in ,

Adı Venüs’te Bir Kraterde Yaşıyor, İlk Kadın Divan Şairimiz: Mihrî Hatun

İslam edebiyatı, saray edebiyatı veya yüksek zümre edebiyatı olarak da bilinen Divan edebiyatı, Türklerin İslamiyeti kabulünden sonra 13. ve 19. yüzyıllar arasında Anadolu’da, Arap ve Fars edebiyatı etkilerini taşıyarak ortaya çıkmıştır. Bu ismi almasının sebebi ise şairlerin manzumelerini topladıkları kitaba “Divan” adı verilmesidir.

Divan edebiyatında Allah, peygamber, tasavvuf gibi konular önemli yer tutar. Divan şairlerinin işlediği en önemli konuların başında aşk gelir. Şiirlerde çoğunlukla “Allah aşkı”, “peygamber aşkı” gibi konular işlenmiştir. Divan şiirinde bir kişiye duyulan ve mecazi aşk olarak nitelenen aşk da işlenmiştir.

Erkeklerin egemenliğindeki bu şiir ve aşk dünyasında bir de kadın isim kendine yer bulabilmiştir: Mihrî Hatun

1460 yılında Amasya’da doğmuştur. Asıl adı Mihrünnisa ya da Fahrünnisa’dır. “Mihrî” mahlasını, kadı ve şair olan ve kendisi de “Belayi” mahlası ile şiirler yazan babası Mehmet Çelebi bin Yahya ona uygun bulmuştur.

Kadınların okuma yazma bilmedikleri, erkek çevrelerine giremedikleri bir dönemde,Sultan II. Beyazıt’ın Amasya’da vali olarak bulunan oğlu şehzade Ahmet’in sarayında kurduğu şiir meclislerinde bulunmuştur.

Döneminde saygı duyulan ama bir o kadar da dedikodulara maruz kalmış bir şairdir. Çok güzel olduğu, İskender Çelebi ile aralarında bir aşk ilişkisi geçtiği, güzelliğinden dolayı dönemindeki pek çok erkeğin kendisine aşık olduğu söylenilen Mihrî Hatun, bir söylenceye göre Müeyyetzade Abdurrahman Çelebi’ye gönül düşürmüş fakat esas aşkı İskender Çelebi olarak anılmıştır. Hiç evlenmemiştir. Başka bir rivayete göre ise ismini açıklamamaya yemin ettiği bir kadına duyduğu hisler vardır ve batıda ilk defa, ünlü tarihçi Joseph von Hammer Purgstall tarafından  “Türk Sappho“su olarak adlandırılmıştır.

Mihrî Hatun’un dili, dönemindeki diğer şairlere göre oldukça yalın ve derinliklidir. Sade bir dille, zorlanmadan söylenmiş izlenimi uyandıran, duyarlıklı şiirler yazmıştır. Divan şiirinin kurucularından Necati’den etkilenmiştir. Hatta aralarında duygusal bir yakınlaşma olduğu da söylenmektedir. Necati Bey’in ünlü “Döne Döne” adlı gazeline bir nazire yazmıştır ve şiirlerinin büyük bir kısmı ona yazılmış nazireler gibidir. Ama Necati Bey, şiirinin gücünden ve ününden o kadar emin ve hatta kibirlidir ki, şiirlerine nazireler yazılmasını olağan bulur. Ancak bu nazirecinin bir kadın oluşu gururuna dokunmaktadır. Necati’ye göre, Farsça, Arapça yerine Türkçe yazılması güzeldir fakat ölçüye uymak için yapılan uzatma ve kısaltmalar bağışlanır kusurlar değildir.

Necati Bey’e Naziresi

Eyledi yâr beni derd ile âvâre meded

Ölürem itmez ise hasret ile çâre meded

Öldürürdüm dir imiş zülfiñe çeşmüñ beni yâr

Virme cellâd eline as beni ol dâre meded

Çeşm-i mestüñ yine nâ-hak yire kan eylemesün

Suçunı bildüre katlansun a bir pâre meded

Şerbet-i la‘lüñ imiş haste dile dost şifâ

Demidür eyle devâ bu dil-i bî-mâra meded

Bir nefes kaldı ki, Mihrî vire cân firkat ile

Çıkmasun hasret ile, hey meded, ol yâre meded

Tarihçi Purgstall’ın deyişiyle “Osmanlıların Safosu” Mihrî Hatun, şiirlerinde duygularını ve aşklarını dönemin koşullarının el verdiğince açık bir biçimde ifade etmiştir. Hatta bazı şiirlerinde aşık olduğu kişinin adını açıkça yazmıştır. Mevsimler, duygu değişimleri, yer isimleri ve adların sıralandığı şiirlerinin bir anı defteri gibi okunmasına mani olan şey divanların zorunlu düzenleri olmuştur.

Bir kadın olarak meslektaşlarınca hafife alındığını belirtmiş ancak çağdaşları ile sözünü sakınmaksızın atışmalara girmiş ve yetenekli kadınlarla ilgili bir savunma kaleme almıştır. Dönemindeki  birçok erkek şairinin başaramadığını başarmış ve bir adet divan sahibi olmuştur.

Gazel, kaside ve kıtalardan oluşan Mihrî Hatun Divan’ı, SSCB Bilimler Akademisi Asya Halkları Enstitüsü tarafından 1967’de Moskova’da basılmış ve yayımlanmıştır. Divan’ın bir el yazması İstanbul Üniversitesi kütüphanesindedir. Fatih Millet Kütüphanesi ve Ayasofya Kütüphanesi’nde ise birer kopyası bulunmaktadır.

Mihrî Hatun 1506 senesinde  doğduğu şehir Amasya’da vefat etmiştir. Ayrıca  Mihrî Hatun’un adı Venüs’te bir kratere verilmiştir. Mihrî Hatun adını verdiği, tam olarak 40 derece kuzey enlem, 87 derece batı boylamları arasında 40 kilometre çapında bir kraterden dünyaya gülümsemeye devam etmektedir.

İleri okuma: Türk Safo”su Mihri Hatun

* Görsel temsilidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlkçağdan Günümüze Biranın Tarihi

Kürtaj Üzerine Etik Tartışmalar