tarhana, turşu, sirke, konserve, pekmez.. yapıyoruz.

Doğada kendi besini yetiştirip yabandan da toplayıcılık yapan bir vegan, genelde deneysel olarak tattan tada dolaşmayı sevdiğinden pek kalıcı tarifi olmaz. Ama bu günlerin favorisi vegan kek bizde, beş çayının yanına.

Pişiriceğiniz kabın içine;

bir buçuk bardak un,

bir tatlı kaşığı karbonat,

bir tutam tuz,

böğürtlen, isteğe göre tarçın, zencefil, ceviz, fındık, keçiboynuzu tozu.. koyup iyice karıştırın.

Karışımın üzerinde iki delik açıp;

Bir deliğe bir yemek kaşığı sirke,

Diğer deliğe 6 yemek kaşığı bitkisel sıvı yağı koyun.

Yarım su bardağı pekmezin üstüne su ekleyip sulandırarak karışımın üzerinde gezdirin.

Hepsini karıştırıp önceden ısıtılmış orta sıcaklıktaki fırına verin.

30 dakika sonra fırından alın.

Soğuduktan sonra afiyetle yiyin.

Son olarak,

Doğada yaşam şehir yaşamının bir karşıtlığı değildir. Ne de tek doğru yoldur yaşamak için. Nereye gidersek gidelim içimizi taşırız gittiğimiz yere. Doğanın orta yerini ekolojik kapitalizmin süslü püslü yalanlarına da dolandırabiliriz, şehrin ortasında bir vaha da yaratabiliriz. Önce kendi doğamızı bulalım, kendi şehirlerimizi kurmadan.

http://www.alakirinsesi.org/

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazan Juno

juno.afm@gmail.com

3 Yorum

Cevap Yazın
  1. Bir tarafda suları kirletiyor,ormanları yok ediyorlar,yakınmaları hayıflanmaları yada başka tarafda doğa benim birparçam ben onun bir parçasıyım,beni yok etmelerine izin veremem diyenler var.Ben hangi tarafım diye sorgulatıyor.Çok beğendim.Açıkçası bir okadar utandım.

One Ping

  1. Pingback:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Ezîdî Kadın Hakları Aktivisti Nadia Murad 2018 Nobel Barış Ödülünü Kazandı

BBC 34 Yıl Sonra 12 Eylül Hapishaneleri Belgeselini Yayımladı